Amerika, sonu nereye varacaksa varsın, bedeli ne olursa olsun, dünyaya hükmetmek istiyor. Üçüncü Dünya savaşı öncesi çatışma alanlarını yeniden düzenliyor.
Trump’ın ifade ettiği gibi “savaşları sona erdirmek” için değil, stratejik olarak savaş bölgelerini yeniden kademelendirmek için yapıyor bunu.
Öncelikle Hamas, Husiler ve Hizbullah gibi tüm direniş örgütlerini bölgeden arındırmak ve sonrasında da İran’ı yıkmak istiyor.
Daha sonra ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth'in Şubat 2025'te Münih'te dile getirdiği gibi; "Amerika'nın Hint-Pasifik'i güvence altına alabilmesi için Avrupa'nın ön saflarda yer alması gerekiyor."
Yani AB’yi tampon bölgeye dönüştürmek ve Rusya’yı da Çin’e karşı güçlerini toplayana kadar meşgul etmek.
Nihayetinde Ortadoğu'nun nüfusunu azaltarak, Asya’yı nihai hedef bölge olarak belirlemek. Burada Ramin gibi bazı teorisyenler olası bir Rusya Çin savaşından da bahsediyor. Ben bunun gerçekleşme ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum.
Şimdi Amerika cephesinden gelişmeler böyle. Ben size daha farklı bir mesele anlatacağım. Küreselci İngiliz kanadının da kendine has bir planlaması var.
Bakınız bugün sanılan aksine küreselci zihniyet kapitalist değildir tam tersi özünde komünist solcu bir zeminde ilerler.
Bugün dünyanın farklı ülkelerinde solcuların ayaklanmasına şahit oluyoruz. Özellikle Filistin konusunda… Bu kalkışmaları elbette takdirle karşıladığımız oluyor.
Bunu ayrı bir kefeye koymakla birlikte esasen bu tür organizasyonların da arkasında küreselci İngiliz siyasetinin bir dahli olduğundan da şüphe etmiyor değilim.
İsterseniz meseleyi biraz daha açalım;
Bakınız, Dünya Ekonomik Forumu'nun(WEF) küreselcileri neredeyse on yıldır "Büyük Sıfırlama"yı savunuyor öyle değil mi?
Bu sıfırlamanın hedeflerine baktığımızda hepsi sol eğilimlidir. Örneğin Klaus Schwab, özel mülkiyetin kaldırıldığı bir "paylaşım ekonomisi" istiyor.
Vatandaşlar, dairelerinden arabalarına varana kadar sahip oldukları her şeyi artık devletten ödünç almak zorunda kalacaklar. Yani kiralama yöntemi...
WEF'in de dediği gibi, “hiçbir şeye sahip olmadan mutlu olunacak" bir sistem inşa etmek istiyorlar. Bu tamamen komünist bir anlayış olup, sol tarafından da desteklenmektedir. Kaldı ki WEF bunun adına “yeni sosyalizm diyordu.
Bugün merkez bankaları, serbest piyasa ekonomisinin bir ürünü değildir mesela. Komünist Manifesto'nun temel bir bileşenidir. Açıkçası küreselciler, bu sayede ulusları birbirine bağımlı hale getirmeyi amaçlamıştır.
Pandemi dönemini hatırlayınız, akıl almaz karantina uygulamalarına, Gates’in aşı programına ve DSÖ’nün tüm dayatmalarına solcular hiç tepki göstermedi.
Tamam, sağın literatüründe eylem yapmak, yerel ya da küresel otoriteye karşı başkaldırmak yoktur, bunu biliyoruz.
Ancak bugün Filistin konusunda dünyayı ayağa kaldıran solcular pandemi döneminde küreselcilerin dayatmasına karşı bırakın tepki göstermeyi memnuniyetle karşıladı. Öyle ki daha fazlasını istediler. Gariban insanlara cezalar kesilmesini teşvik ettiler.
Aynı sol küreselcilerin iklim krizi dayatmasına karşı da en ufak bir tepki göstermiyor. Hatta bugün LGBT’nin en büyük destekçisi solculardır.
Bugün solun savunduğu konulara bakınız, tam da küreselcilerin yeni sosyalizm dedikleri bir gelecek vizyonudur. Bunlar aynı organizmadırlar.
Ülkemizdeki solu değinmeye bile gerek yoktur. Demem o ki bugün etrafımızda olan biten her şey tesadüfi ilerlemiyor.
Küreselci İngiliz siyasetiyle, savaşçı Amerikan emperyalizminin kıskacı altındayız.