Mâhûd Zümrenin istismârı ve tehdîdi
Mâhûd Zümrenin bu hâdiseyi nasıl istismâr ettiğini anlamak için 1 Şubat 2025 târihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasını okumak k̃âfîdir:
“Hepimiz Mustafa Kemal’in askeriyiz!
“Ordudan ihraç edilen Atatürkçü 5 teğmen ve 3 komutanın ilk sözleri, ‘Vatan sağ olsun’ oldu…
“Tarihe kara leke düştü…
“Milli Savunma Bakanlığı, mezuniyet töreni sonrası ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyen teğmenler Ebru Eroğlu, İzzet Talip Akarsu, Serhat Gündar, Deniz Demirtaş, Batuhan Gazi Kılıç ile alay komutanı vekili Albay Alper Topsakal, tabur komutanı Yarbay Halit Türkoğlu ve bölük komutanı Binbaşı Murat Öztürk’ün TSK ile ilişiğinin kesildiğini duyurdu. Teğmenlerin avukatları ‘Hukuk mücadelemiz sürecek’ dedi. (Doğa Öztürk’ün haberi)
“Özgür Özel: Karar, Atatürk düşmanı zihniyetin dile gelmiş hali.
“Müsavat Dervişoğlu: Kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır.
“Ekrem İmamoğlu: Tarihe utançla geçecek bir karar daha.
“Mansur Yavaş: Mustafa Kemal’in askerleriyiz.
“Cemil Tugay: Milletimiz onları bağrına basacaktır.
“Hüsnü Bozkurt: Evlatlarımızın yanındayız.
“Nazar Moroğlu: TCK’de böyle bir suç mu var?
“Sadettin Tantan: Atatürk’le sorunu olan zihniyet sandığa gömülecek.
“(Örsan K. Öymen’in fıkrası:) Teğmenlerin ihraç edilmesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, emperyalistlerin istediği biçimde, milli bir ordu olmaktan çıkıp ümmetin ve AKP’nin ordusu olması yolunda bir adım daha atıldı!
“(Müjdat Gezen’in fıkrası:) ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyen beş teğmen ordudan ihraç edildi. İktidar korkmakta haklı. Çünkü on binlerce asker içlerinden ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye bağır bağır bağırıyor.” (Cumhuriyet, 1.2.2025, s. 1)
Yukarıdaki listede yer alan isimlerden Selânikli CHP lideri Özgür Özel’in beyânâtı, bir kanâat̃ izhârının ötesinde, mensûb olduğu Mütehakkim Zümre nâmına, bir tehdîd mâhiyetindeydi:
“İktidar bugün bir utanç kararının altına daha imza attı. ‘Mustafa Kemal'in askerleriyiz’ diyen 5 teğmenimiz ve 3 komutanımız Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edildi. Karar, kışlaya siyaset sokan Atatürk düşmanı zihniyetin dile gelmiş halidir. Atatürk’ün kurduğu orduda, ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ demek suç değildir. Suç olan Atatürk’ün askerlerini Atatürk’ün ordusundan tasfiye etmektir. Bugün ordudan attığınız teğmenlerin Atatürkçü komutanları darbeye geçit vermedi. Ama 15 Temmuz’da darbeye kalkışanları orduya dolduran da, cübbeli amiralinizi disipline sevk etmeyip, emekliliğini bekleyen de sizlersiniz. Siz tercihinizi yine yanlış tarafta kullandınız.
(Cumhuriyet, 1.2.2025, s. 1)
Abdülhamîd Han’ın hatâsı tekrâr ediliyor… Öylesine basîretimiz bağlanmış ki târihimizden ibret almıyoruz! Ne vâkıalar, ne âk̆illerin îkâzları bizi intibâha getiriyor: “Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey! / Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi? / Târihi ‘tekerrür’ diye târif ediyorlar; / Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” (Mehmed Âkif, Safahat, Haz.: Necmettin Turinay, Ankara: TBMM Yl., Mart 2021, s. 918)
***
“Tören bittikten sonra edilen, içeriği Ata’ya, orduya ve vatana sadakat olan yeminden disiplinsizlik çıkmaz. Ne yaparsanız yapın; Türk Ordusunun bünyesi o kadar sağlamdır ki içine girmeye çalışan zehri püskürtür. Dönem 1’incisi Ebru teğmenimizin dediği gibi; ‘İhraç da etseniz o gençlerin göğsündeki Harp Okulu rozetini alamayacaksınız.’ ‘Ordumuza karşı bu tarihi hatayı yapmayın’ dedik, dinlemediniz. Söz veriyoruz; iktidara geldiğimizde hiçbir kayıpları olmadan teğmenlerimizi şanlı üniformalarıyla buluşturacağız. Bu yanlışa ortak olan kim varsa da onlardan bu kararın hesabını soracağız.” (31.1.2025; https://www.hurriyet.com.tr/gundem/ozgur-ozelden-tegmenlerin-ihrac-edilmesine-iliskin-aciklama-42677482; 29.8.2025)
“Her şeyimizi ona borcluyuz; olmasaydı, olmazdık!” safsatası bütün Milleti ifsâda devâm ediyor
İşbu çalışmanın “Kemalist Totaliter Rejimin ‘Ebedî Şef’ine Tapınış” başlıklı II. Fasl’ının “Kendine Bakışı” ve “Kemalist Rejimin Muhtelif Temsîlcilerinin Tapınış Beyânları” başlıklı ilk iki Alt Fasl’ında, Mustafa Kemâl’in, gencliğinden îtibâren Memleketin “Mutlak Şef”i olmak emelinde olduğunu, hayâtı boyunca bu hedefine ulaşmak için çalıştığını, dâimâ müdhiş bir tekebbür hissiyle hareket ettiğini, kimsenin kendinden daha öne çıkmasına tahammül edemediğini, kullandığı en büyük kozun -hilâf-ı hak̃îkat olarak- İstiklâl Harbi’nin kendisi tarafından başlatılıp kendisi tarafından kazanılmak ve devâmında yeni bir Devlet ve yeni bir Millete vücûd vermek iddiâsı olduğunu (ki bu sıfatla kendini Türklerin babası, atası, yaratıcısı –“Atatürk”- îlân etmiştir), bu sıfatla, kendisine tapılmasını, ebediyen onun fikirlerine, umdelerine uyulmasını, “izinden” hiç ayrılınmamasını, ayrılacakların da hizâya getirilmesini istediğini, nihâyetinde, onu Sabatay Sevi’nin yerine ikâme eden Cemâatin ve müttefîk̆lerinin muazzam yardımı sâyesinde, emeline nâil olduğunu, kendisine resmen bir “Mâbûd” statüsü kazandırılıp taabbüd edildiğini, yine kendisinin teşvîk̆leriyle, hayâtında olduğu gibi memâtından sonra da, neredeyse bütün Devlet ricâlinin ve kalem erbâbının bu perestiş (şahısperestlik, “le culte de la personnalité”) zihniyet ve tavrını teşvîk̆ ettiğini birçok vesîkayle ortaya koymuştuk. Bir asırdır hükümfermâ olan Kemalist Totaliter Rejim tamâmen bu zihniyet ve esâs üzerine müesses olduğu için bugün de aynı minvâl̃ üzere devâm edildiğine dâir vesîkalar serdetmeden evvel, yukarıda kaydettiğimiz birkaç vesîkayı hatırlatalım.
“Kendine Bakışı” Alt Fasl’ından hatırlatmalar
• Almanyalı Yahûdi gazeteci Emil Ludwig’e verdiği ve Viyana’da münteşir Neue Freie Presse gazetesinin 9 Mart 1930 târihli nüshasının 1, 2 ve 4. sayfalarında neşredilen mülâkatta: “Takdîse l̃âyık olan, ancak cem’iyet-i beşeriyenin reîsi olan kimsedir!” diyor…
• Başkumandan Vekîli Enver Paşa, kendisi gibi Komitacı arkadaşları arasında, onun hakkında: “Ona Paşalık rütbesi değil, Padişahlık verseniz, yine kanmaz; Allah olmak ister!” diyor ve bu hâtıra kendisine nakledildiğinde: “Ben Enver'i sevmezdim; fakat bu sözüne karşı fikrimi değiştirdim!” sözleriyle memnûniyet izhâr ediyor…
• Uluğ İğdemir’in Cumhuriyetin 50. Yılında Türk Tarih Kurumu ünvânlı kitabına dercettiği vesîkalarda (Ankara: T.Tarih K. Yl., 1973), kendisine: “Türk Milletinin Büyük Müverrihi, Büyük Üstadı, Büyük Âlimi, Büyük Şefi”, “İlmiğ Deha”, “Türk tarih yazma sanatında cihanşümul bir inkılâp yapan”, “Güneş Dehâ Sâhibi Büyük Üstâd”, “Karanlıkları Yırtan ve Asırlara Hâkim Olan Dehâ”, “Yüce ve Kutlu Varlık” gibi sıfatlar yakıştırdığı müşâhede ediliyor…
• Kendi têlîfi olan Tarih IV’te (1934: 133), Panteist bir noktainazarla, “Türk Milletinin kendisinde tecessüm ettiğini” iddiâ ediyor, kendini Türk Milletiyle aynîleştiriyor:
“Her millet, büyük adamlar yetiştirmiştir; lâkin Türk Milleti kadar büyük devlet adamları, büyük kumandanlar yetiştiren hiçbir millet yoktur. Her cihetten bakılırsa Türk Milletinin yetiştirdiği en büyük adam Mustafa Kemaldir. Mustafa Kemal, ruhu, ruhunun emsalsiz melekeleri, dehası, iradesi, metaneti, hasılı bütün manevî şahsiyetile, Büyük Türk Milletini şahsında tecessüm ettirir.” (Tarih IV 1934: 133. İtalik vurgular kendisine âiddir.)
• Süreyya (İlmen) Paşa (Zavallı Serbest Fırka, 1951: 28), başından geçen bir vak’ayle de têyîd ederek, onun hakkında şu teşhîsde bulunuyor:
“Gazi, memlekette kimsenin sivrildiğine tahammül edemezdi. Her işi, her inkılâbı, her imarı, her teşkilâtı yalnız kendisi yapmak ve o fikrin yalnız kendisinden sadır olduğunu etrafa işâa ettirmek [şâyi etmek, yaymak] isterdi… Memlekette, yalnız büyük olarak, kendisinin tanınmasını arzu ederdi…”
• Sosyalizme giden yolda, “Feodalite”yi tasfiye ederek “Burjuva Demokratik İhtilâlini (Millî Demokratik Devrimi) gerçekleştirmekte olan Kemalist Rejimi” harâretle destekliyen Komünist lideri Zekeriya Sertel, eşi Sabiha Sertel’le berâber neşrettiği Resimli Ay mecmûasının Eylûl 1924 târihli nüshasındaki bir makâlesinde, İstik̆lâl Zaferinin en büyük hissesinin Mehmedciğe ve halka âid olduğunu müdâfaa edince (ki bu aynı zamânda mecmûanın kapak mevzûu idi), hak̆îkatin bu sûretle ortaya konulmasına tahammül edememiş, derhâl (fedâîsi) “Kılıç Ali”nin imzâsıyle cevâbî bir makâle kaleme almış, Necmeddin Sadık (Sadak)'ın Akşam gazetesinde neşredilen makâlesinde, bütün zaferi kendisine mâl etmiş, bir müddet sonra, Zekeriya Sertel’i, bu “dal̃âlet”inden dolayı bir fiskeyle têdîb sadedinde, Sinob’a sürgün etmişti… (Sabiha Sertel, Roman Gibi, 1969: 102; Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, 2001: 121-122) (Zekeriya Sertel’in makâlesi bir Müslümanın kaleminden çıksaydı, muhakkak ki bu kadar ucuz kurtulamazdı!)