Diğer

Kod Adı: Londra (Londra Has Fallen)

0

Vizyona giren yeni yapımlardan biri olan 'Kod Adı Londra' adlı film, ilk etapta klasik bir Amerikan propagandası gibi görünse de, Müslüman adını hiçbir yerde kullanmamasına rağmen İslamafobik bir yapım olarak dikkat çekiyor.

Üç yıl önce seyirciyle buluşan ve ortalamanın üstünde bir kalite gösteren "Kod Adı: Olympus" adlı filmin devamı niteliğinde olan filmin yönetmen koltuğuna bu sefer değişiklik olup, İran doğumlu ve 11 yaşında mülteci olarak İsveç'e giden Babak Najafi oturmuş. Daha önceki filmde sadece ABD başkanını koruyan ajan Mike Banning (Gerard Butler) ise bu filmde bütün önde gelen dünya liderlerini koruma görevini üstlenmiş. Bir sonraki filmde artık kimi kurtarır tahmin edemiyoruz. Asıl ismi 'Londra Düştü' 'Londra Has Fallen' olmasına rağmen Türkiye'de neden ismi bu şekilde vizyona girmiş? Bunu da anlamış değilim...

İranlı yönetmenin kompleksi…

Film müthiş bir aksiyon filmi ve aksiyon severler için yeterince tatmin edici. Öyle ki bir sahneden diğer sahneye geçerken gözünüzü bir saniye dahi ayırsanız kahraman ajanın asıl paçayı sıyırdığını "Daha biraz önce ölüyordu ne zaman kurtuldu" demeniz an meselesi. Klasik bir Amerikan propagandası hatta klişe olarak nitelendirebileceğimiz bir kurtarma operasyon filmi gibi görünse de, şimdiye kadar izlediğim en ırkçı en propagandist ve Müslüman adını hiçbir yerde kullanmasa dahi en İslamofobik bir film diyebiliriz " Kod Adı Londra" için. Yönetmenin İran asıllı mülteci ailenin çocuğu olması ise ayrı trajedi. Böyle bir filmin altına bir yönetmen olarak imza atması, nasıl bir kompleksin ve kendini kabul ettirmenin dayanılmaz çaresizliğidir anlamış değilim.

Müslüman düşmanlığı had safada

İngiltere'nin başkenti olan ama aslında dünyanın kaderinin çizildiği, geçmişte güneşin hiç batmadığı (kendi tabirleri) imparatorluğun başkenti diye tabir edilen Londra gibi büyük bir şehrin düşmesi ve bunun Müslüman teröristler tarafından gerçekleştirmesi, olası bir durumu anlatmaktan çok olması durumunda ne yapılacağını göstermesi açısından önemli bir film bana göre. Zira Londra gibi dünyanın merkezi konumunda olan bir şehir düşerse ne olur "bakın size görselim" diye parmak sallayan ya da kendi halkına "bakın Müslümanlar aslında hepimizi öldürmek istiyor, bunların alayı terörist, işte bu yüzden biz bu İslam ülkeleriyle uğraşıyoruz" diyebilmek için Londra'yı düşmüş! gibi göstermek gibi bir misyon bu sefer İngiltere'ye bahşedilmiş.

ABD propagandası zirve yapıyor

Daha önce 11 Eylül saldırısı akabinde Ortadoğu'yu dizayn etme fırsatı bu sefer Londra üzerinden devam etmesi planlanmaktadır. Tabi bu söylediklerim alt satır okumaları. Filmde asla Müslüman lafı geçmiyor, daha önceki terör olaylarından hiç bahsedilmiyor. Söylenen ve en çok dikte edilen konular; ABD'nin hiçbir teröristle hiçbir zaman masaya oturmayacağı, taviz vermeyeceği, kimsenin de onları yenemeyeceği "Hala anlamadınız mı biz yenilmeyiz, yok olmayız. Bunu kıt aklınıza sokun" diyen ABD'li kahraman ajanın daha da ileri giderek Müslüman teröriste ama aslında tüm İslam ülkelerine "kızım (terörist) sana söylüyorum gelinim (İslam ülkeleri) sen anla" babından bir gönderme. Ayrıca "bunlar hiç ölmez mi" türünden "öldür öldür bitmiyorlar" diyerek "daha öldüreceğimiz çok insan var anlaşılan, çünkü bu Müslümanlar çok kalabalık" alt satırını da rahatlıkla okuyabiliriz.

İngiltere: Kurban, ABD: Kahraman ülke

Filmin konusuna gelince; İngiltere Başbakanı ani bir şekilde ölür ve dünya liderlerinin cenazeye katılması söz konusudur. Bu kadar liderin bir arada bulunması ise çok karmaşık ve sıkı bir güvenlik sorununun halledilmesi demektir. Londra emniyeti bu yükün altından nasıl kalkacağını düşünürken sıkı güvenlik önlemlerini aldığını düşünür ve şehir en üst seviyede koruma kalkanına tabi tutulur. Tabi ki burada söylemeden edemeyeceğim. ABD ve İngiltere liderlerinin dışındaki dünya liderlerinin Londra'ya geldiklerinde, kendi ülkesindeki halleri, duruşları ve özel yaşamlarına yapılan vurgularla liderler biraz ti ye alınmış. Şöyleki; İtalya Başbakanının Londra'ya gelmişken 30 yaşındaki 'sevgilisi'ne Westminster turu attırması, Kanada Başbakanı'nın 'ailevi' sorunlarla uğraşırken herkesten önce ölmesi, Almanya Şansölyesi'nin cenaze törenine gereğinden 'erken' varıp küçük bir kızdan çiçek kabul etmesi, Fransa Cumhurbaşkanı'nın lüks yatıyla deniz yoluyla gelerek cenaze törenine 'geç' kalması, Japonya Başbakanı'nın ise 'sıradan' bir arabanın içinde ve korumaları olmadan trafikte sıkışıp kaldığı görüntüler... Ülkelerin temsil ediliş şekliyle alaycı bir durum da söz konusu burada. Ama ev sahibi İngiltere, karizmasından bir şey kaybetmeyen kurban ülke, Amerika ise her şeyin sebebi oluşunu gururla karşılayan kahraman ülke konumunda.

Kahraman ülke ABD başkanı ve mağdur ülke İngiltere başbakanı dışındaki liderlerin, Londra'yı yerle bir eden bir suikastlar zinciri sonucu ölmesi, dünyanın sahibinin aslında kim olduğunu bize gösteriyor!!! Peki bu saldırılar Londra'ya niye yapılıyor? Esas mesele bu. Terörü yapan çok ünlü bir silah kaçakçısı ve ABD istihbaratı onun peşinde. Pakistan'lı silah kaçakçısı Barkawi –ismi El- Kaide örgütünün öldürülen lideri Zarkavi'ye ne kadar da benziyor- kızının düğünü sırasında ABD Başkanının emri üzerine ailesi ile birlikteyken bombalanıyor. Tabi ABD'nin her şeyi tanrı gibi uydudan canlı olarak tüm olayları izlemesi eşliğinde yapılıyor tüm bu operasyonlar. Ama Barkawi ölmez, kızı ölür. O da intikam almak için tüm liderlerin toplandığı bu cenaze töreninde özellikle

ABD Başkanını herkesin gözü önünde internet üzerinden dünyaya canlı olarak izlettirerek öldürmek niyetindeir. Yalnız bir türlü başkana ulaşamaz. Çünkü canı pahasına Başkanı koruyan Rambo gibi ajan Mıke vardır. Mıke, tüm bu bombalar patlarken, Başkanı Londra sokaklarında oradan oraya kaçırarak , Barkawi'nin örgüt elemanlarından kurtarır. Bu ölümüne kaçış sırasında onlarca insan ölür ama önemli olan ABD Başkanının kurtarılmasıdır. Düşünün ki koskoca ABD Başkanı Londra metrosunda kaçacak delik arıyor, gerekirse silah kullanıyor, yumruk sallıyor. Böylesine kahraman, zinde, cesur, atılgan ve ülkesi için her şeyi yapmaya hazır bir Başkan kurtarılmaz mı hiç. İsterse dünya yansın kimin umrunda! Başkan ve koruması Mıke terör örgütüne haddini bildirmiş üstelik bunu kendi sınırları dışında başka bir ülkenin yeraltında gerçekleşmiştir.

Bu ütopyada bütün ABD ve İngiltere Emniyet güçleri, istihbarat teşkilatları ise yanlarına bile yaklaşamazlar koruma Mike'ın. Bu arada Mike karakterini canlandıran oyuncu Gerard Butler "300 Spartalı" filminde barbar! doğuya haddini bildiren kral rolünü oynayan kişiydi. Yani doğuya haddini bildiren kişi olarak tutmuş bu rol onun için. Tıpkı dünyanın jandarması rolünü her zaman üzerine alan ABD gibi…