Çoğumuzun varlığından haberdar olduğu, ancak çok ta önemsemediği bir siyasi mekanizmadır "Meclis Araştırma Komisyonu". Çalışmalarına basında pek az yer verilir, uzun uzadıya hazırladıkları raporlar yalnızca ilgilisi tarafından okunur, gündem değişikliklerinin gadrine oldukça sık maruz kalırlar. Uzun uğraşlar ve emekler sonucu araştırma tamamlanıp rapor TBMM Başkanlığına sunulduktan sonra çoğu zaman genel kurulda görüşülmez. Komisyonun üyelerinde bile bir nebze ümitsizliğe yol açan tüm olumsuzluklara rağmen bu kurum meclisin en önemli organlarındandır; çünkü "bilgi üretir". Evet, herhangi bir yaptırım gücü yoktur. Hazırladıkları raporlarda yer alan öneriler tavsiye niteliğindedir. Ama bilgi bir kez üretildikten sonra asla kaybolmayacağı gibi birikerek çoğalır.
"15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu", 4 ekim 2016 itibariyle görevine başlayarak tarihi bir misyon üstlendi. Milletin iradesine yönelik söz konusu cürmü yargı ve kolluk bürokrasisi soruşturuyor. Doğal olarak belirli bir mahremiyet içerisinde yürütülen soruşturmalar ve sonuçlarını kamuoyunun öğrenmesi yıllar alabilecek. Oysa ülkenin tamamı 15 Temmuz gecesi meydana gelen olayın gerçek hikayesini devletinden duymak istiyor. Üstelik sonu gelmez tartışmalarla her kesimin olayı kendi penceresinden izah edip anlamlandırma çabaları bu büyük suçu aydınlatmadığı gibi meydana getirdiği travmayı da derinleştiriyor.
"Meclis Araştırma Komisyonu" tüm siyasi partilerin üyelerinden oluştuğu için temsil gücü yüksek bir merci. Üyelerin komisyonlarda sergilediği tüm agresif ve partizanca tavırlara rağmen yapılacak araştırma ve sonuç raporu bir uzlaşma metni olacaktır. "Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu"nun çalışmalarını hatırlayalım. Birbirine taban tabana zıt dünya görüşüne sahip iki komisyon üyesi MHP'li Atila Kaya ile BDP'li Sırrı Süreyya Önder. Onların ortak noktası Mamak Cezaevinde maruz kaldıkları işkenceydi. İşkence gördükleri cezaevinin müdürü ile otuz yıl sonra milletin vekili sıfatıyla yüzleşmeleri herhalde söz konusu komisyonun toplumsal değeri hakkında bir fikir verecektir.
Bundan öncekilere nispetle omuzlarında hayli sorumluluk yükü bulunan komisyon aynı ölçüde zorluklarla da başbaşadır. Bir kere darbe teşebbüsünün hemen ardından oluşturulduğundan onlarca yıl evvel cereyan etmiş, artık bir hükmü kalmamış donmuş bir zaman kesitini değil yaşayan, etkileri yayılmaya devam eden bir süreci anlamaya çalışacaktır. İkinci olarak tamamlanmamış, devam eden soruşturma süreçleri bilgiye ulaşmayı zorlaştıracaktır. Üçüncü olarak saldırgan yapı işlevleri, hiyerarşisi, örgütlenme biçimi ve toplumda bulduğu taban itibariyle henüz sarahate kavuşturulamamış bir görünüm arz etmektedir.
Önceki araştırma komisyonlarının uygulamalarından biliyoruz ki, bu tür komisyonlar genel olarak iki yöntem uygulamaktadırlar. Birincisi, araştırmaya konu süreçle ilgili olarak bilgisinden veya tanıklığından yararlanılabilecek kişilerin bilgisine başvurulması. İkinci olarak da, kamu kurumlarından yazılı olarak bilgi ve belge talebinde bulunmak. İkinci yöntem soruşturma ve yargılama süreçleri devam ettiğinden ve devlet sırrı ile ticari sırlar yasa korumasında olduğundan işleyecek gibi görünmüyor. Geriye kalan bilgi ve tanıklıklara başvurma yöntemi ise oldukça zengin bir bilgi kaynağı teşkil edeceğinden sağlıklı bir tartışma ortamı yaratma potansiyeli taşıyor.
FETÖ'cü yapılanma en fazla emniyet ve yargıda kadrolaştığından kamuoyu nezdinde bu kurumların güvenilirliği azalmıştır. Dolayısıyla milli iradenin ete kemiğe bürünmüş formu olan Meclisin bir organı olarak Meclis Araştırma Komisyonunun yapacağı inceleme ve araştırmanın sonuçları son derece önem taşıyacaktır. Bu aynı zamanda ilkeli ve güvenilir siyaset için de bir fırsat olacaktır.