Müslümanı savunmak

“Bir gün aile dostumuz bir yaşlı hanımla telefonda konuşuyorum. O sırada Körfez Savaşı var. O hanım alafranga yetişmiş biri, bana telefonda Körfez bombardımanını kastederek diyor ki:

“Çok güzel pastalar yaptım, oturdum televizyonun başına, bombardıman çok reussi (başarılı) oldu.” Fransızca bir kelime kullanıyor. Dehşete düşüyorum.” Bu metin Ayşe Şasa’ya ait. Timaş Yayınları ‘Bir Ruh Macerası’ adlı kitabından. Sayfa 138)

Bu satırlar kayıtsız bir kimliğin örneği. Sadece kendini, kendi hayatını, zevki ve sefasını düşünen bir insan örneği. Dünya yansa umurlarında bile değil. Varsa yoksa onların hayatı!

Maalesef bu tavır gitgide bir yaşam biçimi hale geliyor. “Ben yaşayayım başkası ölsün” anlayışı marazi bir haldir. Bir salgın hali yani. Gün gelir herkes hasta oluyor. Hissiyatsızlık ve bencillikle…

Filistin gitgide tükeniyor. Adı konulmamış zulüm ve acılara, açlığa ve susuzluğa maruz kalırken bizler susuyoruz, bir tepki bile vermiyoruz.

Tepki vermeyen, susan, yukarıda ifade ettiğimiz kimliktekiler. Dünya ebedi yurt görülüyor. Bu yüzden, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deniyor. Kimler mi tepki vermezler? Ölüler. İnsanlık ölüyor.

Dün Irak, Libya ve Afganistan yerle bir edilirken yine tepki yoktu. Sonra ne mi oldu? İşgal ve zulüm bütün coğrafyaya yayıldı ve ateş herkese dokundu. Yangın her haneye girdi. Coğrafyamız ateş çemberinde. Kan gölü!

Bugün, Filistin yok edilirken lal olmak, kör ve sağır rolü oynamak ateşin daha da büyüyeceği anlamına geliyor. Sizce de susmak, zalimle ve katille aynı safta olmak anlamına gelmiyor mu? Evet. İfade etmek istediğim işte tamda bu…

Tekrar uyarıyoruz…

“Kurt, kuzuyu boğazlarken’ en ufak bir tepki vermemek sıranın susanlara gelmekte olduğuna bir işarettir. Sen hala bunun farkında değil misin?

Yine de ben zulme karşı seyirci olmanın gelip geçici bir bir hal, bir uyku hali olduğunu düşünmek istiyorum. Çünkü bizim bildiğimiz ve tanıdığımız müslüman kimlik bu değil. Müslüman kimlik asla zulme sessiz kalamaz. Kalmamalı.

Ve, bir gün güçlü bir sesle, yeri göğü inleten tekbirlerle uyanacağız diyorum. Umudum ve beklentim bu. Kendimize geleceğimiz günler pek yakındır diyorum. Bendini yıkan büyük dalgalarlar gibi yürüyeceğiz üstüne üstüne küffarın, zulmün. Hala umudumu koruyorum.

Tekrar edelim, içimizde bir çoğunluk var ki hiç bir şey onların umurlarında bile değil. Varsa yoksa onların hayatı, varsa yoksa onların rahatı, onların zevki ve sefası.

İslam, bu tür kimselerde sadece bir aksesuardan, bir süsten ibaret kalıyor.

Dilde var, kalpte yok. Gazze’yi gavurun merhamet ve insafına terkeden işte bu kesimdir. Asıl sorun ve yara içimizde!

Bugün Filistin kahredici bir yalnızlığa, açlık ve susuzluğa terk edilmiş de olsa Allah kendi yolunda savaşanlara şanlı ve büyük bir zafer nasip edecektir. Allah Teala buyuruyor:

“Hakikaten onlar rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların doğru yolda yürüyüşlerine katkıda bulunduk.”

“(Haksızlık karşısında) ayağa kalkıp şöyle derken onların yüreklerini güçlendirdik. “Bizim rabbimiz göklerin ve yerin rabbidir; O’ndan başkasına asla İlah demeyiz.” [Kehf suresi, 13-14] Bize de teslim olmak düşüyor.

“Zulüm ile abat olunmaz. Zulüm ile abat olunanın akıbeti berbat olur.” Ömrü olanlar görecektir, İsrail yıkılacak.

İnşallah, o gün gelecek ve pek yakındır. Rabbim, bir gün bizlere Kudüs de şükür namazını kılmayı nasip eylesin.

Amin.