MİLAT'LA YENİ TÜRKİYE'YE MERHABA

0

Hayatı yenileyerek, yeniden doğarak, yep yeni bir anlayışla yaşamak ne güzel. Yeniden doğmak ve yeniden, yep yeni yenilere yelken açmak, sonsuzluk serüveninde bulanmadan, kirlenmeden, paklanarak yola devam etmek. Yep yeni bir Milat'la beyin fırtınaları estirmeye başlamak ne güzel.

Durağan her varlık bulanmaya, pörsümeye, paslanmaya ve sonunda da yok olmaya mahkumdur. Varlığın en gizli sırlarına kodlanmış atomlar bize durağanlığın ölüm olduğunu yaratılışla birlikte fısıldamakta.Var olabilmek ve ebediyete kadar varlığı devamettirebilmek için durmadan hareket halinde olmak, engellere aldırış etmeden çalışmak gerektiğini öğretir atomlar. Yüz yıllara meydan okuyan Mesnevi sahibi bu sırlı gerçeği çok önceden fısıldamıştı kulağımıza: "Her gün bir yerden göçmek ne iyi; Her gün bir yere konmak ne güzel; Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş; Dünle beraber gitti cancağızım; Ne kadar söz varsa düne ait; Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."

Evet şimdi yeni şeyler söylemenin zamanı çoktan geldi. Dirilişe ve yeniden doğmaya, Milat'a merhaba demenin zamanı geldi. Bu fırsatı ben denize sağlayan, teveccüh gösterip bilgimi ve tecrübemi paylaşma olanağı sunan değerli Ali Adakoğlu bey'e ve ekibine teşekkür ederim.

Tarihin derinliklerine kök salmış bir medeniyetin temsilcilerinin yeniden varlık şuurunu kazanmaya başladığı bu günlerde, fert ve toplum olarak sağlıklı bir duruş sergileyebilmek için top yekün bir yenilenmeye, en kılcal damarlarına varıncaya kadar taze kan pompalayacak güç parametrelerini ikame etmeye ihtiyaç vardır.

İnanmış, kendisine kol kanat olabilecek bir toplumun desteğini alan liderler ve bu liderin ortaya koyduğu doğru stratejiler ile hedefe yürüyen toplumlar ancak geleceği inşa edebilir. Lidersiz toplumlar kafasız vücut gibidir. Lidersiz sağlıklı bir toplum, sağlıksız bir toplum ile de dirayetli bir lider varlık kazanamaz. Top yekün bir ilerlemenin gerçekleşmesi için bu iki unsurun kenetlenmeye aynı şarkıyı söylemeye ihtiyacı vardır. Hedeflerin büyüklüğü, toplumların bu hedeflere hazır olması ile anlam kazanır. İçi boş sloganik söylemlerle güç parametreleri varlık kazanamayacağı için ilerleme de kaydedilemez.

Varlık şuurunu geri kazanmış bu iki unsurun kendi başlarına bırakılıverileceğini düşünmek büyük bir yanılgı olur. Tarihin akışına yön veren yada verecek milletlerin fertleri bu iki unsurla birlikte her an sınavlarla karşı karşıya kalacağının da farkında olmalıdır.

İnsan, vücuduna yuva yapmış mikroplardan arınmadan sağlığına kavuşamadığı gibi, yıllardır devletin farklı kademelerine sinsice yerleşmiş, ülkeyi ve milleti sömüren yada farklı mihraklara en hassas sırları servis eden hipokratların temizliği gerçekleşmeden güçlü bir iktidardan söz etmek de mümkün olamaz. Her açıdan güçlü olabilmek için, tetikte olmak sinsi parazitlere fırsat vermeden mücadeleye devam etmek en önemli varlık şartıdır.

Bu anlamda tarihe özne olmuş medeniyetimizin ulvi şahsiyetleri, topyekün saldırılara rağmen içlerinde korudukları"özü" bozulmaya fırsat vermeden güvenle birleştirerek sapmalara fırsat vermemiş olmaları en değerli kazanımımızdır. Doğum, yaşam ve ölüm arasındaki ince ayarın farkında olmuşlar. Benlik şuurunu bencillik hissiyatına kurban etmeden fetret devrini aşarak, onca fırtınalara, onca saldırılara rağmen bu günlere kadar gelebilmişlerdir. Yüce Buyruğa her ne pahasına olursa olsun uymanın ulviyyet olduğunu unutmamış, bir an bile akıl ve gönül koridorunda gelip giderken insanın damarlarında dolaşan ebedi düşmana yenik düşüp, ezeli misyonu kaybetmemişlerdir. Yaratılış gerçeğine tezat oluşturacak hiçbir oluşumda yer alma yanılgısına fırsat vermemişlerdir.

Varlık şuuruna sahip bir toplumun her ferdi daima sınavların farkındadır. Sınavlar da bir nimettir. İyi ile kötünün, güzel ile çirkinin, dost ile düşmanın, itaat ile ihanetin ayırt edilebilmesi ancak sınavlarla mümkündür. Adem olmasaydı Şeytan olmazdı. Azazil olmasaydı Cehennem olmazdı. İnsanı kamil olmasaydı Cennet olmazdı.

Sınavlar ve sınavlar: kıyamete kadar sürecek olan tılsımlı simya.

İnsanların sınavlardan geçmesi gibi devletler ve medeniyetler de sınavdan geçer. Varlık şuurunu kaybeden medeniyetler durağanlığa başlar ve sonunda fetret devresine girer. Değerlerini kaybeden medeniyetlerin toplumları da yok olup tarih sahnesinden silinip giderler. Yeniden ayağa kalkabilmek, bir duruş sergileyebilmek için tarih boyunca medeniyet parametrelerini besleyen değerlerin, varlık şuurunun topyekün canlandırılması gerekir.

Tarihinin kendisine biçtiği bu ulvi rolün sorumluluğunu yüklenebilecek liderleri bağrından çıkartabilecek erdeme sahip sağlıklı bir toplum var önümüzde. Bu toplum kendisine yol gösterecek önderleri ile birlikte geriye dönülmesi imkansız dik bir yürüyüşe çıktı. İç politikada ve dış politikada dünya siyasetine yön vermeyi hedefleyen bir anlayış "bana mazeretle gelmeyin" prensibini içselleştirmeyi çoktan hedefledi.

Yavuz Sultan Selim gibi dik durarak, bütün engellemelere rağmen, haşhaşileşmiş grupların, hipnotize edilmiş takiyyecilerin maskelerine aldırmadan yapılması gereken yapılmalı, bu varlık şuurunu kazanmış iki unsurun ilerleyişini durdurmaya, ortak kadere yönelik her türlü sabotaja asla fırsat verilmemelidir.

Şimdi,"fetret" ile birlikte bizi eskileştiren, ötekileştiren anlayıştan kurtulup, yeniye ve yeni hedeflere, yep yeni bir anlayışla, Yeni Türkiye'de kenetlenme vakti gelmiştir.