Diğer

Müslüman helalinden zengin olamaz mı?

0

Sosyal İslam kavramının çerçevesini belirleyemeyen ve içeriğini dolduramayan bazı düşünürlerimiz ve ilahiyatçılarımız, temel ihtiyaçlarının karşılanması bağlamında herkese sosyal güvenlik hakkı verilmesi doğrultusunda yoksullukla mücadele edilmesi gerektiğini savunurlar. Bu yaklaşım doğru olmakla beraber hangi yöntemlerle yoksulların içinde bulundukları durumdan kurtulmaları gerektiği noktasında kafa karıştırıcı bazı önerilerde bulunmaktadırlar. Bunların başında R. İhsan Eliaçık gelmektedir. Sosyal İslam kitabında yoksulluktan sorumlu tutulan sadece bir kesim var. O da özel mülkiyet haklarından yararlanarak alın teriyle de olsa, zekatını ve hatta gönüllü sadakasını da vermiş olsa zenginleşen Müslümanlardır (çok aşağılayıcı bir yakıştırma olduğunu düşündüğüm "abdestli kapitalistler"miş). Eliaçık, bakın neyi iddia ediyor: "Helalinden zenginlik diye bir şey olamaz. Zaten zenginlik, ihtiyaçtan fazla mülkiyete sahip olmak demek olduğundan, Allah'ın ülkesinden aşırma, zimmetine geçirme demektir. İhtiyaçtan fazla olan her şey geri verilmek durumundadır… "Üretim araçları zenginlerin insafına bırakılamaz. Zaten ne öyle bir hakları ne de böyle bir ayrıcalıkları var…Kenz yasaktır… Kuran bir din kitabı değildir…Ümmet-i vahide, sınıfsız tek toplumdur... Zenginliğin Kuran'ın hiçbir yerinde olumlu anlamda anıldığını, övüldüğünü, teşvik edildiğini görmedim". Zengin Müslümanlara karşı bu düşmanlık neden besleniyor acaba? Meşru yollarla bir insan zengin olmuş ise, verdiği zekat ve sadakalarla malı bereketlenmiş ise böyle bir zengine biz nasıl bir olumsuz tavır sergileyebiliriz? Biriken servet, yatırıma gitmiş ve dolayısıyla istihdama katkı sağlamış ise birçok yoksul ve işsiz insan bu hayırlı girişimciliğin sayesinde gelir sahibi olabilmiş ise bundan kim ve neden rahatsızlık duyabilir ki? Sayın Eliaçık, Peygamberimizin (sav) şu hadis-i şerifinin hiç duymamış mı acaba: "Allah'ın verdiği serveti hak yolunda sarf eden ile Allah'ın verdiği ilmi hikmetle hükmedip onları halka öğreten kimseler gıptaya şayandır". Eğer zenginler, mal ve mülke meyletmeden servet sahibi olmuş iseler ve gerçek zenginliğin mal çokluğunda değil de gönül tokluğunda olduğunu idrak edip bol bol infakta bulunmuşlar ise bundan en çok yoksullar memnuniyet duymalıdır. Zayıflara ve yoksullara gönülden yardım eden zengin Müslümanları neden kıskanalım ki? Yoksa kendimiz zengin olamadık diye mi bütün bu çırpınışlar? Şunu unutmayalım: Mal fitnesinden sadece bu malı elde etmiş zenginler imtihan olmayacak. Aynı zamanda bu malı elde edememiş ve-fakat içinden bunları şu veya bu şekilde elde etmek isteyen yoksullar da imtihana çekileceklerdir. Birisine (aktif) şükür (ve dolayısıyla en azından zekat vermek gelir) diğerine ise sabır ve tevekkül gerekir. Aktif şükür sayesinde zenginlerin malı bereketleneceği gibi yoksulların tevekkülü de rızık kapılarının açılmasına sebebiyet verecektir.

Kuran'ı Kerim'in Zenginliğe Bakışı

Kuran, helal yoldan elde edilen zenginliğe nasıl olumsuz baksın ki? Bir kere Kuran'ın kesin emri olan zekat verebilmek için mutlak anlamda zengin olmak şarttır. Zekatın dışında zenginin değil bütün malını mülküne el koymak onun dışında zorunlu olarak daha büyük miktarlarda veya oranlarda sosyal maksatlı vergiler talep etmek bile ancak zarurî durumlarda mümkündür. Gönüllü sadakaların verilmesi ise her zaman teşvik edilmiştir. Yoksulluğun giderilmesi zenginliğin yaygınlaştırılması ile mümkündür. Refah arttıkça sosyal adaletin tesisine yönelik mekanizmalar da daha güçlü hale gelir. Yeter ki devlet, bu sosyal sorumluluk bilinci ile hareket etsin. Ne pahasına olursa olsun zenginlere karşı gelenler ve onların mallarına göz dikenler, yoksul iken zengin olan Peygamberimize de karşı gelmiş olurlar. Duha suresinin 8. ayeti, Peygamberimize atfen "ve vecedeke ailen fe ağna"tespitini yapmıyor mu? Allah (c.c.), Peygamberimizi (sav) yokluk içinde bulup da ona daha sonra zenginlik vermedi mi? Peygamberimiz Hz. Hatice validemizle evlenmek suretiyle onun malı sayesinde zengin olmadı mı? O halde zenginlik, imtihan içerse de şuurlu bir Müslüman için Allah'ın bir lütfü değil midir?

Kenz Yasak Mıdır?

Kenz, ihtiyaç dışı olarak biriktirilen ve saklanan maldır. Bu durumda servet, atıl bırakılmakta ve dolayısıyla toplumun ve bilhassa muhtaçların hizmetine sunulmamaktadır. İslam'ın ilk dönemlerinde, Müslüman zenginlerin sayısı az ve buna bağlı olarak da devletin hazinesinde fakirlerin ihtiyaçlarını giderecek kadar mal bulunmadığından dolayı, kenz bu süre zarfında yasaklanmıştı. Ancak, zekat ayetinin inmesinden sonra, zekatı verilen mal, kenz olmaktan çıkmıştı. Buna rağmen zekat gelirlerinin, fakirliği önlemede ve gidermede yetersiz kalması durumunda, yatırıma yönlendirilmeyen mallara ve kaynaklara belirli oranda ilave vergi konulabileceği görüşü İslam alimlerince kabul görmüştür. Bir başka ifadeyle, zenginlerden, normal zekatın dışında belirli bir miktar para daha alınması, bazı hallerde mümkündür. Ancak şimdiye kadar hiçbir İslam alimi, kenz niteliği taşıyan servetin bütününe yönelik el konulması yönünde bir fikir beyan etmemiştir. Genelde gelişen ve gelişmiş ekonomilerde zekat fonundan elde edilen gelir, yoksulların ihtiyaçlarını karşılamada yeterlidir.

Cennetle Müjdelenmiş Zengin Sahabiler

Cennetle müjdelenen birçok sahabenin zengin olduğunu biliyor muydunuz? Mesela Hz. Abdurrahman bin Avf, ticaretle uğraşan ve Peygamberimizden ticarette başarılı olması için özel dua almış bir sahibiydi. Zenginliğini yoksullarla paylaşmasını bilen bu zengin sahabi, Hz. Peygamber döneminde dört kez sahip olduğu mal varlığının yarısını sadaka olarak vermiştir. Bir keresinde ticarî eşyalarla yüklü 500-900 develik bir Şam kervanının tamamını bağışlamıştır. Yaşamı boyunca azat ettiği köle sayısı 30 bindir. Bıraktığı mirasın nakdî değeri ise 1.3 milyon ile 3.2 milyon dinar arasında tahmin edilmektedir. Nakdî mirası dışındaki ayni mirası ise bir köşk, 100 at, 1000 deve ve 10 bin koyundan oluşmaktaydı. Hz. Peygamber (sav) döneminin zenginlerinden ve cennetle müjdelenen bir diğer sahabi ise Hz. Sa'd Ebi Vakkas'tır. Bu sahabenin bir köşkü, üzüm bağları ve ondan fazla cariyesi vardı. Sahip olduğu altın ve gümüşlerin zekatı olarak Mervan b. Hakem'e bir yıl 5000 dinar ve 50 bin dirhem göndermiştir. Mescide bitişik bir arazisini vakfetmiş, 250 bin dirhem de miras bırakmıştır. Cennetle müjdelenen sahabelerden olan Hz. Osman b. Affan ise Medine'de çeşitli bahçelere, su kaynaklarına, mallara, 1000 köleye, Medine'nin ilk köşküne, Mekke'de üç eve ve ticaret gemilerine sahipti. Özellikle deve ve koyun bakımından Arapların en zengini iken halifeliğinden sonra elinde binek olarak yalnızca iki deve kalmıştır. Şehit edildiğinde 30 milyon dirhem ve 150 bin dinar nakit, çeşitli bölgelerde yüksek değerde tarım arazisi ile çok sayıda at ile 1000 deveyi miras bırakmıştı. Evet, Peygamberimiz (sav) doğru söylemiş: "Cömert olup infak edenlerin malları eksilmez, bilakis onların infakları mallarını artırır". Kısacası; Peygamberimizin döneminde zenginlik ve girişimcilik teşvik edilmiş ve zekat almanın ötesinde hiçbir zenginin malına el konulmamıştır. Helal yoldan elde edilen zenginlik meşrudur ve yoksullukla mücadele ise başta devletin olmak üzere zenginlerin de görevidir. Zenginlerin mallarını kamulaştırma tehdidinde bulunmak komünist bir yaklaşımdır, zekat vermenin ötesinde cömertçe infakta bulunmalarını teşvik etmek ise Sünnettir.

aseyyar@sakarya.edu.tr