Geçtiğimiz hafta sonu, TYB Sakarya Şubesi’nden Fahri Tuna üstadımızın davetiyle Muhammed Işık’ın son kitabı “Plaklardaki Derbeder Kral: Ferdi Tayfur” için düzenlenen imza gününe katılmak üzere Taraklı’nın yolunu tuttuk. Yemyeşil dağların ve ulu ağaçların ortasıdna saklı bir cennete benzeyen ve misafirlerine her mevsim ayrı güzellik sunan Taraklı’ya vardığımızda akşam ezanı ile karşılandık. Ezanın o ulvi sesi ile programın yapılacağı Taraklı Termal Otel’e adeta huzurlu bir atmosfer hâkim oluyordu.
Bir müddet sonra İstanbul’dan gelen sanatçı dostumuz Metin Taş, TYB Sakarya Şube Başkanı Mustafa Furkan Özren, İbrahim Gürel, sunucumuz Fahri Tuna ve müzik sevdalısı Serkan Yılmaz ile babası Alaaddin Yılmaz da otele geldiler. Kısa bir sohbetin ardından hazırlıklarımızı tamamlayıp program saatini bekledik.
Saatler 20.00’yi gösterdiğinde söyleşi başladı. Muhammed Işık, bir sanatçının yarım asrı aşan müzik serüvenini on yıllık bir süreçte nasıl kitaba dönüştürdüğünü büyük bir içtenlik ve titizlikle anlattı. Anlatı arasında Metin Taş o billur sesiyle, ben de ud ve bağlamam ile Ferdi Tayfur şarkılarından örnekler sunduk seyirciye. Serkan Yılmaz da zaman zaman bize eşlik etti. Serkan Yılmaz zaman zaman bize eşlik ederek bu sıcak atmosferi daha da zenginleştirdi. Hem söyleşi hem de şarkılar eşliğinde devam eden programda beklentilerimizin çok üzerinde bir ilgiyle karşılaştık. İki saati aşan program hem bizim seçtiğimiz hem de dinleyicilerin talep ettiği şarkılarla bir Ferdi Tayfur konserine dönüştü.
Muhammed Işık’ın Matruşka Yayınları’ndan çıkan bu hacimli eseri, yalnızca bir biyografi değil; Ferdi Tayfur’un müziğini Türkiye’nin sosyokültürel dönüşümüyle birlikte okuyan kapsamlı bir inceleme niteliğinde. 482 sayfalık çalışma, sanatçının 45’liklerinden LP’lerine, söz–müzik sahiplerinden kayıt süreçlerine kadar ihtimamla hazırlanmış bir arşiv kitabı.
Kitabın önsözünü ve sonsözünü kaleme alma şerefine nail olmak, benim için ayrıca kıymetli. Zira hem yazım sürecine hem de baskıya hazırlık aşamalarına yakından tanıklık ettim; kimi yerlerde editöryal destek, kimi yerlerde yönlendirmelerimle bu çalışmanın içinde yer aldım.
Işık’ın kitabı, Ferdi Tayfur’un şarkılarının ardında yatan toplumsal ruhu da görünür kılıyor. Yazar, arabesk müziğin göç, yalnızlık, modernleşme ve taşra gerçekliğiyle kurduğu güçlü bağı titizlikle ele alıyor. Bozlakların, uzun havaların, ağıtların Tayfur’un ses dünyasında nasıl bir karşılık bulduğunu anlatırken; bir dönemin ruhunu, şehirlerin büyümesiyle insanın yalnızlaşmasını ve taşranın içli sesini de yeniden hatırlatıyor.
Muhammed Işık, kitabın serencamını Fahri Tuna ile yaptığı bir söyleşide uzun uzun anlatır. Buradan hareketle siz okurlarıma şu bilgileri derledim:
Işık, bu kitap fikrinin Ferdi Tayfur’a karşı bir dinleyici sorumluluğundan kaynaklandığını söylüyor. Ona göre Tayfur’un Türkiye’de geniş kitlelerce sevilip dinlenmesine rağmen sanatçının tam anlamıyla kavranamadığını belirten yazar, Ferdi Tayfur hakkında basın ve medyada yazılanların genellikle magazin ya da sığ biyografi sınırlarını aşamadığını; oysa Ferdi Tayfur’un eserlerinin taşra yaşamının, göçün, modernleşme sürecinin ve yalnızlık duygusunun edebî, sosyolojik ve kültürel bir belgesi, hatta belgeseli olduğunu ifade ediyor.
Işık, kitabı yazmaya başladığında, Ferdi Tayfur’un müziği ve eserlerini kronolojik bir sırayla incelemek istese de süreç ilerledikçe onun müziğinin Türkiye’nin sosyal ve kültürel dönüşümüyle ne ölçüde bağlantılı olduğunu anlamanın ve anlatmanın gerektiğini görmüş. İlk olarak sanatçının tüm 45’liklerini ve LP’lerini listelemiş. Her eseri döneme göre dinleyip hangi sosyal meseleleri ele aldığı ve müzikal yapısındaki değişiklikleri analiz etmeye başlamış. Sonrasında Türkiye’nin modernleşme süreci, göç hareketleri ve arabesk müziğin kültürel kodları gibi alanlar üzerine odaklanmış. Bu süreçte müzikoloji, kültürel çalışmalar ve şehir sosyolojisi gibi disiplinlerden pek çok kaynağı incelemiş. Böylece kitabın yapısı klasik biyografi formatından uzaklaşarak eser merkezli, dönem odaklı bir anlatıma dönüşmüş.
Yazım aşamasında Ferdi Tayfur’un yakın çevresi ve arşivcilerden aldığı destekle doğrulama sürecini yürüten Işık, özellikle son bölümlerde bu sürecin öneminin daha da belirginleştiğini düşünüyor. Ona göre amaç bir sanatçıyı anlatmaktan ziyade bir dönemin ruhunu doğru şekilde aktarmaktır ki kanımca bunu da en iyi şekilde başarmış.
Kitap dosyasının Ferdi Tayfur’un sağlığında kendisine ulaştırıldığını biliyorum. Merhum Ferdi Tayfur kitabı inceledi ve beğendiğini belirtti. Ancak bazı eserlerin söz ve müziğinin kime ait olduğunu tekrar incelemesini isteyince Işık bu defa tüm bilgileri MESAM kayıtlarından teyit etti. Ne var ki, Ferdi Tayfur’un sağlık sorunları ortaya çıkınca kitabın basımı ertelendi. Nihayet kitap bu yıl Matruşka Yayınları arasında bu sene çıkmış oldu.
Bu kitap, daha önce de belirttiğimiz gibi, bir biyografi ya da magazin gazetelerinin ürettiği dedikoduların dışında; onun özel hayatına girmeden sadece sanatını, albümlerin arka planlarını ve bu şarkıların sosyolojik yansımalarını inceleyen alanındaki tek eserdir. Bu açıdan Muhammed Işık’ı tebrik etmek gerekir. O, çok sevdiği Ferdi Tayfur’a bir hayranı olarak vefa borcunu ödemiş oldu. Bu çalışmada naçizane benim de katkılarımın bulunması, benim için de çok değerlidir.
Sağ olsun Muhammed Işık, kendisine Fahri Tuna’nın bu konuda sorduğu soruya şu şekilde cevap vererek beni onore etmiş:
“Halit Yıldırım, bu kitabın ortaya çıkış sürecinde benim için sadece bir dostum ya da yol arkadaşımdan öte, fikrî ve vicdanî denetmenim oldu. Katkısı yalnızca belirli başlıklarda görüş sunmak ya da teknik detaylara bakmakla sınırlı kalmadı. Arabesk kültürü, taşra sosyolojisi ve halk müziği üzerine sahip olduğu bilgi birikimiyle bu kitabın arka planını daha güçlü kurmamı sağladı. Kitaba sunuş ve son söz yazdı, yetmedi, bir de kitabın sonuna çok güzel bir şiir armağan etti.”
Müzik sosyolojisine, arabesk kültürüne ve Türkiye’nin modernleşme serüvenine ilgi duyan herkesin bu kitabı mutlaka okuması gerektiğine inanıyorum. Ve elbette Muhammed Işık’tan yeni bir kitap daha beklediğimizi hatırlatmadan geçemiyorum.