Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (48)

(Cumhuriyet, 5 Şubat 1937, s. 1)

Yunus Nadi'nin gazetesinde, “Büyük Şef”in “Râdife”sinin İngiliz The Financial Times gazetesinde neşredilen makâlesinin Türkçesi… “Râdife”, o gün, 150 Meb'ûsla berâber, Kemalizmin “Altı Umde”sinin (Laiklik, İnkılâbcılık, Devletçilik, v.s.) Kânûn-i Esâsiye’ye dâhil edilmesi için bir takrîr vermişti. Gazetenin sağ tarafta alttaki haberi bununla alâkalıdır. Bu tâdilât teklîfinin sözcüsü, Dâhiliye Vekîli Şükrü Kaya idi ve teklîfi takdîm ve müdâfaa ederken, Kemalizmin, Materyalist Felsefeye istinâd ettiğine dâir îzâhat da vermişdi…

***              

Netîce olarak, “Millî Şef”in, makâlesinde kaydettiğine nazaran, bu gibi nice mezîyetleriyle “her köşeyi aydınlatan” “Ebedî Şef”, bütün Devlet ricâli için dâimî bir ilhâm ve tükenmez bir enerji kaynağıdır:

“Atatürk, gerek Büyük Millet Meclisi, gerekse Vekiller için derin bir ilham kaynağıdır. Dikenli meselelerin münakaşasında Atatürkün mevcudiyeti büyük bir saadettir. O, hiç bir vakit nevmid olmaz ve her zaman için taze enerji yaratır.

“İnsanın, entelektüel ve manevî bünyesi üzerinde tahribkâr tesirler ika eden kuvvetler karşısında, her köşeyi aydınlatan bir Şefe nail olması, bir hayatiyet deposuna malik olmak demektir. Mevcudiyet mücadelesinde insana en lâzım şey, sabır ve metanet, ümid ve işin mizahî tarafını görüştür. Atatürke bin şükran ki bunlar, bize rehberlik eden prensipler haline gelmiştir.” (Cumhuriyet, 5 Şubat 1937, ss. 1 ve 7)

“Millî Şef”, Avrupa efkârıumûmiyesine hitâb ettiği için, “Türk Cumhuriyetini Yaratan” başlıklı aynı makâlesinde, -yukarıda da kaydettiğimiz vechiyle- “Ebedî Şef”ini bir Demokrat Lider gibi tanıtmıya husûsî bir îtinâ gösteriyor… Şu var ki hakîkatin tam zıddı olan bu tasvîrinin üzerinden henüz sekiz ay geçmeden bizzât nefsinde pek acı, pek ağır bir şekilde yaşadığı azil vak'asıyle, “Büyük Şef”i hakkındaki tasvîrini, kendi lisân-ı hâliyle tekzîb edecek, el yazması Hâtırât'ında, bu vak'ayı hiç de Demokrat bir liderin tavrı gibi yorumlamıyacaktır. Çünki artık Totaliter Şef idâresinden canı yanan, başkası değil, kendisidir ve üstelik, Adlî Tıb Prof. Dr. Sâim Ali Dilemre'nin de kendi el yazması Hâtırât'ına kaydettiği gibi, hakîkat, örtbas edilemiyecek veyâ têvîle sapılamıyacak kadar âşikârdır:

“İsmet Paşa menk̃ûb oldu! Tam alaturka! Bir Osmanlı Vezîri gibi!”

Kezâ, “Râdife”sine nazaran, “halk arasında yaşamayı seven bu Devlet Reîsi” (aynı makâleden), İnkılâblarını “serbest münâkaşayla halkı iknâ ederek” ve “halkla berâber” yapmıştır:

“Gerek eski, gerekse modern zamanlarda, yeni bir devir açanlar yahud yeni bir rejim kuranlar arasında, başardığı işleri halka bu kadar yakın, adeta halk arasında olarak başarmış bir devlet adamı bulmak zordur. […]

“Herhangi bir mevzuun münakaşası için toplanan bir konferansta Onun ikna kudretine nazarı dikkati celbederim. Atatürkün halkla teması ve halkla birlikte hareket zevki, memleketi için, her türlü tahminin fevkinde faydalı olmuştur. 1919 yılında inkılâbı kurmak üzere iken fikirlerini kongrelere, heyetlere ve hatta şahıslara bildirmek için her türlü zahmetlere katlanmıştır.”

Bu tasvîrin ne kadar muhayyel olduğu husûsunda, fazla lâfa hâcet yoktur. Sâdece “serbest münâkaşa” ve “muhâtabın fikirlerine hürmet” bâbında, Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi ünvânlı vâsi araştırmamızda naklettiğimiz birkaç vak'ayı hatırlatalım:

Prof. Dilemre'nin -diller hakkındaki ilmî musâhabesinin arkasından- tekdîr edilip Üniversiteden kovuluşu, bir Târih Profesörüne “Sen eşeğin birisin” diye hakâret edişi, bir hezeyândan başka bir şey olmıyan Kemalist Târih ve Dil Tezlerini hiç kimsenin tenk̆îde cür'et edemeyişi, eden bir-iki kişinin de (Yunanca Prof. Fâzıl Nazmî Bey, Prof. Dr. Sadri Maksudî Arsal gibi) têdîbe uğrayışı, Üniversitenin resmen Kemalist İdeolojiyi aşılama merkezi îlân edilişi, bâzı İcrâ Vekîllerini azarlıyarak istîfâya zorlayışı, v.s., v.s… Dahası, Kemalist Propagandanın en gözde kitablarından birinde nakledilen şu sözü:

“Ankara'yı gezmeye gelen bir Amerikalı Senatör, (TBM) Meclis'i(ni) çalışır halde göremediği için üzüntüsünü bildirince, Mustafa Kemal, yanındaki rehbere döndü ve:

‘- Bizim hayvanat bahçesini niye göstermediniz?'

dedi.” (Lord Kinross, Atatürk; Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Müt.: Necdet Sander, İstanbul: Sander Yl., 1981, 8. tab'ı, s. 361)

Ve yine meselâ –Totaliter Rejimin bir îcâbı olarak- şu vâkıa:

Tek fırka: Devletle aynîleşmiş ve bütün mêmurların âzâ olmak mecbûriyetinde bulundukları Cumhûriyet Halk Fırkası… Meb’ûslar gûyâ “Millet Meclisi”ne, gûyâ “halkın irâdesiyle seçiliyor”… Ya hakîkatte?

29 Aralık 1909'da tekrîs edildiği Selânik Macedonia Risorta Locası günlerinden beri -aynı Locada, 27 Eylûl 1907'de tekrîs edilen- Mustafa Kemâl'in yakın arkadaşı, 1931'de kendisine 33. Derece tevcîh edilecek kadar Beynelmilel Mason Mâbedi'nin bir güzîdesi, TBMM Reîsi Orgeneral Kâzım Özalp îzâh ediyor:

“- Fırkanın saylav namzetlerinin tesbit ve tayini, fırka umumî reisine aittir. Bu itibarla Atatürk bu işle meşgul bulunmaktadır. Namzetler bir haftaya kadar ilân edilecektir.” (Zaman, 1 Şubat 1935, s. 1)

Mâlûm, sonrasında da, o namzedleri, Fırka'nın müntehib-i sânîleri “Meb'ûs” “seçmektedir”… Mümkün mü ki “Büyük Şef'in tâyîn ettiği bir namzed” “intihâb” edilmesin? (Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi; Yeni Söz, 5-6.2.2019/139-140)

Bu cinsden vâkıalar saymakla bitmez!

“Millî Şef”in, “Ebedî Şef”in mumyalı cesedini hâvî tâbutunun Etnoğrafya Müzesi’ne konulması vesîlesiyle neşrettiği Beyânnâme: “Ulu Atatürk… İnsanlık idealinin âşık ve mümtâz sîmâsı, eşsiz kahraman Atatürk! Huzûrunda tâzîmle eğiliyoruz! Emîn ol, azîz hâtıran, sönmez meş’ale olarak, rûhlarımızı dâimâ ateşli ve uyanık tutacaktır! V.s., v.s.”

21 İkinciteşrîn (Kasım) 1938’de, “Ebedî Şef”in mumyalanmış cesedini hâvî gül ağacından îmâl edilmiş tâbutu, tantanalı bir merâsimle, Ankara’daki Etnoğrafya Müzesi’nde teşhîr edilmiye başlamış, bu vesîleyle, “Millî Şef”, selefini bir kerre daha tebcîl eden ve (aslında, hiçbir sûretle temsîl etmediği) Anadolu Milleti nâmına, “Ulu Atatürk”e ebediyen sâdık kalınacağı taahhüdünde bulunan bir Beyânnâme neşretmişti. Beyânnâme’si, insanoğlunun, realiteyi, kendi muhayyilesine göre tahrîf etmekde ne büyük mahâret sâhibi olduğunun ibretâmîz bir nümûnesidir. Kezâ, ne kadar ikiyüzlü olabildiğinin de… Beyânnâme’deki “İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz siması” hitâbına ayrıca dikkat edilmelidir: “İnsanlık İdeali”, Masonluğun bir şiârı olup mücerred bir “İnsanlık” mefhûmunun ilâhlaştırılmasını, bu akîdenin Allâh akîdesi yerine ikâme edilmesini ifâde eder…

“Büyük Türk milletine:

“Bütün ömrünü hizmetine vakfettiği sevgili milletinin ihtiram kolları üstünde Ulu Atatürkün fanî vücudü istirahat yerine tevdi edilmiştir. Hakikatte yattığı yer, Türk milletinin onun için aşk ve iftiharla dolu olan kahraman ve vefalı göğsüdür.

“Atatürk, tarihte uğradığımız en zalim ve haksız itham gününde meydana atılmış, Türk milletinin masum ve haklı olduğunu iddia ve ilân etmiştir. İlkönce ehemmiyeti kavranmamış olan gür sesi, asla yıpranmıyan bir kuvvetle nihayet bütün cihanın şuuruna nüfuz etmiştir.

“En büyük zaferleri kazandıktan sonra da Atatürk, ömrünü yalnız Türk milletinin haklarını, insaniyete ezelî hizmetlerini ve tarihe hakkettiği [hak̃k̃ettiği] meziyetlerini ispat etmekle geçirmiştir. Milletimizin büyüklüğüne, kudretine, faziletine, medeniyet istidadına ve mükellef olduğu insaniyet vazifelerine sarsılmaz itikadı vardı. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ dediği zaman, kendi engin ruhunun hiç sönmiyen aşkını ne manalı bir surette hulâsa etmişti.

“Fena zihniyet ve idare ile geri bırakılmış Türk cemiyetini, en kısa yoldan insanlığın en mütekâmil ve en temiz zihniyetlerile mücehhez modern bir devlet haline getirmek onun başlıca kaygusu olmuştu. Teşkilâtı Esasiyemizde ve bugün hizmet başında, irfan muhitinde ve geniş halk içinde bulunan bütün vatandaşların vicdanlarında yerleşmiş olan lâik, milliyetçi, halkçı, inkılâbcı, devletçi Cumhuriyet, bize bütün evsafile Atatürkün en kıymetli emanetidir.

“Ufulündenberi Atatürkün aziz adı ve hatırası, bütün halkımızın en candan duygularile sarılmıştır. Memleketimizin her köşesinde ve bütün milletçe kendisine gösterdiğimiz samimî bağlılık, devlet ve milletimiz için kudret ve vefanın beliğ misalidir. Türk milletinin Aziz Atatürke gösterdiği sevgi ve saygı, onun niçin Atatürk gibi bir evlâd yetiştirebilir bir kaynak olduğunu bütün dünyaya göstermiştir.

“Atatürke tazim vazifemizi ifa ettiğimiz bu anda, halkımıza, kalbimden gelen şükran duygularımı ifade etmeği, ödenmesi lâzım bir borc saydım.

“Milletler arasında kardeşçe bir insanlık hayatı Atatürkün en kıymetli ideali idi. Bütün dünyada ölümünün gördüğü ihtiramı insanlığın atisi için ümid verici bir müjde olarak selâmlarım. Bu sözlerim, yazılarile ve toprağımızda şövalye askerleri ve mümtaz şahsıyetlerile yasımıza iştirak eden büyük milletlere, Türk milleti adına şükranlarımın ifadesidir.

“Devletimizin bânisi ve milletimizin fedakâr, sadık hâdimi,

“İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz siması,

“Eşsiz kahraman Atatürk!

“Vatan sana minnettardır.

“Bütün ömrünü hizmetine verdiğin Türk milletile beraber senin huzurunda tazimle iğiliyoruz. Bütün hayatında bize ruhundaki ateşten canlılık verdin. Emin ol, aziz hatıran, sönmez meş’ale olarak, ruhlarımızı daima ateşli ve uyanık tutacaktır.” (Cumhuriyet, 22.11.1938, ss. 1 ve 7)