Kur'an-ı Kerîm ilahî mesajların sonuncusu olarak Allah katından Cebrail aracılığı ile Hz. Peygamber'in kalbine indirilmiş ilahî kelamın özel adıdır. Klasik hale gelmiş tanımıyla Kur'an-ı Kerîm "Hz. Peygamber'e indirilen, Mushaflarda yazılı, Peygamberimiz'den bize tevatür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı ilahî kelam" dır. Hz. Peygamber'e kırk yaşında iken miladi 610 yılı Ramazan ayının 27. gecesinde inmeye başlayan Kur'an-ı Kerîm, ihtiyaca göre çeşitli zaman dilimleri içinde parça parça Hz. Peygamber'e vahyedilmiş ve bu süreç yaklaşık yirmi üç yıl sürmüştür. Yazıya geçirilmiş ve kitap haline gelmiş şekline 'Mushaf' denilen Kur'an-ı Kerîm'in 'Kur'an' lafzı dışında Kitap, Zikr, Nur, Ruh, Şifa, Kelamullah vs. isim ve sıfatları da vardır. Kur'an-ı Kerim harfleri nasıl okunur? Kur'an-ı Kerim tecvitli nasıl okunur? Kur'an-ı Kerim'i doğru okumanın yöntemi nedir? İşte cevabı haberimizde...
Kur'an-ı Kerîm çeşitli yönleriyle ayet ve hadislerde tanıtılmıştır. Bunlardan bazıları şöyledir :
1-Âyetler :
Allah (cc) şöyle buyurmuştur :
-Kur'an insanlara doğru yolu gösteren bir rehberdir.
-Şüphesiz Kur'an, hak ile batılı ayıran bir sözdür.
-Kur'an mü'minlere müjde ve rahmettir.
-Kur'an sözlerin en güzeli ve en doğru yola iletendir.
-Kur'an kesin gerçektir.
-Kur'an mübarek bir zikirdir.
-Kur'an akıl sahiplerine ve özellikle içinizden dosdoğru gitmek isteyene bir öğüttür[16].
2-Hadisler :
Hz.Peygamber (sav)'den rivaye edildiğine göre o şöyle demiştir :
-Şüphesiz ki sözlerin en güzeli Allah'ın kitabı olan Kur'an'dır(…)
-Her peygambere geçmişte iman edilen mûcizelerin benzeri bir mûcize verilmiştir. Bana verilen mûcize ise Allah'ın vahyettiği Kur'an'dır (…)
-Kur'an'ın diğer sözlere üstünlüğü Allah'ın yarattıklarına olan üstünlüğü gibidir.
-Kur'an en doğru yol ve hak ile batılı ayıran kesin bir hükümdür. Allah'ın ipi ve hikmet dolu sözleridir. Arzu ve isteklerin bozamadığı, dillerin karışıklığa düşüremediği, ilim adamlarının kendisine doyamadığı, fazla tekrarlanmakla eskimeyen, ve bıkkınlık vermeyen, hayranlık veren yönleri bitip tükenmeyen bir kitaptır. O şaka bir söz değildir. Ona dayanarak konuşan doğru söylemiştir. Onunla amel eden sevap kazanır. Onunla hüküm veren adaletli davranmıştır.
-Kur'an senin lehine veya aleyhine delildir (…
-Allah Kur'an'la bir kısım milletleri yükseltir, bir kısmını alçaltır.
-Kur'an Hz. Peygamber'in ümmetine bıraktığı iki emanetten biridir.
II-KUR'ÂN-I KERÎM'İN OKUNMASI
Kur'an-ı Kerîm'in isimleri arasında yer alan el-Kur'an lafzı onun 'okunan bir kitap' olduğuna işaret eder. Bunun bir göstergesi olarak Kur'an-ı Kerîm ilk gelen ayetlerden itibaren gerek vahiy sürecinde gerek daha sonraki dönemlerde her zaman ve Müslümanların bulunduğu her mekanda okunmuş, okutulmuş ve ezberlenmiştir. Bununla birlikte okunmasıyla ibadet edilmesi Kur'an'ın müslümanın hayatındaki merkezi yerini ifade etmesi açısından önem taşımaktadır.
Kur'an'ın önemli özelliklerinden ikisi onun okunması ve dinlenmesidir. Bu yönden Kur'an'ın bilhassa namazda okunması ve Kur'an okunduğunda dikkatle dinlenmesinin emredilmesi, onun müslümanların hayatında edindiği tayin edici yerin esasını teşkil ettiği gibi Kur'an okuma ve dinleme müslüman olmanın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Kur'an müslümanın hayatında sadece anlamı araştırılan sıradan bir mevzu, bir nesne, herhangi bir kitap değil kendisiyle Müslümanlığını okuma ve dinleme ilişkisi içinde sürdürdüğü bir hitaptır.
Her müslümanın namazı caiz olacak miktarda Kur'an-ı Kerîm'den ayet ve sûreler ezberlemesi farz-ı ayındır. Fatiha ile birlikte diğer bir sûreyi ezberlemesi ise, vaciptir ki, bununla namazın bir rüknü olan kıraat farzı da yerine getirilmiş olur. Kur'an-ı Kerîm'in diğer kısımlarını ezberlemek de müslümanlar için bir farz-ı kifayedir.
Kur'an'ı anlamını bilmeden okumak faziletli bir meşguliyet ve ibadet olmakla birlikte anlam bütünlüğü içinde okumak daha uygundur. Zira düşünerek ve anlamı üzerinde yoğunlaşarak okumak Kur'an'ın sıklıkla üzerinde durduğu bir husustur. Konuyla ilgili ayet-i kerîmelerden bazıları şöyledir :
-Onlar Kur'an'ı okuyup düşünmüyorlar mı ?
-(…) Sana da kendilerine gönderileni insanlara açıklaman, onların da üzerinde düşünmeleri için bu Kur'an'ı indirdik.
-Allah'ın kitabını okuyan, namazlarını gerektiği şekilde kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve açık bağışta bulunan kimseler, hiç ziyan ihtimali olmayan bir ticareti ümit edebilirler. Çünkü Allah onların mükafatlarını eksiksiz verecek, hatta lütfundan onlara daha fazlasını da ihsan edecektir. Zira O, çok bağışlayan ve şükrün karşılığını verendir.
Kur'an okumanın önemi ve onunla meşgul olanların fazileti hakkında bir çok hadis-i şerif vardır. Bir kısmını şöyle sıralamak mümkündür :
-Kur'an ilmine sahip olup onu gece gündüz okuyan ve onunla amel edene gıpta edilir.
-Kur'an'ı okuyup ezberleyen kimseyi Allah cennete koyar, onun, ailesinden cehenneme girmesi kesinleşen on kişi hakkında şefaat etmesini kabul eder.
-Evlerde toplanıp Allah'ın kitabını okuyan, onu öğrenip birbirlerine öğretenler manevi bir huzur ve sükun hali yaşarlar. Kendilerini ilahi rahmet kuşatır, etraflarını melekler sarar. Allah onları kendisiyle birlikte olanlarla anar.
-İçinde Kur'an okunmayan evden daha harabe bir mekan yoktur. Ezberinde Kur'an'dan bir ayet bulunmayan kime ise hiç oturanı olmayan boş ve yıkık ev gibidir.
-Allah'ın kitabından bir sûreyi okuyarak yatağına giren bir müslümana Allah vekil olarak bir melek gönderir; melek onu korur, uyanıncaya kadar zarar verecek hiçbir şey ona yaklaşamaz.
III-KUR'ÂN-I KERÎM'İN ÖĞRENİLMESİ
Kur'an'ın iniş amacına uygun okunuşu üç aşamada gerçekleşir. Birincisi harf ve kelimelerinin aslına uygun ve gereği üzere okunmasıdır ki buna okuma boyutu denir; her müslüman için namazda asgari miktarda Kur'an'dan bir kaç ayet yahut sûre okumak ibadetin temel rüknü olduğundan zorunludur. Bu çerçevede Kur'an'dan daha çok sûre bilmek, okumak ve ezberlemek zorunlu olmaktan öte bir farz-ı kifaye olarak faziletli ve sevabı çok olan bir ibadettir. Kur'an okumada ikinci aşama ilahî mesajları anlamaya yönelik okumaktır ki bu da anlam boyutu olarak bilinir. Üçüncüsü Kur'an'ın iniş amacının gerçekleştiği ahlak boyutu'dur ki esas olan da budur. Zira okuma ve anlama boyutu araç, ahlak boyutu amaçtır. Hayata geçirilmeyen Kur'an anlam çerçevesine, gerçekleri anlaşılmayan Kur'an okuma kalıplarına hapsedilmiş; lisan ve aklın payı ile yetinilerek kısırlaştırılmış, bireysel ve toplumsal hayattan uzaklaştırılmıştır. Kur'an ile gerçek iletişim onu harf ve kelime planında okumakla başlar, anlama ve yaşama süreciyle devam eder. Bütün bunlar bir öğrenme hamlesi ve hayata taşıma çabasıyla gerçekleşir.
Kur'an öğrenimi ve öğretimiyle ilgili Hz. Peygamber (sav)'in teşvik edici bir çok hadîs-i şerifi vardır ki bunlardan bazıları şöyledir :
-Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir.
-Evlerde toplanıp Allah'ın kitabını okuyan, onu öğrenip birbirlerine öğretenler manevi bir huzur ve sükun hali yaşarlar. Kendilerini ilahi rahmet kuşatır, etraflarını melekler sarar. Allah onları kendisiyle birlikte olanlarla anar.
-Hz.Peygamber (sav) mescitte Kur'an okuyan ve ilmî konuları müzakere eden iki grup hakkında : "Bunların hepsi hayır üzerindedirler. Şunlar Kur'an okuyorlar ve Allah'a dua ediyorlar. Eğer Allah dilerse onlara isteklerini verir, dilerse vermez. Şunlara gelince, bunlar da ilim öğrenip, ilim öğretiyorlar. Ben ancak muallim olarak gönderildim" buyurduktan sonra ilmî konuları tartışan grubun yanına oturdu.
-Bir müslümanın evinden çıkıp Kur'an'dan bir ayet öğrenmesi yüz rekat nafile namazdan, yahut kendisiyle amel edilsin veya edilmesin ilimden bir konuyu öğrenmesi bin rekat nafile namaz kılmasından daha hayırlıdır.
-Kur'an'ı öğrenin, devamlı okuyun ve dinlenin. Kur'an'ın ile onu öğrenip hakkını ödemeye çalışan müminin durumu, içi misk dolu ve ağzı açık tuluğun durumuna benzer ki miskin kokusu her tarafa yayılır. Kur'an'ı öğrendiği halde gaflete dalanın durumu da içinde misk bulunup ağzı sıkıca bağlanmış olan tuluk gibidir (miskin kokusundan yararlanılmaz).
-İçinde Kur'an okunmayan evden daha harabe bir mekan yoktur. Hafızasında Kur'an'dan bir ayet bulunmayan kimse de hiç oturanı olmayan boş ve harabe ev gibidir.
-Kur'an öğrenip onu okumanın karşılığında her harfine on sevap verilir. Kur'an'ı dikkatle dinleyene ise iki sevap vardır.
-Ezberinde Kur'an olan kişinin hali bağlı deve gibidir; sahibi deveyi korursa onu yanında tutar, salıverirse kaçıp gider.
-"Ümmetimin sevapları bana arzolundu, hatta bir insanın mescidi temiz tutmak için çıkarıp attığı en ufak çöp parçasına varıncaya kadar… Onların günahları da bana arz edildi. Bir insanın Kur'an'dan öğrenip te unuttuğu bir ayet veya bir sûreden daha büyük günah görmedim.
-Şu Kur'an'ı öğrenin! Şüphesiz onu okumakla her harfine karşılık on sevapla ödüllendirilirsiniz.
TECVİD İLMİ
I-Tecvid İlmi'nin Tanımı
Sözlükte "bir şeyi güzel yapmak, süslemek" anlamına gelen tecvid kelimesi "sıfatlarına uygun şekilde harfleri mahreçlerinden çıkarmak" demektir. Tecvid ilmi "Kur'an-ı Kerîm'i harflerin mahreç ve sıfatlarına riayet edip vakıf (duruş), vasıl (geçiş), sekte (nefes kesme) vb. tilavet kurallarına uyarak güzel ve hatasız okumayı öğreten ilim[46]" olarak tanımlanmıştır.
Tecvid bir takım teorik bilgileri içermekle birlikte daha çok pratik yönü ön plana çıkan bir ilimdir. Tecvid'e dair bilgiler kitaplardan elde edilebilirse de uygulama aşamasında uzman hocaya ihtiyaç duyulur. Tecvid konuları ilim, uygulamaları sanattır. Sanat da sanatkardan öğrenilir. Bu nedenle Kur'an eğitiminde en önemli unsur işin uzmanı olan hoca (sanatkar) dır.
Kur'an-ı Kerîm'de tecvid kelimesi bulunmamakla birlikte "Kur'an'ı yavaş yavaş, tane tane, düşünerek okuma" anlamında "tertîl[47]" geçmektedir. Hz.Ali ayetlerde geçen tertîli Kur'an harflerinin mahreç ve sıfatlarına uygun biçimde telaffuz edilmesi ve durulacak yerlerin bilinmesi diye açıklamıştır.
II-Tecvid İlmi'nin Konusu
Tecvid ilminin konusu Kur'an-ı Kerîm'in harfleridir[49]. Bu çerçeve içinde harflerin mahreç ve sıfatları, bağımsız ve birleşik ses özellikleri, med, kasır vs. konular tecvid ilminin inceleme alanına girer.
III-Tecvid'in Gerekliliği
Tecvid ilminin gerekliliği Kur'an-ı Kerîm, sünnet ve icma delilleriyle sabittir.
1.Kur'an:
A) {وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا } : "Biz onu (Kur'an'ı) tertil üzere okuduk."
B) {وَرَتِّلِ الْقُرأَنَ تَرْتِيلًا } : "Kur'an'ı tertil üzere oku!"
Tertîl kelimesi -daha önce de ifade edildiği üzere- tecvid anlamına geldiğinden, ayetler bize Kur'an'ın tecvidli indirildiğini ve tecvid üzere okunması gerektiğini bildirmektedir.
2.Sünnet:
A)Hz. Peygamber (sav)'in hanımlarından Ümmü Seleme (r.ah.) peygamberimizin kıraatinin nasıl olduğunu soranlara şu cevabı vermiştir : "O'nun kıraati harf harf, tane tane açıklanan bir kıraat idi; kıraatini ayırırdı (tane tane, dura dura okurdu)."
B) Peygamberimiz (sav)'in okuyuşuyla ilgili bilgi sahibi olmak isteyenlere Enes b. Malik : "O'nun kıraati med'li idi, uzatılacak yerleri uzatırdı" demiş ve ardından Besmele'yi örnek verip, "Peygamber (sav) Bismillah'ı uzatır, er-Rahman'ı uzatır ve er-Rahîm'i uzatırdı" cümlesiyle sözlerine devam etmiştir."
Bu rivayetler göstermektedir ki Hz. Peygamber (sav)'in kıraati tertîl çerçevesinde ağır ağır, tane tane, yani tecvitli idi.
3.İcma:
Gerek sahabîler gerekse tabiîn neslinden olanlar Kur'an-ı Kerîm'in tertîl (tecvid) ile okunduğunu bildiren ve muhataplarına tertîl üzere Kur'an okumalarını emreden ayet-i kerîmelerin hükmü gereği Allah'ın kelamını tertîl çerçevesinde (tecvid kurallarına göre) okumuş ve okutmuşlardır. Daha sonra gelen nesiller de aynı yolu takip etmiştir. Kur'an'ın tecvitsiz okunabileceğine dair başta sahabîler olmak üzere tabiîn, tebe-i tabiîn ve diğer nesillerden bize intikal etmiş bir rivayet yahut fiili bir uygulama söz konusu olmadığından, tecvid üzere Kur'an okumanın gerekliliği icma delili ile de sabit olmuştur.
IV-Tecvid İlmi'ni Öğrenme ve Uygulamanın Hükmü
Tecvidi teorik olarak öğrenmek ile Kur'an okurken uygulamak birbirinden farklı hususlardır.
1.Tecvidi ilim olarak öğrenmek ve bilmek müslümanlar üzerine farz-ı kifayedir. Bir grup müslümanın tecvid ilmini öğrenip öğretmesi gereklidir. Aksi takdirde bütün müslümanlar sorumlu olur.
2.Kur'an okuyan bir müslümanın kıraatini lahn-ı celî'den (açık hata) kurtaracak kadar tecvîde riayet ederek okuması, daha açık ifadeyle, herkesin okuyabildiği ve öğrenebildiği sûre ve ayetlerde tecvid kaidelerine uyarak hareket etmesi farz-ı ayn'dır.
3.Lahn-ı hafî'den (gizli hata) kurtaracak kadar tecvîde riayet etmesi ise farz-ı kifayedir.
4.Her müslümanın en azından namazda okuyacak kadar Kur'an'dan bir bölümü düzgün bir şekilde okumayı öğrenmesi lazımdır.
V-Tecvid İlmi'nin Gayesi
1.Kur'an-ı Kerîm'in tecvid ile okunması hususundaki ilahi emri yerine getirmek,
2.Kur'an lafızlarını Hz. Peygamber (sav)'den öğrenildiği gibi okuyabilmeyi sağlamak,
3.Kur'an okurken dili hatadan korumak ve sorumluluktan kurtulmak,
4.Kur'an'a karşı önemli bir sorumluluğumuzu yerine getirmenin manevi hazzını ve ahiret mutluluğunu yaşamak.
VI-Tecvid İlmi'nin Değeri
Tecvid ilmi Kur'an-ı Kerîm ile doğrudan meşgul olması bakımından dîni ilimlerin en değerlilerinden birisidir.
Bilindiği gibi tecvid Kur'an'ı usûlüne uygun olarak doğru okumayı öğreten bir ilimdir. Kur'an-ı Kerîm ise Peygamberimiz (sav)'in ifadesiyle, Allah katında yerden, göklerden ve onlarda bulunanlardan daha sevimlidir. Öyleyse, böyle seçkin ve yüce bir kelamın tilavetiyle meşgul olması da tecvide seçkin bir yer kazandırmış olmaktadır.
HARFLER
I-Harfin Tanımı:
Solunum yoluyla vücuda giren ve aynı yolla dışarı çıkan havanın (nefes, soluk) bu fonksiyonu bütünüyle irade dışıdır. Nefes alıp veren her canlı iradesi dışında cereyan eden bu sistemle varlığını sürdürür. İnsanın isteği dışında içinden çıkan hava nefes'tir. Nefes iradeyle ve işitilecek kıvamda olduğunda ses olur. İradeye dayalı ve ses olarak duyulan nefesin belirli noktalara (mahreçlere) temasıyla da harf meydana gelir. Sonuç olarak harf nefesin iradeye dayalı, işitilen ve belirli noktalardan çıkıp anlama katkıda bulunan haline denir.
Harf "ağzın muayyen bir mahreç sahasından çıkan ve belli sıfatlara sahip bulunan ses" olarak tarif edilmiştir Her harfin ismi, sesi ve resmi (yazı işareti, sembolü) vardır.
Örnek : Kur'an alfabesinin ikinci harfinin ismi ba ( با) dır. Sesi dudak içlerinden çıkar ve kendine özgüdür. Harfin resmi ise ( ب ) işareti yahut sembolüdür. Harfler isimleriyle anılır, sesleriyle okunur, resimleriyle yazılır. Bir istisna olarak bazı sûrelerin başında bulunan mukattaa harfleri isimleriyle okunur : (Ha-Mîm, Ta-Sîn, Ya-Sîn, Elif-Lam-Mîm vd.)
II-Harflerin Mahreçleri:
Mahreç sözlükte "çıkış yeri, çıkak" demektir. Harfin sesinin çıktığı, ona ait sesin belirdiği yere mahreç denir. Her harfin bir mahreci vardır. Beş bölgede toplanan ve her biri ayrı harfe ait olan on yedi mahreç vardır :
A-Ağız Boşluğu Bölgesi (Cevf) :
Buradan med harfleri olan 'vav' و , 'ya' ي ve 'elif' ا harfleri çıkar.
B-Boğaz Bölgesi (Halk) :
1.Boğazın (göğse bitişik) alt kısmından "hemze" أ ile "he" هçıkar.
2.Boğazın orta kısmından noktasız "ha" ح ve "ayn" ع çıkar.
3.Boğazın ağza açılan üst yerinden noktalı "ha" خ ve "ğayn" غ harfleri çıkar.
C-Dil Bölgesi (Lisan) :
4.Dilin köküyle karşısındaki üst damaktan "kaf" ق harfi çıkar.
5.Dil kökünün (dil ucuna doğru) alt tarafı[62] ile karşısındaki üst damaktan "kaf" ك çıkar.
6.Dilin ortasıyla karşısındaki üst damaktan "cîm" ج , "şîn" ش ve "ya[63]" ي harfleri çıkar.
7.Dilin sol veya sağ kenarıyla karşısındaki üst azı dişlerden hafif "dad" ض çıkar.
8.Dil kenarının -dil ucuna uzanan- kavisli kısmı ile karşısındaki üst damaktan 'lam' ل harfi çıkar.
9.Dilin uç kısmıyla iki üst ön dişlerden 'nûn' ن çıkar.
10.Dil ucunun üst yüzü (sırtı) ile karşısındaki iki üst ön dişlerin üstündeki damaktan 'ra' ر harfi çıkar.
11."Dil ucunun üst yüzü (sırtı) ile iki üst ön dişlerin üst yarısından 'ta' ط, 'dal' د ve 'ta' ت harfleri çıkar.
12.Dilin ucuyla iki alt ön dişlerin üst yarısından 'sad' ص , 'sîn' س ve 'za' ز harfleri çıkar.
13.Dilin ucunun üst yüzü (sırtı) ile üst ön dişlerin uçlarıdan 'za ظ, 'zal' ذ ve 'sa' ث harfleri çıkar. Dil ucu 'za' ظ harfinde az; 'zal' ذ harfinde ondan bir miktar fazla; 'sa' ث harfinde ise hepsinden fazla dışarı çıkar.
D-Dudak Bölgesi (Şefeteyn) :
14.Alt dudağın içi (karnı) ile iki üst ön dişlerin uçlarından 'fa' ف harfi çıkar.
15.Dudak içlerinin birbirine kuvvetli (sıkıca) kapanmasıyla 'ba' ب harfi çıkar.
16.İç kısımların dudak uçlarına yakın olan yerlerinin zayıf bir şekilde kapanmasıyla 'mîm' م çıkar.
17.Dudaklar birbirine kapanmadan -aralık bırakarak- kenarların ileri uzatılıp yumulmasıyla 'vav' و harfi çıkar.
E-Geniz Kovuğu Bölgesi (Hayşum) :
Geniz kovuğundan (burun boşluğu/hayşûm) 'mîm' م ve 'nûn' ن harflerine ait gunne sesi çıkar[64].
III-Harflerin Sıfatları:
Sıfat sözlükte "bir varlığın tanınmasını sağlayan özellik yahut nitelik" demektir. Harfin sıfatı ile kasıt "mahreçte seslendirilen harfe ait bir takım özellikler"dir. Mahreçleri aynı olan harfleri birbirinden ayırmak, kuvvetli ve zayıf olan harfleri tanımak ve mahreçleri farklı olan harfleri doğru seslendirmek için sıfatların bilinmesinde yarar vardır.
Her zaman harfle birlikte olan ve ondan hiç ayrılmayan (asıl, lazım) sıfatlardan bazıları şunlardır.
A- İsti'la Sıfatı : ( الاستعلاء)
Harf seslendirilirken dilin üst damağa kalkması demektir. İsti'la sıfatlı harfler kalın harflerdir. Bu sıfat ( خص ضغط قظ ) birleşiminde toplanan yedi harfte ( خ , ص , ض , غ , ط , ق , ظ ) bulunur. Bunların dışında kalan harfler incedir.
B- Itbak Sıfatı : ( الاطباق )
Harf seslendirilirken dilin üst damağa kapanmasıdır. Bu sıfat ( ص , ض , ط, ظ ) harflerinde bulunur.
C- Kalkale Sıfatı : ( القلقلة )
Kuvvetli bir ses işitilinceye kadar sesin yahut mahrecin hareketlendirilmesi demektir. Kalkale mahrecin sıkıştırılması ve buna bağlı olarak harfin asıl ve ilk sesinin ardından mahreçte duyulan ikinci ve artı bir sestir. Bu sıfat ( قطب جد ) ifadesinde yer alan ( ق, ط, ب, ج, د ) harflerinde bulunur.
D- Tekrîr Sıfatı : ( التكرير )
"Ra" ( ر ) harfinde görülen tekrîr sıfatı harf seslendirilirken dilin uç kısmının sürçmesi veya titremesi şeklinde ortaya çıkar. Harf mahrecinden çıkarılırken dikkat edilmesi gereken şey, tekrîr ile telaffuz edilmeye müsait olan "ra" ( ر )'yı bu sıfat ile okumaktan sakınmaktır. Harf tekrîr sıfatıyla seslendirildiğinde birden çok "ra" ( ر ) sesi ortaya çıkar ki bu hatadır. Bundan sakınmanın yolu ise, telaffuz esnasında dil ucunu üst damağa yapıştırmak ve onu damaktan ayırmadan sürçer gibi titretmektir.
E- İstitale : ( الاستطاله)
'Dad' ( ض) harfinin sıfatı olan istitale harfe ait sesin dil kenarının başladığı yerden sonuna kadar uzaması demektir.
F- Cehr : ( الجهر )
Cehr, harfin harekeli olarak telaffuzunda nefesin hapsolması" anlamına gelir. Cehr sıfatlı harfler şunlardır : ( أ ب ج د ذ ر ز ض ط ظ ع غ ق ل م ن و ي ) Harflerin mahreçlerine uygulanan güçlü baskı (mahrecin tam kapanması) sebebiyle sesle birlikte nefes akışı söz konusu değildir. Harf mahrecinden kuvvetle ve ses halinde çıkar ki bu ses kendisiyle birlikte nefesin akışına engel olur.
G- Hems : ( الهمس )
Hems, harfin harekeli olarak telaffuzunda mahrece yapılan baskının zayıf olması (mahrecin tam kapanmaması) sebebiyle nefesin akması demektir. Hems sıfatı ( فحثه شخص سكت ) ifadesinde toplanan on harfte bulunur. Lam-elif لا hariç harflerin on sekiz tanesi cehr, on tanesi hems sıfatlıdır.
H- Şiddet : ( الشدة )
( اجد قط بكت ) ifadesindeki sekiz harfte bulunan şiddet sıfatı, harfin sakin olarak telaffuzunda mahrece uygulanan baskının kuvvetli olması (mahrecin tam kapanması) sebebiyle sesin hapsolup akmaması demektir.
I- Rihvet : ( الرحوة )
Rihvet, harfin sakin olarak telaffuzunda mahrece baskının zayıf olması sebebiyle sesin akması anlamına gelir. Bu sıfat med harfleriyle birlikte on üç harfte ( ث ح خ ذ ز س ش ص ض ظ غ ف ه ) bulunur.
İ– Safîr : ( الصفير)
Safir, harfin seslendirilmesi esnasında iki dudak (iki ön diş ve dil ucu) arasından çıkan ve kuş yahut ıslık sesine benzeyen artı sese denir. Bu sıfat ( ص س ز ) harflerinde bulunur.
J- Tefeşşî : ( التفشي )
"Şın" ( ش ) harfine ait olan tefeşşî sıfatı, harfin telaffuzu esnasında sesin ağızda yayılması" anlamındadır. Bu sıfat "şın" ( ش ) harfinin mahrecinin akışındaki özel sestir.
K- Gunne : (الغنة ) :
Gunne "Mîm" ve "nûn" ( م ن ) harflerine ait bir sıfattır. Genizde oluşan bu ses inilti, güvercin yahut kumru sesine benzer.
L- Lîn: ( اللين )
Lîn, "harfi sakin olarak telaffuz ederken mahrecinden külfetsiz, yumuşak bir şekilde çıkarmak demektir. Lîn sıfatı, üstün harekeli harften sonra sakin (cezimli) halde bulunan "vav" ( و ) ve "ya" ( ي ) harflerine aittir. Lîn harfleri kelime üzerinde yapılan vakıf (duruş) sebebiyle son harf sakin olduğundan med ile (uzatılarak) okunur. Vasılda (geçişte) med söz konusu değildir.
Med, idgam, ihfa, izhar, iklab, sekte vb. bir takım sıfatlar da vardır ki, bunlar bir sebebe bağlı olarak harflerde bulunan ve onun yapısına mahsus olmayan (arız) sıfatlardır.
MED ve ÇEŞİTLERİ
I-Meddin Tanımı:
Med kelimesi sözlükte "arttırmak, ziyade etmek, uzatmak" demektir. Terim olarak meddin anlamı "harfin sesini med harflerinden biriyle uzatmak[66]"tır.
"Kısaltmak, hapsetmek" manasına gelen kasr ise "harfin med harfi olmaksızın asıl sesiyle okunması yahut yalnız med harfinin isbat edilmesi" şeklinde tanımlanmıştır.
Med harfi, kendinden önceki harfin sesini, harekesi doğrultusunda uzatan harfe denir.
II-Med Harfleri:
Med harfleri üçtür :
1.Kendisinden önceki harf (ma kabli) üstün harekeli olduğunda daima med harfi olan elif ( نا gibi);
2.Kendisi sakin, bir önceki harf ötre harekeli vav (قولوا gibi);
3.Kendisi sakin, bir önceki harf esre harekeli ya (في gibi)
Med harfleri çoğu yerde yazıda görülmekle birlikte bazı drumlarda yalnız telaffuzda vardır ( له , به gibi)[69].
Mushaf'ın yazısına mahsus olmak üzere bazı kelimelerin sonunda bulunan elif'ler "vav" veya "ya" şeklinde yazılmıştır ( الصلوة , الزكوة , كفي , زلفي gibi)[70].
Kendilerinden önceki harfi harekesi doğrultusunda uzatan med harfleri kendileri okunmadığı gibi, sakin olmalarına rağmen bunlar üzerinde cezm işareti de bulunmaz.
III-Meddin Sebepleri:
Harfin sesini tabiî med ölçüsünün üzerinde uzatan sebepler ikidir :
1.Hemze :
Aslî harflerden olan hemze med harfinden sonra geldiğinde med sebebi olur ve ilgili harfin sesini tabiî med ölçüsünden daha fazla uzatır. Med sebebi olan hemze geçiş halinde (vasılda) okunmayan vasıl hemzesi değil, her durumda okunan katı' hemzesidir.
2.Sükûn :
Harfin harekesizlik halidir. Sükûn cezm ( ْ ) işaretiyle gösterilir. Üzerinde cezm işareti bulunan harfe sakin harf denir.
Sükûn iki kısma ayrılır :
A)Lazımî Sükûn : Duruş (vakıf) ve geçiş halinde varlığını koruyan, her durumda mevcut olan sükundur (el-Canne اَلْجَانَّ kelimesinin ilk nûnu – اَلْجَانْنَ – ile Âl-ane آلآنَ edatının lamındakiنَ آلْآ sükûn gibi) .
B)Ârızî Sükûn : Duruş halinde mevcut olup geçişte ortadan kalkan sükundur. Bu sükûn kelime üzerinde duruş sebebiyle geçici olarak var olan sükundur (يَعْلَمُونَْ يَوْمِ الدِّينِْ نَسْتَعِينُْ gibi)[73].
IV-Meddin Kısımları:
Medler aslî ve fer'î olmak üzere ikiye ayrılır :
1.Aslî Med :
Aslî med tecvid ve kıraat kitaplarında daha çok tabiî med (medd-i tabiî) olarak geçer. Tabiî med sadece med harflerinden biriyle yapılan uzatmaya denir[74]. Med harfinin varlığı (zatı) ancak bu med ile oluşur[75].
Tabiî med "hemze veya sükûn gibi sebeplere bağlı olmaksızın yalnız med harfleriyle oluşan med" olarak tanımlanır. Örnek : اُوتِينَا , نُوحِيهَا , قَالَ , غِيضَ , كُونُوا آمَنَ , لَهُ , بِهِ , طه ,vs.
Tabiî medlerin uzatılma süresi özellikle Kur'an-ı Kerîm tilaveti sırasında hassasiyet isteyen bir konu olur. Bu süre için birim olarak elif ölçüsü kullanılır. Bu ise elif diyecek veya elif (ا) yazacak kadar bir süredir."Bir parmak kaldırılacak kadar" ifadesi, öngörülen bu sürenin Kur'an'ı güzel okuyan üstatların ağzından onları dinleyerek tesbit edilmesi gerektiğini belirtir[76].
2.Fer'î Med :
Fer'î medler tabiî medden türeyen medlerdir. Fer'î med, med harfiyle med sebeplerinden birinin ortaklaşa meydana getirdiği mede denir. Bununla harfin sesi harekesi doğrultusunda bir miktar uzar ki, bu, tabiî med ölçüsünün üzerindedir.
Fer'î medlerin kısımları :
A) Muttasıl Med (Medd-i Muttasıl) :
Med harfiyle med sebebi olan hemzenin aynı kelimede yan yana bulunmasıyla meydana gelen meddir ( شَاء , جِيئَ , سُوءَ gibi).
Muttasıl meddin tabiî med üzerine bir miktar med ilave etmek suretiyle bir elif ölçüsünden fazla miktarda med edilmesi vaciptir. Kıraat imamları med ilave edilmesi hususunda ittifak, meddin miktarında ihtilaf etmiştir. Muttasıl medde sadece bir elif (kasr) mertebesi yoktur.
Bağlı olduğumuz Âsım kıraatinin Hafs rivayetinde muttasıl med ağırlıklı olarak tabiî med üzerine üç elif ilaveyle dört elif miktarı med edilir.
B) Munfasıl Med (Medd-i Munfasıl) :
Med harfiyle med sebebi olan hemzenin ayrı kelimede yan yana bulunmasıyla meydana gelen meddir ( تُوبُوا اِلَي الَّلهِ , اِنِّي اَخَافُ , يَا اَبَتِ gibi).
Munfasıl med caiz meddir. Kıraat imamlarına göre bir, iki, üç, dört ve beş elif mertebeleriyle icra edilir. Âsım kıraatinin Hafs rivayetinde munfasıl med genel olarak dört elif med edilir.
C) Lazım Med (Medd-i Lazım) :
Med harfiyle med sebebi olan lazımî (geçiş ve duruş hallerinde değişmeyen) sükûnun aynı kelimede yan yana gelmesiyle oluşan meddir. Kıraat imamları lazımî meddin dört elif miktarı olduğu hususunda ittifak etmiştir.
Lazımî med dört gruba ayrılır :
a.Medd-i Lazım Kelime-i Musakkale :
( اَلْحَاقَّةُ ) örneğinde görüleceği üzere, med harfi (olan elif ا ) ile med sebebi olan (ve idgam sebebiyle şeddeli okunan ilk "kaf" ق harfindeki) lazımî sükûn aynı kelimede yan yana gelmiştir ( اَلْحَا قْقَةُ ).
Bu gruba dahil olan medd-i lazım örnekleri, kelimede meydana gelmesi ve idgamdan dolayı şeddeli okumanın telaffuzdaki ağırlığı sebebiyle kelime-i musakkale diye nitelendirilmiştir.
b.Medd-i Lazım Kelime-i Muhaffefe :
( آلْاَن ) örneğinde ilk hemzeden sonra gelen med harfi ile med sebebi olan "lam"ın lazımî sükûnu aynı kelimede yan yana gelmiştir. Bir kelimede bulunması ve lazımî sükûnun cezimli olmasından ötürü telaffuzunun hafif olması sebebiyle bu gruba giren medd-i lazım örnekleri kelime-i muhaffefe olarak isimlendirilmiştir.
c.Medd-i Lazım Harf-i Musakkal :
( الم , المر , المص ) mukataa harflerinde yer alan (لَامْ) ile (طسم) deki (سِينْ ) lafızlarında med harfi ile med sebebi olan lazımî sükûn yan yana geldiği ve sakin "mîm" ile sakin "nûn" idgam ile okunduğu için bu tür medd-i lazımlar harf-i musakkal olark vasıflandırılmıştır.
d.Medd-i Lazım Harf-i Muhaffef :
(الم), (المر ) ve (طسم) deki مِيْم ,
( الر ) daki (لَامْ) ve
( حم) deki مِيْم
lafızlarında med harfi ile med sebebi olan lazımî sükûn yan yana geldiği ve idgam edilmeden kolayca telaffuz edildiği için bu gruptaki medd-i lazımlar harf-i muhaffef diye nitelendirilmiştir.
Med harfiyle lazımî sükûn ayrı kelimelerde bulunursa o taktirde medd-i lazım söz konusu değildir( قَالُوا اتَّخَذَالَّلهُ , وَالْمُقِىمِي الصَّلوَةِ , اِذاَ الشَّمْسُ gibi).
D) Ârız Med (Medd-i Ârız) :
Med harfiyle med sebebi olan arızî (duruşta telaffuzda var olan, geçişte düşen) sükûnun aynı kelimede yan yana bulunmasıyla meydana gelen meddir. Medd-i arız duruş (vakıf) haline mahsus bir meddidir. Vakıf sebebiyle kelimenin son harfi arızî (geçici) olarak sükûn ile okunduğundan bu ismi almıştır (يَعْلَمُونَْ يَوْمِ الدِّينِْ نَسْتَعِينُْ gibi). Verilen örneklerde kelimelerin son harfi olan "nûn" duruş halinde sakindir, sükûn ile okunur. Aynı harf geçişte (vasılda) hareke alır.
Ârızî med hüküm olarak caizdir. Kelimenin son harfinin harekesi üstün ise ( يَعْلَمُونَ) ise üç vecih caizdir:
-Tul (4 Elif )
-Tevassut (2-3 Elif)
-Kasr (1 Elif)
Kelimenin son harfinin harekesi esre ise ( يَوْمِ الدِّينِ ) ise dört vecih caizdir :
-Tul,
-Tevassut,
-Kasr,
-Revm.
Revm "harekeyi gizli/hafif sesle belirtmek" demektir ve sadece kasr vechiyle uygulanır.
Kelimenin son harfinin harekesi ötre ise ( نَسْتَعِينُ ) ise yedi vecih caizdir :
-Tul,
-Tevassut,
-Kasr,
-Tûl ile işmam,
-Tevassut ile işmam,
-Kasr ile işmam,
-Revm.
İşmam, "sükundan sonra dudakları yummak" demektir. Tul, tevassut ve kasr vecihlerinin üçüyle de caiz olan işmam, harfin sükûnundan sonra dudakları ileri uzatarak ötre harekeye işaret etmek suretiyle yapılır[78].
İşmamın bir çeşidi de لاَ تَأْمَنَّا kelimesinde görülür. Buradaki işmam ilk "nûn" harfinin harekesine işaret etmek üzere sakin ile hareke arasında harekeyi gizleyerek[80] (harekeyi sükûna karıştırmak suretiyle) icra edilir.
E) Lîn Med (Medd-i Lîn) :
Lîn "yumuşaklık" demektir. "Lîn harfleri" denilen vav (و ) ve ya ( ي ) mahreçlerinin uzatılması kolay ve yumuşak olduğundan (mahreçlerinde meddi kolay kabul ettiklerinden) bunların sebep olduğu medde yumuşak med anlamında medd-i lîn denilmiştir.
Üstün harekeli harften sonra sakin (cezimli) olarak gelen vav (و ) ve ya ( ي ) lîn harfidir. Buna göre lîn harfiyle med sebebi olan sükûnun meydana getirdiği med, medd-i lîn'dir.
Medd-i lîn'de med sebebi olan sükûn arızı ve lazımî olmak üzere iki kısma ayrılır :
a. ( عَلَيْكْ , عَقِبَيْهْ , خَوْفْ ) örneklerinde lîn harfinden sonra gelen harflerin sükûnu arızî (duruş halinde mevcut olup geçişte ortadan kalkan sükun) olduğundan, bu kelimelerde vakıf esnasında meydana gelen vecihler -medd-i arızda- olduğu gibi son harfin harekesine göre ortaya çıkar.
Kelimenin son harfinin harekesi üstün ise (عَلَيْكَ ) ise üç vecih caizdir :
-Tul (3 Elif )
-Tevassut (2 Elif)
-Kasr (1 Elif)
Kelimenin son harfinin harekesi esre ise (عَقِبَيْهِ ) ise dört vecih caizdir :
-Tul,
-Tevassut,
-Kasr,
-Revm.
Kelimenin son harfinin harekesi ötre ise (خَوْفٌ) ise yedi vecih caizdir :
-Tul,
-Tevassut,
-Kasr,
-Tûl ile işmam,
-Tevassut ile işmam,
-Kasr ile işmam,
-Revm.
b. Kur'an-ı Kerîm'de sadece iki yerde med sebebi lazımî sükun olan medd-i lîn bulunur. Birisi Meryem Sûresi'nin evvelinde geçen كهيعص , diğeri Şûra Sûresi'nin başlangıcındaki عسق mukattaa harfleri içinde yer alan عَيْنْ lafzıdır. Burada lîn harfinden sonra gelen ve med sebebi olan "nûn" harfinin sükunu lazımî sükun olduğundan tûl (3 Elif ) ve tevassut ( 2 Elif ) olmak üzere iki vecih vardır.
Medd-i lîn'in hükmü de –medd-i arız da olduğu gibi- caizdir[81].
İDGAM ve HÜKÜMLERİ
Kur'an-ı Kerîm'in lafızları yirmi dokuz sessiz harften oluşur. Harekelerle seslendirilen bu harflerden bir kısmı kendilerine ait ses ve sıfatlarla bağımsız, bir kısmı bazı sebeplere bağlı olarak kendisinden sonra gelen harfle birleşik olarak okunur.
İdgam dilin aynı veya yakın mahrece iki yerine bir defa gitmesiyle telaffuza kolaylık ve akıcılık kazandırmak için yapılır[82].
I-İdgam'ın Tanımı :
İdgam sözlükte "bir şeyi diğer bir şeyin içine katmak" demektir. İdgam'ın terim anlamı ise "iki harften ilkini ikinciye katarak telaffuz etmek"tir. Bu harflerden birincisine müdgam, ikincisine müdgamün fîh denir[83]. İdgam uygulamasında iki harf şeddeli tek harf olarak okunur.
II-İdgam'ın Sebepleri :
Aynı veya ayrı kelimede yan yana gelen iki harf arasındaki idgamın üç sebebi vardır :
1) Temasül :
İki harfin mahreç ve sıfatta bir olması demektir :
مَااتَّحَدَا مَخْرَجًأ وَصِفَةً
2) Tecanüs :