Çözüm süreci ile teröristlere ve işbirlikçilerine bir fırsat verilmişti, belki uslanırlar, akıllarını başlarına alırlar ve insanca yaşamasını öğrenirler diye. Olmadı, olmaz ve asla da olmayacak bir iyi niyet göstergesiydi bu.
Bunun olmayacağını bir hikaye ile betimleyelim. Zamanın birinde iyi niyetli bir Sultan yaşarmış. Bu Sultan'a ve değerlerine saldıran birtakım haydutlar bir dağ başına yerleşmiş, halkın huzurunu tehdit eder olmuşlardı. O civardaki memleketlerin ahalisi onların fitne, fücurlarından korkmuşlar, Sultan'ın askerleri de onlarla başedemez olmuştu. Çünkü bu haydutlar kendilerine sarp, varılması müşkül dağ başlarını sığınak haline getirmişlerdi.
O bölgenin akil insanları oturup bu haydutların hakkından nasıl geliriz diye istişare etmişlerdi: "Yeni kök salmış bir ağacı bir adam zorlarsa yerinden çıkartabilir, fakat o ağaç bir zaman hali üzere bırakılırsa, bir çok pehlivan getirsen dahi onu kökünden koparamazsın. Çıbanın başını küçükken kurutmak lazım!"
Bu akil insanlar bu haydutlardan kurtulmanın bir yolunu bulurlar. İçlerinden birini gözcü olarak onların yanlarına gönderirler bir nevi istihbaratçı olarak. Bir gün bu haydutlar bir topluluğun üzerine saldırmışlardı. Bunu fırsat bilen gözcü gelip gelişmeleri anlattı. Derhal tecrübeli, cenklerde bulunmuş yiğitler hazırlanıp gönderilir. Bu yiğitler de dağlardaki hendeklere ve mağaralara saklanırlar ve bir yolunu bulup gece vakti bunların hepsini yakalayıp ellerini ve ayaklarını bağlayıp Sultan'ın huzuruna getirirler.
Akıllı Sultan bunların hepsinin öldürülmesine karar verir, ancak vezir Sultan'ın elini ayağını öpüp, aralarındaki bir genç için şefaat diler ve der ki: "Kerem sahibi efendim bu genç henüz çocuktur, gel bunu bağışlayıver. Bunu güzelce eğitelim ve ülkemize faydalı bir insan olsun."
Sultan tecrübe sahibi olduğu için "Soysuz kimse iyilerin terbiyesini alamaz. Kabiliyetsiz kimseyi terbiyeye çalışmak kubbe üzerinde ceviz durdurmak gibidir. Bu soysuzların çoluk çocuklarını, kavim ve kabilesini kesmek daha makul, köklerini kazımak, sökmek daha iyidir, çünkü ateşi söndürüp korunu bırakmak, yılanı öldürüp yavrusunu muhafaza etmek akıllıların işi değildir. Soysuz kimse ile vaktini geçirme, çünkü hasır kamışından şeker yiyemezsin. Bunları eğiterek boşuna vakit geçirmeyelim" dedi.
Sonra vezir, Sultan'ın elini ayağını öpüp, binbir şekle girip eşrafın da desteğini alarak: "Ümit ederim ki iyilerle beraber olursa, güzel bir terbiye alırsa, akıllı insanların ahlakını benimser" dedi.
Sultan bu işin olmayacağını çok iyi bilmesine rağmen "Ben bu işi doğru bulmadım ama hadi bakalım affettim" dedi ve ekledi: "Düşmanı ehemmiyetsiz aciz saymak doğru değildir, çünkü çok gördük ki küçük bir kaynağın suyu çoğaldıkça deveyi yüküyle beraber almış götürmüştür".
Hülasa vezir çoçuğu aldı, evine götürdü. Naz ve nimetle besledi, terbiyesi için edip bir usta tuttu. Ona güzel konuşmayı, güzel cevap vermeyi, her türlü adabı öğretti ve herkesin çok beğendiği biri oldu.
Bir gün vezir, Sultan'ın huzurunda çocuğun ahlakından, evsafından biraz bahsetti ve "akıllı insanların terbiyesi ona tesir etti, eski cehaleti tabiatından hiç eser kalmadı" dedi.
Bunun üzerine Sultan gülümsedi ve "Kurt yavrusu, insan arasında büyüse de, sonunda kurt olur" dedi.
Zamanla bu çocuk büyüdü, güçlü, dirayetli biri oldu ve mahalledeki ayak takımı insanlar o çocuğa yaklaştılar ve arkadaş oldular. Bunu fırsat bilen çocuk veziri iki oğlu ile birlikte öldürdü. Bütün malını, mülkünü alıp eski ailesinin yanına dağa kaçırdı, babasının yerine geçti, oturdu, yani yine haydutlardan oldu.
Sultan bu olayı işitince hayretinden ellerini dişleriyle ısırdı ve şöyle dedi: "Kötülere iyilik etmek, iyilere kötülük etmektir."
Şimdi burunları sürtülmeye başlayan teröristlerin ateşkes çağrısında bulunmaları tuzaktan başka bir şey değildir.
Tek bir hain ve terörist kalmayıncaya kadar köklerini kazımadan bu "irade" sonlandırılmamalıdır.