Modern Teritori de Kalmadı

İçinde yaşadığımız post/modern çağ sabitelerin artık devre dışı bırakıldığı; görelilik, istikrarsızlık, belirsizliğin egemen olduğu bir zaman dilimidir. Bu durum en temelde “hakikat” kavramı üzerinden paradigmal düzeyden sosyal, politik ve kültürel düzeye kadar etkilerini belirgin şekilde tebarüz ettirmiştir.

Dünya ve insanlık modernliğe doğru geçerken ciddi bir kırılma yaşamıştı. Aslında bu kırılmanın toplumsal, kültürel ve siyasal etkilerini bilhassa Batı dışı toplumlar hala tedavi etmekle uğraşıyorlar. Eşyanın anlamından tanımına kadar farklılaşan evren, insanın egemenliği ve patronajında yeniden kurulmaktaydı. Bu kuruluş premodern dönemde varolan Tanrı’nın garantörlüğünü sona erdiriyor ve mutlak egemenliğini parçalayarak kendisine egemenlik alanı yaratıyordu.

Açıkçası insanlık tarihi ciddiyetle gözden geçirildiğinde, pagan kültürler üzerinden insan Tanrı’nın egemenliğini parçalayarak yarattığı imajinatif tanrılarla bu egemenlik alanlarını temellük etmeyi denemekteydi. Böylece kendisine bir “zaman” ve “mekan” ayırarak Tanrı’nın egemenlik alanına çökme teşebbüsünde bulunmaktaydı. Bunun yönetimselliğinin sağlanabilmesi ise, oluşturduğu tanrılar panteonunda işlevselleştirdiği tanrıları insanın gündelik hayatına yayılabilmesi ile mümkündü. Böylece insan tümelliği gözden kaçırırken, tikel tanrı ve eşyalarla avunmaktaydı.

Modern zamanlara geçişte insanoğlunun dünyaya yeni egemenlik kurma teşebbüsü, geçmişten farklı olarak modernlikle birlikte sistematik bir teşebbüs olmuştur. Doğrusu modernliği büyük bir kırılma haline getiren şey, bu sistematiklik olmuştur. Esasen insanın Kant’ın deyişiyle “cüret etme”si, bu dünyada neler yapabileceğini görmesi açısından da önem taşımaktadır. Bugün gelinen noktada insanın başarılarından söz edilebilmekle birlikte, ciddi bir varoluşsal krize rağmen bunu elde ettiği de bir başka gerçektir.

Esasen modernliğe geçişle birlikte Tanrı’nın garantörlüğünü dışarıda bırakarak oluşan istikrarsızlık ve riski üstelendiğini insan beyan etmekle birlikte, bu riskin varoluşsal boyuta doğru derinleşmesi karşısında bugün bocalamaya devam etmektedir. Dünyayı yeniden kurmakta yaşanan zorluk, sadece teknik anlamda bir istikrarsızlık ve risk değil insanın boyunu aşan bir Tanrı krizi boyutuna doğru varmıştır.

Modern çağ yeni (aslında o kadar yeni değil; eski insan teşebbüslerinin yaygınlaştırılmasıdır) bir bakış açısı geliştirirken, bu düşünceleri için yeni geometrik düzlem oluşturmuştu. Farklı zaman anlayışı kadar mekanın anlamını da değişmişti. İnsan modern durumda en azından yeni efendi olarak oluşturulan modern teritoriye ayaklarını basabilmekteydi. Zira hakikatin adresi değişmekle birlikte, modern düşüncenin kenarı, çerçevesi yani kısacası bir ortodoksisi vardı.

Modernliğin ağır krizleri 20. Yüzyılda insan(lığ)a çok pahalıya maloldu. Bu krizleri aşmak üzere postmodernlik devreye sokuldu. Fakat postmodernlik her şeyden önce istikrarsızlık, kaos, belirsizlik ve kayganlığı merkezine oturttu. Bu durum insanın nihai olarak kendisine döndürebileceği bir başlangıç noktasının kaybı ile sonuçlandı. Geleneğin, mahallenin, ailenin, değerlerin çözülmesi, insanın önündeki takip noktalarını da sonlandırdı.

Hasılı bugün aile, genç nesil, bağımlılıklar, değerlerin kaybı, konjonktürellik, yalnızlık ve yalıtılmışlık vb. gibi travmatik durumların niçin ortaya çıktığı ve yayıldığı sorulmaktadır. Neredeyse insan ve eşyaya dair her şey travmatik bir güvenlik sorununa dönüşmüştür. İnsan dünyada güvensizliğin verdiği içi titreklikle durmaya çalışmaktadır. Artık zemini son derece kaygandır.

İnsanın neler yaptığı değil; insanın varoluşuna odaklanmak zorunludur. Eşya yerinde değil ve daha önemlisi artık modern teritori de kalmadı.