Başkanlık sistemi tartışması yeniden alevlendi. Öncelikle şunu belirtmeliyim; Başkanlık, parlamentarizm veya yarı parlamentarizm sistemlerinin tamamı demokratik sistemlerdir. Uzun zamandan beri Türkiye'de hakim olan sistem parlamentarizmdir. Her sistemin iyi yanları olduğu gibi, eksik yanları da olabilir. Politik sistemler, tek başına bir toplumu kurtaracak sihirli değnekler değildir. Politik sistemlere kurtarıcı gözüyle de bakılmaz. Politik sistemler; tüm sorunları çözen, her kapıyı açan maymuncuk da değildir. Toplumlar, kendi tarih, kültür ve siyasal geleneklerine göre kendi sistemlerini inşa eder.
Türkiye'nin meselesi, zamanın ve değişimin ruhuna uygun bir siyasal sistem inşa ortaya koyamamaktır. Türkiye'nin yaşamış olduğu sıkıntının kaynağı, parlamenter sistemin ömrünü doldurmuş olmasından kaynaklanıyor. Parlamentarizm, toplumun hızına yetişememektedir; siyaset, toplumun oldukça gerisindedir. Bu ahenksizlik, krizleri tetikleyebilmektedir.
Bunun yanı sıra, herhangi bir sistem, toplumun her sorununu çözemez. Sorunu çözen insandır, toplumdur, siyasettir, müzakeredir. Başkanlığı; ekonomiyi düzelten, Kürt sorununu çözen bir sistem olarak değerlendirmek pek sağlıklı değildir. Bakanlık sistemi, faizi de düşürmez, Kürt sorununu da çözemez. Başkanlık sisteminin olduğu toplumlarda da siyasal veya ekonomik krizler ortaya çıkabilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde krizler olmuyor mu? Yani kısacası, başkanlık sistemine geçilmekle Türkiye güllük gülistanlık olmayacak.
Başkanlık; siyasal, toplumsal ve ekonomik istikrarın oluşmasını kolaylaştıracak olan bir sistemdir. İstikrarsızlıktan fazlasıyla dertli olan bu ülke, toplumsal ve ekonomik sermayesini canlı ve dinamik tutacak, toplumsal değişim ve hızı yakalayacak yeni bir siyasallığa ihtiyaç duymaktadır. Yeni bir anayasa ile beraber başkanlık sistemine de geçilmelidir.
Başkanlık sistemine yapılan çocuksu eleştirilere bakıyorum. Ortada acınası bir tablo var. Başkanlık sistemini eleştirmek için koalisyon dönemleri övmek akıl karı mıdır? Daha önce yazmış olduğum "Koalisyona Hayır" başlıklı yazımda meselenin ekonomik yönünü şöyle özetlemiştim;
"2000'li yılların başını hatırlayalım; Türkiye, batık bankalar cennetine dönmüştü. 1998-2003 yılları arasında 22 banka iflas etti. Başta İmar Bankası, Pamukbank, Toprak Bank ve Egebank olmak üzere batan bankaların tamamı TMSF'ye devredildi. Batık bankaların ülke ekonomisine maliyeti ise oldukça ağırdı; 47 milyar dolar… Hortumlanan bankaların halka toplam faturası ise 65 milyar dolar… DSP-MHP-ANAP koalisyonu döneminde izlenen yanlış politikalar ve istikrarsızlık nedeniyle gecelik %7500'lere fırlayan faiz oranları karşısında direnemeyen esnaf kepenk kapatmak zorunda kalmıştı." Kısacası, ekonomi, iflas etmiş, toplum biraz daha fakirleşmişti.
Demokrasinin emniyet supabı olan koalisyonları güzellemek pek akıl karı değil. Ancak ekranlara çıkan koca koca hocalara bakıyorum ve hayretler içinde kalıyorum. Yapılan koalisyon güzellemeleri aklımı başımdan alıyor. Koalisyon dönemleri görmesem neredeyse söylediklerine inanacağım. İyi ki toplum, bu profesörler kadar balık hafızalı değil. Yaşanan siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkları çabuk unutmuyor. Kısacası, koalisyon güzellemesi yaparak başkanlık sistemi eleştirilemez.