Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (150)

Yine Kemalizm nâmına Darbe

12 Eylûl 1980’e gelindiğinde, Memlekette, askerî Cuntanın bir kurtarıcı gibi karşılanacağı veyâ en azından mâzûr görüleceği vasat, artık hazırdı. Her zamân olduğu gibi bu sefer de, Darbeciler, “Ebedî Şef”lerinden aldıkları tâlimâtla ve onun “İnk̆ilâb”ının bekâsını sağlamak için harekete geçmişlerdi. Yânî Ahmet Emin Yalman ve Cemâatinin irâdesine uygun olarak, Mustafa Kemâl, Panteon’undaki “ebedî karârgâh”ından Türkiye’yi idâre etmiye devâm ediyordu…

Kendine “Millî Güvenlik Konseyi” ismini veren Cunta, Kemalizmin sak̆îm totaliter zihniyet ve mantığıyle kaleme alınmış 12 Eylûl 1980 târihli 1 Numaralı Teblîğine, “Zındık Şâir”in “Adın besmeledir her işimizde…” mısrâına uygun olarak, “Atatürk besmelesi”yle başlıyor:

“Yüce Türk Milleti:

Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği, ülkesi ve milletiyle bir bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikrî ve fizikî haince saldırılar için­dedir.

“Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, Anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasî partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutum­larıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmış­lar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.

“Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sis­temi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tu­tularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.

“Aziz Türk Milleti:

“İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, iç hizmet kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyetini kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve ko­muta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütü­nüyle el koymuştur.

“Girişilen harekâtın amacı; ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.

Parlamento ve Hükûmet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.

“Bütün yurtta sıkıyönetim ilân edilmiştir.

“Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.

“Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05'den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.

“Bu kollama ve koruma harekâtı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13'deki Türkiye Radyoları ve Televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır.

“Vatandaşların sükûnet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenmelerini beklerim.

“Kenan EVREN, Orgeneral, Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı.” (Milliyet, 13.9.1980, s. 6)

Türkiye’nin muâsır târihinde sık sık müşâhede edilen tam bir Münâfık zihniyet ve tavrıyle kaleme alınmış bu teblîğ üzerinde bir nebze duralım:

- “(Türk Milletinin) bağrından çıkan Türk Silâhlı Kuvvetleri” deniyor… Ya devirdikleri Hükûmet, feshetme cür’etinde bulundukları TBMM hangi milletin bağrından çıktı? Siz millîsiniz de onlar el mi?

- “Yüce Türk Milleti adına idâreye el koyduklarını” iddiâ ediyorlar? Kim size Milleti temsîl salâhiyeti verdi? Millet, teşriî seçimlerle temsîlcilerini tâyîn edip Meclis’e göndermiş ve onlar da içlerinden çıkardıkları bir Hükûmetle Memleketi idâre etmektedirler. Ya sizi kim kendine temsîlci seçti? Kim size “Parlamento ve Hükûmeti feshetme, Parlamento üyelerinin dokunulmazlığını kaldırma” hak ve salâhiyeti tanıdı? Demek ki siz kendinizi Milletin İrâdesinin fevk̆inde görüyor, öyle vehmediyorsunuz! Şu âşik̃âr vazıyete nazaran, siz, olsa olsa, ik̆tidâr gâsıbısınız! Sâdece kaba kuvvete istinâden ik̆tidârı zaptetmiş bir Cuntasınız!

- Gâyeniz, mürâîce bir iddiâyle, “demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmak” imiş! “Demokratik düzenin işlemesine mâni olan” en mühim bir âmil, siz ve sizin gibiler ile temsîl ettiğiniz totaliter ideolojidir. Siz, hastayı öldürerek onu tedâvî etmek iddiâsındasınız!

- “Atatürkçülük yerine irticaî ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek” derken, daha ilk “Teblîğ”inizde hak̆îk̆î zihniyetinizi ifşâ etmiş oluyorsunuz: Totaliter Zihniyet! Kendi ideolojisinden başkasına hayât hakkı tanımıyan, Vicdân Hürriyetini reddeden insanlık düşmanı zihniyet! Zâten müteâk̆ib “Teblîğ”lerinizde, Cunta Şefinizin radyo-televizyon hitâbesinde, Millete dayattığınız Darbe Esâsiyesinde, vaz’ettiğiniz kânûnlarda, icrââtınızda bu zihniyetinizi apâşikâr ortaya koydunuz!

Cuntanın Ordu mensûblarına hitâb eden 6 Numaralı Teblîği, aynı Kemalist Totaliter Zihniyetin -“asîl kan” gibi birtakım hurâfelerle berâber- daha kuvvetli ifâdesidir:

“Kahraman silah arkadaşlarım:

“[…] Ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların yarattığı sayısız bunalımlar ulusal varlığımıza kastederken bu tarihi karara başvurulmasaydı, Ulu Atatürk’ün kutsal emanetleri ve ilkeleri sapık ideolojilerin kölesi olacak ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurduna geleneksel ve sınırsız bağlılığı eşsiz kahramanlık ve fedakârlığı, şanlı tarihinin ve ulusunun önünde bu felâketin ağır vebali altında kalacaktı.

“Aziz silah arkadaşlarım:

“Sizlere, üstün gayret ve feragatle yürüttüğünüz hizmetleriniz yanında, yüce Türk ulusunun refah ve mutluluğunun sağlanması için anarşi, terör, bölücülük ve komünist, faşist, fanatik ve dinsel ideolojilerle mücadelede başarılı olacağınıza kesin inanç beslediğim tarihî ve şerefli bir sorumluluk devrediyorum.

“Gücünüzü aziz Türk ulusunun vefa dolu kalbinde sizler için yaşattığı büyük güven ve gururdan, damarlarınızda yurt sevgisiyle alevlenen asil kandan ve bayrağımızla birlikte ebediyete kadar götürmeye and içtiğiniz Atatürk ilkelerinden alacaksınız…”

Kezâ: “…Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk ilkeleri doğrultusunda ebediyete kadar hür ve bağımsız yaşatılmasında…İlh…” (Milliyet, 13.9.1980, s. 6)

Cunta Şefi, radyo-televizyon hitâbesinde de, kendi idâreleri altında, Kemalizmden başka hiçbir ideolojiye hayât hakkı tanımıyacaklarını, hayâtın her sâhasında, “gittikçe etkisi azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmayı” istihdâf ettiklerini ve bütün maârifi, başlıca gâyesi Kemalizme şartlandırılmış nesiller yetiştirmek olacak şekilde tensîk̆ edeceklerini açık seçik beyân etmişti; nitekim öyle de yaptılar ve kurdukları nizâm, aynı şartlarda, günümüze ulaşmış bulunuyor:

“Eğitim ve öğretimde Atatürk milliyetçiliğini yeniden yurdun en ücra köşelerine yaygınlaştıracak tedbirler en kısa zamanda alınacaktır. Yarının teminatı olan evlâtlarımızın Atatürk ilkeleri yerine yabancı ideolojilerle yetişerek sonunda birer anarşist olmasını önleyecek tedbirler alınacak, bu maksatla, hepimizin tek tek saygıyla andığımız öğretmenlerimizin Der’li, Bir’li derneklere üye olarak bölünmelerine müsaade edilmeyecektir. Her düzeyde öğrencinin amacı, Atatürk ilkeleri ve milliyetçiliğiyle pekişmiş ve üretime yönelik bilgi ve becerisini kazanmak olacaktır. […]

(Tercüman, 20.5.1981, s. 1)

Kemal Ilıcak ile (Kapanî) Nazlı Çavuşoğlu Ilıcak’ın gazetelerinin alkışları altında, 12 Eyl̃ûl̃ Darbecilerinin Gencliğimize dayattıkları Totaliter Zihniyet ve -mütemmim cüz’ü- Şahısperestlik (Fransızların tâbiriyle “le culte de la personnalité”)… Müsbet İlim, Felsefî Tefekkür ve İnsan Hakları Çağında bu derece iptidâîlik! Câhiliyet Devrine dönüş! Tevhîd Ak̆îdesinden nasîbsizlik! Müşrikliğe, Putperestliğe özeniş! Ancak Nemrudun, Firavunun, Sezar’ın, Lenin’in, Hitler’in, Mussolini’nin, Mao’nun, Enver Hoca’nın, Kim Cong-un’un, ilh… memleketlerinde görülebilecek cinsden tapınış âyinleri! Bir de, utanmazca Müsbet İlimden, Medeniyetten, Akıldan, Hürriyetten, İnsâniyetten, Cumhûriyetten, Türklükden dem vuran habîs Münâfıklık!

(Aynen 27 Mayıs 1960 İhtil̃âl̃i gibi, Beynelmilel Siyonizmle ittifâk hâlinde gerçekleştirilen) 12 Eyl̃ûl̃ 1980 Askerî Darbesinin Şefi Kenan Evren, 19 Mayıs 1981’de, Samsun Stadı’nda konuşuyor:

“Atatürk Türkiyesinin Atatürk çocukları olduğunuzu unutmayınız! Atatürk gençliğinin takip edeceği tek yol, Atatürk yoludur!

Gazete devâm ediyor:

“19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı bütün Türkiye’de olduğu gibi İstanbul’da da parlak törenlerle kutlandı. Sivil ve askerî okul öğrencileri, bayrak ile Atatürk’ü de içine alan gösteriler yaptılar. Bu okullardan Kuleli Askerî Lisesi öğrencilerinin ‘Vatan Sana Minnettardır’ tablosu en fazla ilgi çekenlerdendi. Bu gösteriler İnönü Stadı’nı dolduranlar tarafından sevgi tezahüratı ile takip edildi.”

“Devlet Başkanı Org. Evren, TBMM’de yaptırılan Atatürk Anıtını açarken yaptığı konuşmada: ‘Bu kutsal binada demokrasi âşığı Türk milleti adına görev yapacakların yegâne rehberi Atatürk İlkeleri olacaktır!’ dedi.”

“62 yıl önce bir ışık gibi parlayan Atatürk, doğumunun 100. Yılında Samsun’da yeniden doğmuştu… Her taraf O’nun portreleriyle süslenmiş, Samsun 62 yıldan bu yana böylesine bir 19 Mayıs yaşamamıştı. […] [Amerikalı bir muhâbir, bu gösterilerin benzerlerine ancak Sovyet Rusya’da Ekim İhtilâli ve Kıt’a Çin’inde Kızıl İhtilâlin yıldönümü kutlamalarında şâhid olduğunu söylüyor…]” (Tercüman, 20.5.1981, ss. 1 ve 12)

***