Müminin en karakteristik vasfı: HAYÂ

Ahlakî bir terim olarak "haya"; kişiyi, kınanma ve horlanma endişesiyle; dinî ve toplumsal kurallara aykırı davranmaktan koruyan insanî bir duygudur. Haya duygusu, sahibi için çok caydırıcı olup onu; hem çirkin işleri yapmaktan alıkoyar, hem de görevi olan iyi işleri yapmaya sevk eder. "Haya", iffet erdeminden doğan çok önemli bir fazilettir. İffet; insanın şahsiyetini; namus, şeref ve haysiyetini korumaya düşkün olması; yani edebe mugayir işlerden uzak durmaya çalışmasıdır. Bu da, fıtratı bozulmamış her insanın en temel özelliğidir.

Bazı insanlarda bulunan yaradılıştan gelen utangaçlık; Din'in arzu ve itibar ettiği sınırlar çerçevesinde şekillenmedikçe, makbul "haya" sayılmaz. Din'in makbul saydığı "haya"nın; imana, niyete ve bilgiye dayanması; sadece insanlar karşısında değil; Allahü Teala, melekler ve diğer mahlukat karşısında da gösterilmesi gerekir.

Efendimiz aleyhissalatü vesselam: "Allah'tan hakkıyla haya edin," diye buyurunca, Eshab-ı kiram; "Ey Allah'ın Rasulü! Allah'a hamdolsun; biz Allah'tan haya ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu: "Kasdettiğim haya, bu değil. Allah'tan hakkıyla haya etmek; başı ve onun taşıdıklarını, karnı ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen; ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim; ahireti dilerse, dünya hayatının süsünü terk etmelidir. Kim; bu söylediklerimi yaparsa, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur." (Tirmizî 2458)

Hadis-i şerifteki; "başı ve onun taşıdıkları" cümlesinden maksat; başta bulunan göz, kulak ve dil gibi uzuvlardır. "Karnı ve onun ihtiva ettikleri" cümlesinden maksat da; kalp, mide, cinsel organ, el ve ayak gibi organlardır. Demek ki, insan; bütün benliğini, maddî ve manevî varlığını "haya" ile süsleyip yüzünü ahirete döndürmedikçe, Allahü Tealadan hakkıyla "haya" etmiş olmuyor. Gerçek "haya" sahibi olmak için; kişinin, her halinin murakabe altında olduğunun şuurunda olması ve buna uygun hareket etmesi gerekir.

"Haya", insanın manevî süsü ve zinetidir. Evet insanın zahirî ve fizikî güzelliğinin yanında, manevî güzelliği de vardır. İnsanın manevî güzelliği; haya, edep ve irfan gibi alî hasletlerledir. Kişi; bu faziletleri hayatı boyunca devam ettirirse, -inşaallahü teala- Cennete girmeye namzet bir kul olur.

"Haya" sahibi fertlerden oluşan bir toplumda, faziletin en geçer akçe olduğunu belirtmeye gerek yoktur. "Haya"; özünden uzaklaştığı, kendine yabancılaştığı ve insanlık hasletlerini birer birer kaybettiği bir zamanda kişiye; insanlığını hatırlatan bir erdemdir... Maalesef haya kavramının, günümüz modern toplumunda hatırlattığı tek mana "utanma" duygusudur, o da "psikolojik bir problem" olarak kabul edilmektedir. Yani insanın en temel özelliğini, rahatsızlık olarak kabul eden bir toplumda yaşıyoruz!

"Haya"nın, müslüman hayatında çok önemli bir ağırlığı vardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Haya imandandır" (Müslim 35) Dikkat edilirse, görülecektir ki; modern materyalist hayat tarzının dayatmalarına direnemeyip yenik düşen insanın, ilk kaybettiği imanî ve insanî sıfat, "haya"dır. Bir insan, "haya" duygusunu kaybetmeden ve ar perdesini yırtmadan, Allahü Tealanın çizdiği sınırlar dışına çıkmayı göze almaz. Şair ne güzel söylemiş: Edep bir taç imiş nur-ı Hüda'dan/Giy ol tacı, emin ol her beladan!

"Haya" ve ondan kaynaklanan edep, ince düşünce, hassasiyet, nezaket ve zarafet; insanî münasebetlerde de çok önemlidir. Büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmamak, yaşlılara hürmet etmek, konuşan herhangi bir insanın sözünü kesmemek, meclislerde fısıltılı konuşmamak, kahkaha ile gülmemek ve kendini övmemek; edep ve "haya"nın gereğidir. İnsanları aşağılamak, onlarla alay edip küçük düşürmek, su-i zanda bulunmak, onların gizli hallerini araştırmak ve lakap takmak da "haya"nın yokluğundan veya azlığından kaynaklanan rahatsız edici bir huydur.

"Haya"sını kaybetmiş bir insanın, diğer dinî hasletleri yaşatamayacağı açıktır. Zira müslüman için "haya", dindarlığın en temel göstergelerindendir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Her dinin bir ahlakı vardır. İslam'ın ahlakı da hayadır." (İbn Mace 4181) Demek ki müslümanın en temel ve en karakteristik vasfı hayadır.