4 Aralık 2025 tarihli Beyaz Saray ulusal güvenlik stratejisi ile 23 Aralık 2025’te yayımlanan Pentagon Çin değerlendirmesi aynı fotoğrafın iki farklı ışığı gibi. Birincisi niyet beyanı, ikincisi ise takvimli risk muhasebesi. Bu ikisi yan yana geldiğinde küresel ekonomi için 2026 ve sonrasının ana teması daha net görünüyor. Küreselleşme bitmiyor ama artık daha pahalı, daha yavaş ve daha güvenlik odaklı bir versiyona evriliyor.
İlk etkilenme hattı risk fiyatlaması olacak. Aralık 2025 sonunda piyasa dili bize jeopolitik gerilim artarken bile enerji fiyatlarınım şimdilik sakin kalabildiğini, çünkü arz fazlası beklentisi güçlü olduğunu söylüyor.
Brent petrol yaklaşık 61,9 dolar civarında. Bu sakinlik, riskin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Tam tersine, enerji gibi fiziki mallarda kısa vadede fazla arz fiyatı bastırırken, taşımacılık, sigorta ve sermaye maliyetleri gibi görünmeyen kalemler maliyet tabanını yukarı itiyor.
Drewry World Container Index 25 Aralık 2025 haftasında 40’lık konteyner başına 2.213 dolar seviyesinde. Kuru yükte Baltic Dry endeksi 24 Aralık 2025’te 1.877 puan civarında. Yani navlun tarafında pandemideki şok yok ama Asya Avrupa ve Transpasifik hatlarında yeniden artan bir gerginlik primi birikiyor. Çin’in 29 Aralık 2025’te Tayvan çevresinde abluka simülasyonuna varan canlı atış tatbikatları da bu primin psikolojik zeminini güçlendiriyor.
İkinci hat sermaye maliyeti ve yatırım iştahı. Şu an ABD 10 yıllık tahvil getirisi yaklaşık %4,12 civarında. Bu seviyenin anlamına bakmak lazım. Dünyanın risksiz faiz çıpası hala yüksek ve bu, üretken yatırımı da borç çevirmeyi de daha pahalı kılıyor.
Jeopolitik rekabet sertleştikçe savunma, stratejik stok, yarı iletken kapasitesi ve enerji güvenliği gibi alanlara kamu destekleri artıyor. Bunun yan etkisi, özel sektörün her projeyi daha yüksek iskonto oranıyla değerlendirmesi. Sonuçta dünya ekonomisi büyümeyi sürdürse bile daha düşük hızla ve daha yüksek finansman maliyetiyle ilerliyor. IMF’nin 14 Ekim 2025 tarihli Dünya Ekonomik Görünümü küresel büyümenin 2025’te %3,2, 2026’da %3,1 olacağını öngörüyor. Bu rakamların kendisi kadar mesajı önemli. Küresel büyüme var ama ivme yok, kırılganlık var!
Üçüncü hat teknoloji ve arz güvenliği. Pentagon raporunun dili Tayvan dosyasını olasılıktan operasyonel senaryoya taşıdığı için küresel ekonominin en kritik ara malı olan çip üzerinden bir güvenlik primi yaratıyor.
Tayvan’ın dünya yarı iletken üretiminin %60’ından fazlasını ve en ileri çiplerin %90’dan fazlasını ürettiğine dair yaygın kabul, bu dosyanın neden sadece askeri değil aynı zamanda finansal bir mesele olduğunu anlatıyor. Bu yüzden şirketler iki şeyi aynı anda yapmaya zorlanacak. Bir yandan tedarik zincirini çeşitlendirmek, diğer yandan maliyeti kabullenmek. Çünkü aynı ürünü iki farklı coğrafyada güvenli biçimde üretebilmek, birim maliyeti düşürmez, yükseltir.
Bu yükselişin boyutunu çip piyasasının ölçeği gösteriyor. WSTS 2025 için küresel yarı iletken pazarını %22 büyüme ile 772 milyar dolara revize ediyor. Yani dünya dijitalleşmeyi ve yapay zeka altyapısını hızlandırırken aynı altyapının jeopolitik kırılganlığını da büyütüyor. Bu ikilem 2026’dan itibaren enflasyonun seyrini de etkileyecek. Mal enflasyonu düşse bile güvenlik kaynaklı hizmet enflasyonu kalıcılaşabilir.
Dördüncü hat deniz ticareti ve boğaz ekonomisi. Güney Çin Denizi küresel taşımacılığın yaklaşık üçte birini taşıyan bir koridor olarak anılıyor. Bu oran tam olarak şunu ifade ediyor. Bölgedeki her gerilim, fiilen bir küresel vergi gibi çalışır. Savaş çıkmasa bile rota uzatmaları, sigorta primleri, liman riskleri, teslim süreleri ve stok maliyeti üzerinden dünya ticaretinin maliyeti artar.
2026’da birçok şirketin bilançosunda stok gün sayısının tekrar yükseldiğini, bunun da verimlilik artışını yavaşlattığını görebiliriz. Bu, küresel büyüme tahminlerinin neden düşük kaldığını da açıklıyor. Çünkü verimlilik artışı hızlanmadıkça faiz yüksekken büyüme kendiliğinden hızlanmaz.
Beşinci hat emtia ve kritik mineraller. 2025 boyunca politika ve gümrük belirsizliği emtia piyasalarını manşetlere hassas hale getirdi. Reuters’ın 30 Aralık 2025 tarihli değerlendirmesi, 2025’te altının yüzde 60 yükseldiğini ve 2026’da emtia fiyatlarını politik risklerin yönlendirmeye devam edebileceğini vurguluyor.
Altındaki bu ölçekte bir yükseliş, sadece enflasyon korkusu değil, aynı zamanda sistemik belirsizlik talebidir. Petrolün 60 dolar bandında kalması tek başına rahatlatıcı değil. Çünkü enerji fiyatı düşük kalsa bile kritik mineraller, yarı iletken ekipmanları ve savunma sanayi tedarik zinciri gibi alanlarda fiyatlama daha stratejik bir karakter kazanıyor. Bu da ülkeleri ticaret yerine blok içi üretim ve tedarik anlaşmalarına iter.
Sonuçta 2026 ve sonrası küresel ekonomi için ana cümle şu. Büyük güç rekabeti artık sadece güvenlik ajandası değil, doğrudan maliyet ajandası. Bu maliyet petrol fiyatından çok sermaye maliyetinde, sigortada, navlunda, stokta ve teknoloji tedarikinde birikiyor.
Belirttiğim üzere Brent 61,9 dolar civarında ve ABD 10 yıllık faizi yüzde 4,12 seviyesinde olabilir. Yarın bu rakamlar değişebilir ama yön değişmez. Dünya, daha pahalı bir güvenlik mimarisini finanse ederek büyümeye çalışacak. Bu da şirketlere verimlilik yarışını, devletlere ise bütçe disiplinini yeniden hatırlatacak. Ekonominin yeni ana konusu büyüme kadar dayanıklılık olacak ve dayanıklılık artık bedava değil.
Netice itibariyle, 2026 en az 2025 kadar enteresan bir yıl olacak gibi duruyor. Hazır olmak lazım!
Bu hafta, tüm bu bahsettiğim meseleleri çalışmalarında derinlemesine değerlendiren emekli amiral Cem Gürdeniz’in “Avrasya’da Jeopolitik Hesaplaşma” isimli kitabını önererek 2025 yılının son yazısını noktalıyorum.
Her şeye rağmen 2026’nın sağlık ve ümit dolu bir yıl olması dileğiyle…