Bir zamanlar Kürdistan'da Barzani bir efsaneydi. Ta ki Barzani devlet olmanın gerekliliğini yerine getirip AK Parti ile bölgede birlikte hareket edinceye kadar. Faşistlerin başlattığı Gezi olayları, ardından Gülenist savcıların yürürlüğe koyduğu yolsuzluk darbe girişimi ile Türkiye'deki özgürlükçü damara yapılanla eş zamanlı olarak, Kürdistan'da Barzani'ye karşı başlatılan operasyon ibretlik bir gelişme olarak tarih sayfasında yerini aldı. Barzani, Kürt topluluğunun geniş bir kısmı içinde hala muteber yerini korumakla birlikte, zoru kullanarak olmazı olur kılanların etkisi ile, (Ortadoğu'da "zor"un yakın tarihini iyi bilmekte fayda var) seçim kazananlar düşürülme tehlikesi altında. Burda benim gördüğüm, Barzani'nin tek suçu Türkiye'de ki meşru hükümetle işbirliğine girmiş olması. Bu bazıları için idam fermanını imzalamak gibi bir şey.
Türkiye bölgedeki müttefiki Kürdistan'a ve Kürtlere sahip çıkmak zorunda. Eğer büyük devlet olma iddiasında iseniz, "bölgede tarihi bağlarımız üzerinden belirleyici vasıflarımız var" diyorsanız, Barzani'ye yapılan operasyon girişimini Erdoğan'a yapılan operasyon girişiminden ayrı tutamazsınız.
Türkiye'de devlet aklı bir türlü büyük düşünen insanların insiyatifine geçmiyor. Bunun önündeki engel nedir sorusuna elbette vereceğimiz bir cevap var. Fakat bu cevabın ecele faydası yok. 1950'li yılların devlet aklı ile bölgede yaşam hakkınız olacağını düşünmek isabetli değil. Türkiye, Tayyib'in kişisel becerisi ile üçüncü ligten yükselip birinci lige çıktı ve şampiyonlar ligine katılma isteği var bir yönüyle. Fakat diğer yönüyle Türkiye'de, devlet adamları, hükümette ve muhalefetteki siyasetçileri, akademisyenleri Kemalist düşünce kalıplarını bir kenara bırakıp Türk ve Kürt ittifakı üzerinde projeler geliştirebilme yetisi içinde olmalıyken bundan fersah fersah uzaktalar. Entellektüelleri deseniz zaten gündelik siyasetin içinde polemikten öte bir tutum takınacak özelliğe sahip değiller. Devlette, hükümette, diğer siyasi partilerde, Türk ve Kürt halkı içinde bu kadar beceriksiz kişinin olduğu bir ülkede elbette bir medeniyet üretimi içinde olmak zor. Sadece Tayyip Erdoğan'ın cesareti, pratikliği ve Ahmet Davudoğlu'nun entellektüel birikimi ile bir yerlere ulaşılabilmesi güç. Daha becerikli daha entellektüel muhalif parti liderlerimizin, bürokratlarımızın olması ne iyi olurdu.
Kanada'da Liberal Parti sildi süpürdü
Seçim öncesi yapılan anketlerde Liberal Partinin önde olduğu görülüyordu fakat bu yüzdeye ulaşabileceğini en gözde anket şirketleri bile tahmin edemedi. Libareller yüzde %54 gibi bir oranı yakalayıp toplam 338 koltuğun 184 tanesini kazanarak tek başına hükümeti kurmayı başardı. Oysa en iyimser anket sonucunda bile Liberal Parti yüzde 38'i bulamamıştı.
Aslına bakılırsa eski başbakan Jean Chrétien'den sonra Liberal Parti'de kan kaybıdurdurulamıyordu. Paul Martin'den sonra büyük umutlarla partinin başına getirilen Fransız kökenli Stephan Dion ve ardından gelen Michael Ignatieff de beklenen atılımı yapamadı. Liberal Partinin oyları "New Democratic Party" (NDP) ye kayıyor, aradan Stephen Harper liderliğindeki "Conservative Party" sıyrılarak hükümeti kuruyordu.
Eski başbakanlardan, ülkenin kurucu halklarından Fransız kökenli Pierre Elliott Trudeau'nun oğlu Justin Trudeau partinin başına geçince Liberallerde ciddi bir kıpırdanma başladı ve anketlerde birinci sıraya yerleştiler. Herkes bir koalisyon hükümeti beklerken, 19 Ekimde Liberal parti beklenmedik bir başarının altına imza attı ve Kanada'nın önümüzdeki 5 yılına tek başına damgasını vurmaya hazırlanıyor.
Bir başka şaşırtıcı sonuç ise ayrılıkçı Fransız partisi Bloc Québécois'nın yüzde 10'dan yüzde 6'ya ardından yüzde 3'e düşmesi oldu. Ayrılıkçıların bu yenilgisinin en büyük nedeni Liberal Partinin İngilizler ve Fransızlar arasında dengeyi sağlayabilmesi ve zaman zaman Fransızlar lehine pozitif ayrımcılık yapma riskini göze alabilmeleri oldu.
19 Ekim seçimlerinde dikkati çeken bir kaç şeyden biri; ilk defa bir ögretmenin Kanada başbakanı olacak olması. Parasını konuşturan "Business men"den sonra bir öğretmenin sergileyeceği performans herkeste merak uyandırıyor. 2011'de katılım oranı yüzde 61 iken bu seçimde oranın yüzde 68'e çıkması da bir başka not edilmesi gereken husus oldu.
Liberal Parti'nin Türkiye'deki karşılığı Ak Parti'dir dersek yanılmış olmayız sanırım. Conservative Party'nin Türkiye'de bir karşılığı yok. CHP ve MHP'yi Conservative Party ile eşlersek Conservative Party'e haksızlık etmiş oluruz. Çünkü CHP ve MHP faşizmine denk gelen bir parti yok Kanada'da. Bloc Québécois ise Turkiye'nin HDP'si. Tabiki silahlardan ve bombalardan medet ummayan versiyonu…
Hükümette olduğu 10 yıl boyunca Conservative Party, Kanada'nın liberal köklerine dokunmamaya gayret gösterdi. Her ne kadar dış politikada George Bush ekibinin projelerinin peşine takılmak gibi heveslere kapılsa da devletin tarihi liberal, anti Amerikancı kökleri buna direndi. Liberal Parti hükümetinin ABD derin devleti ile arasına tekrar mesafe koyacağıgözüküyor. ABD'de Obama'nın iş başında olması da işlerini kolaylaştıracaktır. Kanada'nın uluslararası şirketlerin etki alanında olmadığını söyleyemeyiz fakat buna rağmen Kanada, Liberal Parti hükümetiyle sessiz sakin, barışçı, silahlardan medet ummayan, uluslararası arenada iddiasız ülke olma özelliğini koruyarak ilerlemesine devam edecek.
Suriye üçe bölünmek zorunda
İster bağımsız ülkeler şeklinde ister eyelet sistemiyle bir çatı altında olsun Suriyenin üçe bölünmesi kaçınılmaz. Bir şekilde kendileri tarafından yönetilmek istenen insanları neye dayanarak birlikte tutmak istiyebiliriz ki? Yüzde 10'luk bir kesimin desteklediği Esad rejiminin silah zoruyla yönettiği bir ülkede istikrardan bahsetmek mümkünmü? Esad'ı geriye kalan yüzde doksandan özel kılan ne? Gladyo'nun desteğine sahip olması mı? Gladyo'nun desteğine sahip olmanız bile bir yere kadar demek ki. Çekip gitmenin zamanı gelmiş demek ki.
İşin dogrusu Esad'ın çekip gitmesinden yana değilim. Ona bir toprak parçası verip devlet başkanı olarak hayatına devam etmesine izin verilmeli. Kendisine bağlı yüzde 10 ile tabiki… Birbirlerini çok seven bu yüzde 10. Kendilerinden olmayanları ezerek yöneten yüzde 10. Başkasını ezmeden devlet yönetmek duygusunuda tatmalı Beşar Esad. Hatta her diktatöre taraftarlarıyla beraber mutlu mesut yaşayacakları küçük ülkeler kurma şansı verilmeli. Sadece o ve mutlu azınlığı… Gerçi başkasını ezmeden, ötekileştirmeden, yok saymadan mutlu olabilecekler mi bilemem. Orası Psikolojinin konusu.
Suriye'de Sünnilerin, Kürtlerin ve Nusayrilerin kendi kendilerini yönetecek üç ayrı devlete yada idari bölüme ayrılması bölge için en iyi olanı. Türkiye'nin güneyde Kürdistan'la sınır komşusu olması olabilecek en olumlu gelişme. Tabiki buradaki Kürtlerin tarihi müttefikleri Türkleri bir tarafa bırakıp Gladyo ile iş tutma hevesine kapılmaları stabilityi bozabilir bir süreliğine fakat zaman içinde bunun düzeltilmesi sağlanır.
Söylenmese eksik kalırdı
"Reh berdana nifrînê, mîna heman nav û dengê xerab e, ji navê hilanîn ne hêsan e."
"Nefretin kök salması, tıpkı kötü ün gibidir, yok edilmesi zordur."
-Baltasar Gracian-