Cennet nasıl tasvir ediliyor? Cennet nasıl bir yer? Kur'an-ı Kerim'de Cennet nasıl tasvir ediliyor? Peygamber Efendimiz Cenneti nasıl anlatıyor? Bu yazımızda Cennetin nasıl bir yer olduğunu Cennet nimetlerini bulabilirsiniz. İşte Kuran ışığında Cennet tasviri...
CENNET NASIL BİR YERDİR?
Cenab-ı Hak, ayet-i kerîmede Cennet'in genişliği hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Rabbinizin mağfiretine ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği semalar ve yer kadar olan Cennet'e koşun!" (Âl-i İmran, 133)
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
"Cennet'in yüz derecesi vardır. Her derecenin arası, yüz senelik mesafedir." (Tirmizî, Cennet, 4/2529)
"(Cennet'te) aşağıda olanlar, yüksek derecelere sahip olanları, sizin semanın ufkunda doğan bir yıldızı görmeniz gibi görecekler. Ebûbekir ve Ömer onlardandır, hatta daha fazîletlidirler." (Tirmizî, Menakıb, 14/3658; İbn-i Mace, Mukaddime, 11; Ahmed, III, 26, 98)
Bir defasında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"‒Şüphesiz Cennetlikler, kendilerinden yüksekteki köşklerde oturanları, aralarındaki derece farkı sebebiyle, sizin sabaha karşı doğu veya batı tarafında, gökyüzünün uzak bir noktasında batmak üzere olan parlak ve iri bir yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir." buyurmuşlardı.
Ashab-ı kiram:
"‒Ya Rasûlallah! Oralar herhalde peygamberlerin makamıdır, onlardan başkası oralara ulaşamaz!" dediler.
Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"‒Bilakis onlardan başkası da oralara ulaşabilir!" buyurduktan sonra, o kimselerin vasıflarını şöyle beyan ettiler:
"–Canımı kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, o yerler, Allah'a îman edip peygamberleri bütün benlikleriyle tasdik eden kişilerin de yurtlarıdır." (Buharî, Bed'ü'l-Halk 8, Rikāk 51; Müslim, Cennet, 11)
Hadîs-i şerîflerde Cennet'in tezyinatıyla ilgili olarak da şu bilgiler zikredilmektedir:
Cennet'in binasının bir kerpici altın, bir kerpici gümüş, harcı keskin kokulu misk, çakılları inci ve yakut, toprağı da zaferandır. Cennet'te bulunan bütün ağaçların gövdesi altındandır. Hatta "Cennet'te öyle bir ağaç vardır ki, idmanlı bir ata binmiş olan kişi, onun bir ucundan diğerine yüz senede varamaz."
Öyle Cennetler vardır ki, yemek kapları ve içindeki her şey gümüştendir. Öyle Cennetler de vardır ki, kapları ve içindeki her şey altındandır.
CENNET NİMETLERİ
Kur'an-ı Kerîm'de Cennet nîmetlerini tasvir eden pek çok ayet-i kerîme bulunmaktadır. Bunların bazıları şöyledir:
"Îman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için altından ırmaklar akan Cennetler olduğunu müjdele! Oradaki bir meyveden kendilerine rızık olarak verildikçe:
«–Bu, daha evvel bize lûtfedilen bir meyveye (benziyor).» derler.
İşte bu şekilde onlara, daha evvel bildikleri rızıklara benzer nîmetler ihsan edilir (ama ebatları ve lezzetleri çok farklı ve üstün olur). Orada kendileri için tertemiz eşler vardır ve onlar orada ebedî kalırlar." (el-Bakara, 25)
"(Allah'ın azabından korkup rahmetine sığınan) takva sahipleri, mutlaka Cennetlerde ve pınar başlarında olacaklardır. Kendilerine;
«–Oraya selamet ve emniyetle girin!» (denilir).
Biz, onların sînelerindeki her türlü kîni söküp atmışızdır. Artık onlar birbirleriyle kardeş olmuş, tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar.
Orada kendilerine hiçbir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir." (el-Hicr, 45-48)
"İşte onlara, alt taraflarından nehirler akan Adn Cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle ziynetlenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyecekler ve koltuklar üzerine dayanıp kurulacaklar. Bu ne güzel bir karşılık ve ne güzel bir kalma yeridir!" (el-Kehf, 31)
Cennet'e giren mü'minler, korku ve hüznü unutur, bunlarla bir daha asla karşılaşmazlar. Allah Teala onları korkulardan halas eylediği gibi hayal ötesi nîmet ve lezzetlere de nail kılmıştır. Âyet-i kerîmelerde Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
"«Ey ayetlerime îman edip de halis Müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur ve asla mahzun olmayacaksınız. Siz ve eşleriniz büyük sürur ve neş'eler içinde Cennet'e girin!»
Altın tepsiler ve kadehlerle etraflarında dönülür dolaşılır. Orada canlarının çektiği ve gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Onlara şöyle denir:
«Siz, orada ebedî kalacaksınız. İşte bu size, yapmış olduğunuz salih ameller sebebiyle ihsan edilen Cennet'tir. Orada sizin için pek çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz.»" (ez-Zuhruf, 68-73)
"Allah Teala onları o günün şerrinden korur ve (yüzlerine) bir aydınlık, (gönüllerine de) sevinç verir. Sabretmelerine mukabil onlara Cennet'i ve oradaki ipekleri lûtfeder. Orada koltuklara yaslanırlar ve ne (yakıcı bir) Güneş görürler, ne de dondurucu bir soğuk!
(Cennet ağaçlarının) gölgeleri üzerlerine sarkmış ve meyveleri de bol bol önlerine eğdirilmiş, emirlerine amade kılınmıştır.
Yanlarında, gümüş kaplar ve billûr kaselerle, gümüş beyazlığında şeffaf kupalarla dolaşılır. Sakîler bunları ihtiyaca göre tayin ve takdir ederler.
Onlara orada bir kaseden içirilir ki onun karışımında zencefil vardır. Bir pınar ki kendisine Selsebîl denir.
Etraflarında öyle ölümsüz gençler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılmış inciler sanırsın.
Nereye baksan orada, (sonsuz bir) nîmet ve ulu bir saltanat görürsün!
Üzerlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır, gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rab'leri onlara tertemiz bir içecek ikram etmektedir." (el-İnsan, 11-21)
Cennet Nimetleri Kimler İçindir?
Cennet'te içinden dışı, dışından da içinin görülebildiği şeffaf köşkler vardır ki bunlar hadîs-i şerîfte beyan edildiği üzere; "Sözünü güzel ve hoş söyleyen, tatlı dilli, yemek yediren, oruca devam eden, gece herkes uyurken Allah için namaz kılan kimseler içindir!" (Tirmizî, Cennet 3/2527, Birr 53/1984)
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
"(Cennet'te mü'mine lûtfedilen) çadır,[10] delinmiş incilerden mamul, çok geniş (bir saraydır). Bunun semaya doğru uzunluğu, otuz (veya altmış) mildir. Bu çadırın her bir köşesinde mü'min için bir aile vardır. Onları diğerleri göremez (yani birbirlerini görmezler)." (Buharî, Bed'ü'l-Halk 8, Tefsîr 55/2; Müslim, Cennet, 23-25)
Bir gün Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Cennet ehli orada yiyip içerler, ama hiç tükürmez, büyük veya küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler!" buyurmuşlardı.
Ashab-ı kiram şaşkınlıkla:
"‒Peki, o halde yedikleri yemekler nasıl çıkacak?" diye sordular.
Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"‒Sadece hoş kokulu bir geğirti ve misk gibi kokan bir ter çıkarırlar. İnsanın kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenab-ı Hakk'ı tesbîh eder (ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder) ve O'na hamd ederler." buyurdular. (Müslim, Cennet, 18)[
Cennet'e girenler daima bol nîmetler içerisinde ferahlayıp huzur bulacak, asla sıkıntı ve darlık görmeyeceklerdir. Cennetliklerin gözleri sürmeli, vücutları kıl ve tüyden azadedir. Son derece yakışıklı ve güzeldirler. Yaşları da 30 veya 33'tür.
Cennet'te yorulmak ve takatten düşmek de yoktur. Yine Cennet o kadar latîf ve temiz bir yerdir ki, orada hiç toz bulunmaz. İnsanın vücudunda, mesela burnunda ve kulağında kir olmaz. Hiç kimsede kötü huy yoktur. Çirkin ve lüzumsuz söz söylemekten berîdirler. Herkes birbirini sever ve kardeş gibi birbirinin yüzünü görmek ister.
Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
"Cennet'e ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay gibi parlak olacaktır. Onların ardından gireceklerin yüzleri ise, semadaki en parlak yıldız gibi aydınlık olacaktır. Orada insanlar, küçük ve büyük abdest bozmaz ve tükürüp sümkürmezler. Onların tarakları altındandır. Terleri misk gibi kokar. Buhurdanlıklarında tüten hoş koku, Cennet'in hoş kokulu ağacındandır. Eşleri hûrilerdir. Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem'in şeklinde yaratılmış olup boyları altmış arşındır." (Buharî, Enbiya 1, Bed'ü'l-Halk 8; Müslim, Cennet, 14-19)
Hadîs-i şerîfte de bildirildiği üzere Cennet ehli, Hazret-i Âdem -aleyhisselam-'ın sûretinde olacaktır. Yani uzunluğu, güzelliği, kemali, noksan ve ayıptan salim oluşuyla Hazret-i Âdem'e benzeyeceklerdir. Onun boyu, altmış zira' idi.[15] İnsanlar o günden bugüne; boy, ömür, güzellik gibi hemen her hususta noksanlaşa noksanlaşa gelmişlerdir. Cennet'te ise bütün insanlar hep aynı boyda olacaklardır.
Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır:
"…Onların Cennet'teki kapları altındandır… Orada her birine, baldırının iliği etinin üstünden görünecek kadar billûr gibi güzel ikişer kadın verilecektir. (Cennet'te hiç kimse bekar kalmayacaktır.) Cennetliklerin kalpleri, tek bir kalp gibi aynı duyguları taşıdığından, aralarında ne anlaşmazlık olacak ne de birbirlerine buğz edeceklerdir. Sabah-akşam Allah Teala'yı tesbîh edeceklerdir." (Buharî, Bed'ü'l-Halk 8, Enbiya 1; Müslim, Cennet 14, 17)
Bu rivayetlerden, kadınlara lûtfedilecek nîmetlerin, erkeklerden daha az olduğu gibi bir vehme kapılmamak îcab eder. Erkeklerle kadınlar, nîmetlere nail olma hususunda eşittirler. Ancak bazı hususlarda fıtratlarına uygun olarak farklılıklar olabilmektedir. Erkeklere hûriler verilirken kadınlara da yaratılışlarına ve hallerine uygun başka nîmetler ihsan edilecektir. Nitekim Cennet'e giren saliha hanımlar orada dünyadakinden çok daha güzel ve mükemmel bir sûrette yaratılacaklar, her yönden tertemiz kılınacaklar ve hayrın kemaline ulaşmış olacaklardır. Ayrıca Cennet'e giren saliha mü'minlerin, hûrilerden her bakımdan çok daha üstün olacağı da anlaşılmaktadır.
Ayrıca Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Cennet (saliha) annelerin ayakları altındadır!"buyurmak sûretiyle kadını hak ettiği şeref ve mevkiye yükseltmiştir. Nitekim şu hadîs-i şerîfler de saliha bir hanıma verilen üstün değeri göstermektedir:
"Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindar, saliha bir kadındır." (Müslim, Rada, 64; Nesaî, Nikah, 15; İbn-i Mace, Nikah, 5)
"Bana dünyanızdan, (saliha) kadın ve güzel koku sevdirildi; namaz da gözümün nûru kılındı." (Nesaî, Işretü'n-Nisa, 10; Ahmed, III, 128, 199)
Şu hususu da zikretmek lazımdır ki, dünyada birkaç evlilik geçirmiş olan bir kadının Cennet'te onların en müttakîsiyle evleneceği ifade edilmiştir.
Cennet Nimetlerinin Özellikleri
Cennet ehline ikram edilen nîmetler, kendilerine rahatsızlık veren bir elemi veya sıkıntıyı gidermek için değildir. Oradaki yeme-içmeleri de açlık ve susuzluk sebebiyle değildir. Keza güzel koku kullanmaları da kötü kokulardan kurtulmak için değildir. Ancak bunlar, arka arkaya birbirini takip eden zevk ve nîmetlerdir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
"Burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak! Yine burada sen susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın!" (Taha, 118-119)
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Kim Cennet'e girerse daima nîmetler içinde olur, hiç üzüntü ve sıkıntı çekmez, elbiseleri eskimez, gençliği tükenmez!" (Müslim, Cennet, 22)
"Bir münadî şöyle seslenir:
«Siz Cennet'te hep sıhhatli olacak, ebediyyen hastalanmayacaksınız. Devamlı hayatta olacak, ebediyyen ölmeyeceksiniz. Hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız. Hep nîmet ve saadet içinde yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.»
Bu hal, şu ayet-i kerîmede haber verilen hakîkattir:
«…Onlara: "İşte bu, yapmış olduğunuz salih ameller sebebiyle size lûtfedilen Cennet'tir." diye nida edilir.» (el-Aʻraf, 43)" (Müslim, Cennet, 22)
CENNETİN NEHİRLERİ
Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"Müttakîlere vaad edilen Cennet'in temsîli şöyledir: Onda ırmaklar vardır, bozulmayan sudandır; ırmaklar vardır, tadı değişmeyen süttendir; ırmaklar vardır, içenlere lezzet veren şaraptandır ve ırmaklar vardır, safî süzme baldandır. Orada onlara meyvelerin her çeşidinden ve Rab'lerinden bir mağfiret vardır. Hiç bunlar, o ateşte ebedî kalan ve kaynar bir su içirilerek bağırsakları parça parça olan kimselere benzer mi?" (Muhammed, 15)
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurmuşlardır:
"Cennet'te su denizi, bal denizi, süt denizi ve şarap denizi vardır. Sonra bunlardan nehirler fışkıracaktır." (Tirmizî, Cennet, 27/2571)
Ancak Cennet şarabı, dünyadaki şaraba benzemez. Cenab-ı Hak onu şöyle tavsif etmektedir:
"Onların etrafında pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. Bembeyaz, içenlere lezzet verir. Onda ne bir baş ağrısı vardır ne de onunla sarhoş olurlar. Yanlarında, güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü (nazenîn) eşler vardır. Sanki gün yüzü görmemiş saklı yumurta gibi (bembeyaz ve kusursuzdurlar)." (es-Saffat, 45-49)
Kevser Nedir?
Bir gün Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e:
"‒Kevser nedir?" diye sual edilmişti.
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"‒O Allah Teala'nın bana Cennet'te vereceği bir nehirdir. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Onun kenarında birtakım kuşlar vardır ki boyunları deve boynu gibidir." buyurdular.
Hazret-i Ömer -radıyallahu anh-:
"‒Bunlar besili ve çok hoş nîmetlerdir herhalde!" dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"‒Onları yiyenler (Cennetlikler) onlardan daha güzel ve hoştur!" buyurdular. (Tirmizî, Cennet, 10/2542)
CENNET NASIL TASVİR EDİLİR?
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Cennet'in hayal ötesi ihtişam ve mükemmelliğini şöyle ifade buyurmuşlardır:
"…Cennet'te, birinizin yayının arası kadar veya ayağını koyduğu yer kadarcık bir yer, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır. Şayet Cennet ehli kadınlardan biri yeryüzüne şöyle bir bakacak olsa, yer ile gök arasını aydınlatır ve bu ikisinin arasını misk kokusuyla doldurur. Ve muhakkak ki o kadının başörtüsü, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır." (Buharî, Rikāk, 51)
"Cennet'teki nîmetlerden bir tırnağın taşıyabileceği kadar az bir şey dünyaya görünmüş olsaydı, göklerin ve yerin bütün ufukları güzelleşir ve ziynetlenirdi. Cennetliklerden bir kişi dünyaya bir baksa ve bileziklerinden biri dünyaya görünse, Güneş'in yıldızların ışığını silip yok etmesi gibi, o da Güneş'in ışığını silip yok ederdi." (Tirmizî, Cennet, 7/2538)
Enes -radıyallahu anh- şöyle anlatır:
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e (Ükeydir tarafından) ince atlas bir cübbe hediye edilmişti. Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- erkeklere ipeği yasaklamıştı. İnsanlar bu elbisenin güzelliğine ve yumuşaklığına hayret ettiler, çok hoşlarına gitti. Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdular:
«‒Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki Saʻd bin Muaz'ın Cennet'teki mendilleri bundan çok daha güzeldir!»" (Buharî, Bed'ü'l-Halk 8, Menakıbu'l-Ensar 12)
Bir kişi Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e:
"‒Cennet ehli uyurlar mı?" diye sormuştu.
Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- bu suale:
"‒Uyku ölümün kardeşidir, Cennet ehli ise ölmezler!" mukabelesinde bulundular. (Beyhakî, Şuab, VI, 409/4416; Heysemî, X, 415)
Malumdur ki dünya şartlarında insanlar, aynanın karşısında her gün değişen ve gün geçtikçe ihtiyarlaşan bir yüzle karşılaşırlar. Lakin Cennet'teki hayat bunun tam tersi bir sûrette gerçekleşecek, yani insanlar günden güne daha da güzelleşeceklerdir.[21] Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu hakîkati şöyle haber vermişlerdir:
"Cennet'te, Cennetliklerin her Cuma gittikleri bir çarşı vardır. Orada, yüzlerine ve elbiselerine Cennet kokuları üfleyen bir kuzey rüzgarı eser ve böylece güzellikleri daha da artar. Eskisinden daha güzel ve yakışıklı olarak eşlerinin yanına döndükleri zaman, aileleri:
«–Vallahi bizden ayrıldıktan sonra sizin güzelliğinize güzellik katılmış!» derler. Onlar da:
«–Siz de vallahi biz ayrıldıktan sonra daha bir güzel ve cemal sahibi olmuşsunuz!» derler." (Müslim, Cennet, 13)
Şeyh Mekînüddîn Esmer şöyle buyurur:
"Rüyamda bir hûri gördüm: «Ben sana aidim, sen de benimsin!» diyordu. Konuşması o kadar tatlı ve hoş idi ki, o günden sonra iki veya üç ay boyunca herhangi bir insanın sözünü işittiğimde mutlaka istifra ediyordum." (İbn-i Ataullah el-İskenderî, Tacu'l-Arûs, s. 40)
Cennete Girecek Son Mümine Verilecek Nimet
Cennet'e en son giren mü'mine ihsan edilecek nîmetleri de Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle haber vermişlerdir:
"Ben Cehennem'den en son çıkacak ve Cennet'e en son girecek kişiyi biliyorum. Bu zat, Cehennem'den emekleyerek çıkar. Allah Teala ona:
«‒Git, Cennet'e gir!» buyurur.
O kişi Cennet'e gelir, ama Cennet ona ağzına kadar doluymuş gibi gösterilir. Dönüp:
«‒Ya Rabbi! Cennet dolmuş, (yer bulamadım!)» der.
Allah Teala yine:
«‒Git, Cennet'e gir!» buyurur.
O kişi Cennet'e gelir, ancak yine Cennet ona ağzına kadar doluymuş gibi gösterilir. Dönüp:
«‒Ya Rabbi! Cennet dolmuş, (yer bulamadım!)» der.
Bu sefer Allah Teala ona:
«‒Git, Cennet'e gir! Dünya kadar ve Dünya'nın on misli kadar yer senindir.» Veya sadece: «Dünya'nın on katı kadar yer senindir!» buyurur.
O kul:
«‒(Ya Rabbi!) Sen yegane Melik olduğun halde benimle alay mı ediyorsun?» Veya; «Bana gülüyor musun?» der."
Ravî der ki:
"Bu hadiseyi naklettiğinde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in, gerideki dişleri görününceye kadar tebessüm ettiğini gördüm. Sahabîler arasında; «Cennet ehlinin en aşağı derecede olanı bu kişidir!» diye konuşulurdu." (Buharî, Rikāk, 51)
Sanki her bir Cennet ehli, kendi mülkünde hükümdardır. Cenab-ı Hak orada bütün kullarına, dünya sultanlarının sahip olduğu mülk ve saltanatın kat kat fazlasını ihsan eylemiştir.
Nitekim ayet-i kerîmede şöyle buyrulur:
"Nereye baksan orada (sonsuz bir) nîmet ve ulu bir saltanat görürsün!" (el-İnsan, 20)
En aşağı derecede olan kişiye bile böylesine muazzam ve muhteşem nîmetler ihsan edilirse, acaba üst derecelerde olanlara neler lûtfedilir?! Zira Cennet'te çok ulvî dereceler vardır. Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Cennet'te yüz derece vardır ki, Allah Teala onları Allah yolunda cihad edenler için hazırlamıştır. Her derecenin arası yerle gök arası kadardır. Allah'tan istediğinizde, Firdevs'i isteyiniz! Zira o, Cennet'in ortası ve en yüksek yeridir." (Buharî, Cihad 4, Tevhîd 22)
Cennette Neler Var?
Bunların haricinde daha bilemediğimiz nice nîmetleri Cennet ehli ilk defa orada görecektir. Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Allah Teala; «Salih kullarım için (Cennet'te) hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hatır ve hayaline gelmeyen nîmetler hazırladım!» buyurdu. İsterseniz şu ayet-i kerîmeyi okuyunuz:
«Yaptıkları salih amellere mükafat olarak, onlar için hangi sürur verici göz aydınlığı nîmetlerin saklandığını kimse bilemez!» (es-Secde, 17)" (Buharî, Bed'ü'l-Halk, 8)
Sehl bin Saʻd -radıyallahu anh- da şöyle buyurur:
"Bir gün, Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in, Cennet'i tafsîlatıyla anlattıkları bir sohbetlerinde bulundum. Sözlerinin sonunda şöyle buyurdular:
«Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir beşerin hatır ve hayaline gelmeyen nîmetler vardır!»
Sonra da şu ayet-i kerîmeleri tilavet buyurdular:
«Yanları yataklardan ayrılır (teheccüde kalkarlar), korku ve ümit (duyguları) içinde Rab'lerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra infak ederler. Yaptıkları salih amellere mükafat olarak, onlar için hangi sürur verici göz aydınlığı nîmetlerin saklandığını kimse bilemez!» (es-Secde, 16-17)" (Müslim, Cennet, 2-5)
CENNET NİMETLERİNİN TACI: RIZA-YI İLAHİ
Sayılı nefeslerden ibaret olan ömür sermayesini ilahî hakîkatler istikametinde değerlendirip, ebedî saadete nail olan bahtiyar kullara Cennet'te Allah Teala'nın şan-ı ulûhiyyetine yaraşır şekilde müstesna ihsan ve ikramları olacaktır. Bu ilahî lûtufların tacı ise, "Allah Teala'nın rıza ve hoşnutluğu"dur.
Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
"(Rasûlüm!) De ki: Size o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahipleri için Rab'leri yanında altından nehirler akan, içinde ebedî kalacakları Cennetler ve tertemiz eşler vardır. Daha sonra da Allah'ın kendilerinden razı olması vardır. Allah kullarını çok iyi görür." (Âl-i İmran, 15)[24]
Hikmet ehli demişlerdir ki:
"Bu ayet-i kerîmede geçen «Cennetler» ifadesi, içlerindeki nîmetlerle beraber «cismanî Cennet'e» işarettir. «Rıdvan» yani Allah'ın rızası ise «rûhanî Cennet'e» işarettir ve makamların en yükseğidir…
Bu makamların ilkinde, kul Allah'tan razı olur; sonuncusunda da Allah kulundan razı olur. Nitekim Fecr Sûresi'ndeki; «Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön.»[25] beyanı, bu hakîkate işaret etmektedir."
Diğer bir ayet-i kerîmede ise şöyle buyrulmaktadır:
"Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları Cennetler ve Adn Cennetleri'nde çok hoş meskenler vaad etti. Allah'ın rızası(ndan azıcık bir şey bile) bunların hepsinden daha büyüktür. İşte büyük kurtuluş (asıl saadet ve kazanç) da budur." (et-Tevbe, 72)
Cenab-ı Hakk'ın rızası, Allah katında Cennet ve içindeki nîmetlerden daha üstün ve değerlidir. Çünkü her hayrın ve mutluluğun, her şerefin ve yüceliğin dayanağı odur. Dolayısıyla dünya hayatındaki kulluk vazifelerinde ihlaslı olup sırf Allah'ın rızasını gaye edinmek; bir bakıma, erişilebilecek en büyük nîmet ve saadeti talep etmek demektir.
Cennet Ehlinin Şükrü
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Allah Teala Cennet ehline:
«–Ey Cennet ehli!» diye seslenir.
Onlar da:
«–Buyur Rabbimiz! Emret! Huzur ve saadetle Sana itaat ederiz!» derler.
Allah Teala:
«–Razı oldunuz mu?» diye sorar.
Onlar:
«–Nasıl razı olmayalım ey Rabbimiz!? Sen bize, mahlûkatından hiç kimseye vermediğin bunca nîmetler ihsan eyledin!» derler.
Allah Teala:
«–Size bunlardan daha efdalini vereceğim!» buyurur.
Cennetlikler:
«–Bunlardan daha efdal ne olabilir, ey Rabbimiz?» derler.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak:
«–Üzerinize rızamı indiriyorum; bundan sonra size hiç gazap etmeyeceğim!» buyurur." (Buharî, Rikāk 51, Tevhîd 38; Müslim, Cennet 9)
Bu hadîs-i şerîften, Cenab-ı Mevla'nın, kullarına duyduğu muhabbet ve merhametin ne kadar büyük olduğu ve kendilerine Cennet'i ihsan ettiği kullarının, orada tam bir gönül huzûru içinde yaşamalarını istediği anlaşılmaktadır. Onların Cennet'te sayısız nîmetler içinde yüzerken; "Acaba bir kusur ediyor muyuz, Rabbimiz'i gücendirecek bir davranışta bulunuyor muyuz?.." diye tedirgin olmalarını dahî arzu etmediği görülmektedir. Rabbimiz, hayal bile edemediğimiz emsalsiz nîmetler içindeki Cennetlik kullarının hatırlarını sorup mutlu oldukları cevabını aldıktan sonra, onların mutluluklarını taçlandırmak üzere; kendilerinden ebediyyen razı olduğunu, artık onlara hiçbir zaman gazap etmeyeceğini müjdeleyecektir.
Kainatın yegane halıkı ve maliki olan Cenab-ı Hakk'ın bütün bu nîmet ve iltifatlarına muhatap olabilmek, sermayesi hiçlik olan bir kul için ne büyük bir şeref ve bahtiyarlıktır!
İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri, Cenab-ı Hakk'ın sonsuz lûtuf ve ihsanlarına mukabil, insanoğlunun dünya hayatındaki umûmî gafletine işaret ederek şu îkazda bulunmuştur:
"Bir kemik (parçası olan kulağa) işittiren;
Yağdan oluşan göz yuvarlağına gördüren;
Bir et parçası olan dili konuşturan;
Bitkileri meyve ve daneleriyle, hayvanları etleri ve yağlarıyla, (diğer taraftan) yeryüzünü ağaçları ve nehirleriyle, gökyüzünü yıldızlarıyla ve onların ışıklarıyla donatan;
Geceyi insanların dinlenmesine tahsis eden;
Gündüzleri sayısız nîmetlerinden dilediği kadarını lûtfeden Allah'ın şanı ne yücedir!
Sen O'na layıkıyla kulluk edemediğin halde, O sanki senden başka bir kulu yokmuş gibi, seni terbiye edip beslemekte (sana kıymet verip seni maddî ve manevî rızıklandırmakta)dır. Sen ise kullukta sanki O'ndan başka bir Rabbin (sığınak, barınak ve dayanağın) daha varmış gibi davranmaktasın. (Bu ne dehşetli bir gaflet, nadanlık ve kendini bilmezliktir!)"