Mesnevî-i Şerif

Yüce dinimiz İslam’ın gölgesinde ulu bir çınar gibi yükselen muhteşem bir medeniyetimiz var. Bu medeniyetin ihtişamı ve zarafeti, çeşitli sahalarda kendisini göstermiştir. Edebiyat bu derin ırmaklardan birisidir. İslami edebiyatın öncülerinden biri de Mevlâna Celâleddin-i Rûmî Hazretleri’dir. Onun gönüllerde taht kuran Mesnevî-i Şerif’i, Müslümanlar ve hakikat arayıcıları tarafından asırlardır okunuyor.

Mesnevî’yiher gördüğümde heyecanlanırım. Zira her yeni tercüme, kıymetli şerhler, değerli açıklamalarla doludur. Galiba dünyada en çok okunan, en fazla tercüme edilen ve en ziyade hakkında açıklama yapılan eserlerden biridir Mesnevî. Mümtaz mütercim büyüğümüz yazar Cemal Aydın’ın tercüme ettiği Açıklamalı Mesnevî’sini büyük bir alaka, heves, zevk ve iştiyakla okuyorum.

Elimizde 976 sayfalık devasa bir eser var. İçindekiler bölümünden sonra mütercimimizin “Okuyucuya Sesleniş”ine kulak veriyoruz: “Mesnevî, eşsiz bir şaheser”dir diyor. Ama Mesnevî’yi okumayan, Mevlâna’yı anlamayan varmış. Ne gam! Zira her göz hakikati görmez, her kulak kutlu sedayı duymaz, her ayak kıbleye doğru yürümez. Cemal Aydın diyor ki: “Hz. Mevlâna, sadece bir sûfî değil, aynı zamanda deha çapında bir bilgindir. Çünkü dünyanın yuvarlak olduğunu Kopernik’ten 300 sene önce dile getirmiştir. Mikropların varlığından da Pastör’den 600 yıl önce çok net bir şekilde söz etmiştir. Hz. Mevlâna, dünün ve bugünün en seçkin aydınlarının hayran olduğu ölümsüz bir şahsiyet. Batı’nın en ünlü filozoflarından Hegel’i bile etkilenmiş bir düşünürdür.” Devam ediyor: “Hazreti Mevlâna, her çağın insanına seslenen çağlar üstü bir veli, çağlar üstü bir sûfî, muhteşem bir bilge, eşsiz bir âlim, dâhî bir bilgin ve çok güçlü bir şairdir.” Yıllarını, hatta ömrünün mühim kısmını bu müstesna esere hasreden Aydın, zihinlere, kalplere ve idraklere şöyle hitap ediyor: “Hz. Mevlâna’nın şaheseri olan ve dünyanın en ünlü felsefeci ve düşünürlerince takdir edilen Mesnevî, Müslümanı tam anlamıyla Müslüman eden, insanı da gerek anlamda insan olmaya çağıran, paha biçilmez bir ilim, irfan, bilgelik, ede ve ahlâk hazinesidir.” Her büyük eserin üstün bir misyonu var. Pekibu şaheserin rolü nicedir: “Mesnevî, yüzyıllardır her kesimden insanın baş tacı ettiği bir eserdir; her tabakaya seslenir. Sıradan bir insan da, üst düzeyde bir bilgin de bu eserden çok şey öğrenir.”

İslam tarihinde “tekke” ile “medrese”nin çekişmesi, kavgası var zannedilir. Hâlbuki gerçek âlimler ve mutasavvıflar, bu yapay ayrılığı duruşlarıyla bertaraf etmişlerdir. Şarkta eski tarzda tahsil görülen medreselerde ilim ve tasavvuf birlikte yürümüştür, hâlâ öyledir. İlim tasavvufu destekler, tasavvuf ilme ahenk katar. Cemal Aydın da benzer mühim bir tespitte bulunuyor: “O, tekke ile medreseyi, folozoflaârifi, tüccarla padişahı, hatta müslim ile gayrimüslimi aynı çatı altında ve aynı atmosferde buluşturan uluslararası bir klasiktir.”

Mesnevî, insanın yüreğini, aklını, kalbini ve ruhunu temizler; Müslüman’ı kibirden uzaklaştırıp muhabbet havuzuna daldırır. Eser okununca, Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim ve Hazret-i Peygambere olan sevgi ziyadeleşir. Kelam-ı İlahî’de kıssalar vardır. Mevlâna da bu yoldan ilerler; Mesnevî’yi hikâyelerle, temsillerle renklendirir, cazip hâle getirir. Batılı filozoflar ve edipler, Mesnevî’dençok etkilenmiş. Ya Şark dünyası? Kitaptan öğrendiğimize göre, Pakistan’ın mütefekkir şairi Muhammed İkbal de fikrî ve manevi gücünü Hz. Mevlâna’dan aldığını söylüyor. Doğu’yu ve Batı’yı saran ve sarsan bir temel eserdir Mesnevî. Bu bakımdan “ilim, irfan ve hidayet kitabı”dır.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir’de Mevlâna’dan sıklıkla bahseder. Ya üstadı Yahya Kemal’e ne demeli? Viyana’ya kadar nasıl gittiğimizi soranlara “Mesnevî okuyarak ve pilav yiyerek.” diyor. Bu cümlede aslında büyük bir hakikat saklıdır. Maddi gücünüz de olacak manevi dayanağınız da. O zaman değil Viyana’ya, yeryüzünün her köşesine şanlı akıncılarını gönderebilirsiniz. Yeter ki kalbinizde o iman, ümit ve aşk olsun. Gerisi kolay!Keşke Mevlâna’dan ve Mesnevî’den etkilenen ediplerimizle ilgili güldeste yapılsa; nefis olur.

Ülkemizde İslam’ın Güleryüzü kitabıyla tanınan, Mevlâna âşığı Prof. Dr. Eva de Vitray Meyerovitch’in on senede tamamladığı Fransızca Mesnevî tercüme, Cemal Aydın’ı çok etkilemiştir. Tabii mütercim yazarımız, itimat edilen Mesnevî tercümelerini de incelemiş ve ortaya bu kıymetli eser çıkmıştır. Cemal Aydın mühim bir hususun altını şöyle çiziyor: “Mesnevî şiir diliyle ve ifadelerinin çarpıcılığıyla gönülleri okşayan, insana sadece bilgi değil, eşsiz edebî bir zevk de sunan, o yüzden başka dillere Farsçasındaki mükemmelliğiyle tercüme edilmesi kesinlikle mümkün olmayan bir şaheserdir.”

Eser, anahtar Besmele’nin aydınlığında, Birinci Kitap’la okurun kalbini fethe çıkıyor. Hazret-i Pîr’in ilk satırlarıyla selama duralım: “Kulak ver şu ney’e, (yeryüzüne sürülmekten ve en Yüce Sevgiliden) ayrı kalmaktan sızlanıp yakınıyor durmadan: Beni kamışlıktan kestiklerinden beri attığım şu çığlıkları bir duysalar, kadınlar da erkekler de hüngür hüngür ağlarlar. Ayrılık acısıyla yanıp kavrulan bir yürek arıyorum, beni yakıp yandıran özlemi ancak o anlar!”

Geçmişte bizim toplumu zihnen ve kalben zinde tutan “Gece Okumaları” vardı. Aileyi teşkil eden fertler,temel eserlerimizi toplu okurdu. Keşke bugün de şuurlu aileler, Cemal Aydın’ın göz nuru döktüğü, Belma Aksun’un dikkat süzgecinden geçen bu eseri alsa ve her akşam bir bölümünü okusa. Malayani ekrandan kaçıp Mesnevî’ye sığınmak, zihin seferberliği, ruh yükselişi, gönül çağlayışıdır.(Timaş)