Trend

Nahl suresinin okunuşu nasıldır?

Kuranı Kerimin 16. suresi olan Nahl suresi Kehf sruesinden sonra, Nuh suresinden önce nazil olmuştur. Mekke döneminde inen Nahl suresi 128 ayeti kerimedir. Nahl suresinde Sûrede; Allah''ın kudretini gösteren yaratıklardan bahsedilmektedir. İşte Nahl suresinin okunuşu ve anlamı.

Kuranı Kerimin 16. suresi olan Nahl suresi Kehf sruesinden sonra, Nuh suresinden önce nazil olmuştur. Mekke döneminde inen Nahl suresi 128 ayeti kerimedir. Nahl suresinde Sûrede; Allah'ın kudretini gösteren yaratıklardan bahsedilmektedir. İşte Nahl suresinin okunuşu ve anlamı.

NAHL SURESİNİN OKUNUŞU VE ANLAMI

Nahl 1 (Mealleri Karşılaştır): Eta emrullahi fe la testa'cilûh(testa'cilûhu), subhanehu ve teala amma yuşrikûn(yuşrikûne).
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ أَتَىٰٓ أَمْرُ ٱللَّهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ ۚ سُبْحَٰنَهُۥ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Allah'ın emri gelecektir. Artık onun acele gelmesini istemeyin. Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.

Nahl 2 (Mealleri Karşılaştır): Yunezzilul melaikete bir rûhi min emrihî ala men yeşau min ibadihî en enzirû ennehu la ilahe illa ene fettekûn(fettekûni).
يُنَزِّلُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ بِٱلرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِۦ عَلَىٰ مَن يَشَآءُ مِنْ عِبَادِهِۦٓ أَنْ أَنذِرُوٓا۟ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنَا۠ فَٱتَّقُونِ
Allah, "Benden başka ilah yoktur. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının" diye (insanları) uyarmaları için emrini içeren vahiy ile melekleri kullarından dilediğine indirir.

Nahl 3 (Mealleri Karşılaştır): Halakas semavati vel arda bil hakk(hakkı), teala amma yuşrikûn(yuşrikûne).
خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ بِٱلْحَقِّ ۚ تَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden yücedir.

Nahl 4 (Mealleri Karşılaştır): Halakal insane min nutfetin fe iza huve hasîmun mubin(mubînun).
خَلَقَ ٱلْإِنسَٰنَ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
İnsanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir hasım kesilmiştir.

Nahl 5 (Mealleri Karşılaştır): Vel en'ame halakaha, lekum fîha dif'un ve menafiu ve minha te'kulûn(te'kulûne).
وَٱلْأَنْعَٰمَ خَلَقَهَا ۗ لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَٰفِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için bir ısınma ve birçok faydalar vardır. Hem de onlardan yersiniz.

Nahl 6 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekum fîha cemalun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn(tesrehûne).
وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ
Onları akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken de sizin için bir güzellik (ve zevk) vardır.

Nahl 7 (Mealleri Karşılaştır): Ve tahmilu eskalekum ila beledin lem tekûnû balıgîhi illa bi şıkkıl enfus(enfusi), inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).
وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَىٰ بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُوا۟ بَٰلِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ ٱلْأَنفُسِ ۚ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ
Onlar ağırlıklarınızı, sizin ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere taşırlar. Şüphesiz Rabbiniz çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.

Nahl 8 (Mealleri Karşılaştır): Vel hayle vel bigale vel hamîre li terkebûha ve zîneh(zîneten), ve yahluku ma la ta'lemûn(ta'lemûne).
وَٱلْخَيْلَ وَٱلْبِغَالَ وَٱلْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً ۚ وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Hem binesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı. Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratır.

Nahl 9 (Mealleri Karşılaştır): Ve alallahi kasdus sebîli ve minha cair(cairun), ve lev şae le hedakum ecmaîn(ecmaîne).
وَعَلَى ٱللَّهِ قَصْدُ ٱلسَّبِيلِ وَمِنْهَا جَآئِرٌ ۚ وَلَوْ شَآءَ لَهَدَىٰكُمْ أَجْمَعِينَ
Doğru yolu göstermek Allah'a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi.

Nahl 10 (Mealleri Karşılaştır): Huvellezî enzele mines semai maen lekum minhu şarabun ve minhu şecerun fîhi tusîmûn(tusîmûne).
هُوَ ٱلَّذِىٓ أَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً ۖ لَّكُم مِّنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ فِيهِ تُسِيمُونَ
O, gökten sizin için su indirendir. İçilecek su ondandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla meydana gelir.

Nahl 11 (Mealleri Karşılaştır): Yunbitu lekum bihiz zer'a vez zeytûne ven nahîle vel a'nabe ve min kullis semerat(semereti), inne fî zalike le ayeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
يُنۢبِتُ لَكُم بِهِ ٱلزَّرْعَ وَٱلزَّيْتُونَ وَٱلنَّخِيلَ وَٱلْأَعْنَٰبَ وَمِن كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Allah o su ile size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için bir ibret vardır.

Nahl 12 (Mealleri Karşılaştır): Ve sehhara lekumul leyle ven nehare veş şemse vel kamer(kamere), ven nucûmu musahharatun bi emrih(emrihî), inne fî zalike le ayatin li kavmin ya'kılûn(ya'kılûne).
وَسَخَّرَ لَكُمُ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ ۖ وَٱلنُّجُومُ مُسَخَّرَٰتٌۢ بِأَمْرِهِۦٓ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır.

Nahl 13 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma zerae lekum fîl ardı muhtelifen elvanuh(elvanuhu), inne fî zalike le ayeten li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne).
وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَٰنُهُۥٓ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً لِّقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır.

Nahl 14 (Mealleri Karşılaştır): Ve huvellezî sehharel bahre li te'kulû minhu lahmen tariyyen ve testahricû minhu hilyeten telbesûneha, ve terel fulke mevahira fîhi ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).
وَهُوَ ٱلَّذِى سَخَّرَ ٱلْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا۟ مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا۟ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى ٱلْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا۟ مِن فَضْلِهِۦ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O'nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir.

Nahl 15 (Mealleri Karşılaştır): Ve elka fîl ardı revasiye en temîde bikum ve enharen ve subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).
وَأَلْقَىٰ فِى ٱلْأَرْضِ رَوَٰسِىَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَٰرًا وَسُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
(15-16) Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar; yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.

Nahl 16 (Mealleri Karşılaştır): Ve alamat(alamatin), ve bin necmi hum yehtedûn(yehtedûne).
وَعَلَٰمَٰتٍ ۚ وَبِٱلنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ
(15-16) Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar; yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.

Nahl 17 (Mealleri Karşılaştır): E fe men yahluku ke men la yahluk(yahluku), e fe la tezekkerûn(tezekkerûne).
أَفَمَن يَخْلُقُ كَمَن لَّا يَخْلُقُ ۗ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Şu halde yaratan, yaratamayan gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?

Nahl 18 (Mealleri Karşılaştır): Ve in teuddû ni'metallahi la tuhsûha, innallahe le gafûrun rahîm(rahîmun).
وَإِن تَعُدُّوا۟ نِعْمَةَ ٱللَّهِ لَا تُحْصُوهَآ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Halbuki Allah'ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Nahl 19 (Mealleri Karşılaştır): Vallahu ya'lemu ma tusirrûne ve ma tu'linûn(tu'linûne).
وَٱللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Allah, gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.

Nahl 20 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne yed'ûne min dûnillahi la yahlukûne şey'en ve hum yuhlekûn(yuhlekûne).
وَٱلَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَ
Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyler, yaratılmış olduklarına göre hiçbir şey yaratamazlar.

Nahl 21 (Mealleri Karşılaştır): Emvatun gayru ahya'(ahyain), ve ma yeş'urûne eyyane yub'asûn(yub'asûne).
أَمْوَٰتٌ غَيْرُ أَحْيَآءٍ ۖ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
Onlar, diri olmayan cansız varlıklardır! Ne zaman dirileceklerinin de şuuruna varamazlar.

Nahl 22 (Mealleri Karşılaştır): İlahukum ilahun vahid(vahidun), fellezîne la yu'minûne bil ahirati kulûbuhum munkiretun ve hum mustekbirûn(mustekbirûne).
إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَٰحِدٌ ۚ فَٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ قُلُوبُهُم مُّنكِرَةٌ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ
Sizin ilahınız tek bir ilahtır. Ahirete inanmayanların kalpleri bunu inkar etmekte, kendileri de büyüklük taslamaktadırlar.

Nahl 23 (Mealleri Karşılaştır): La cereme ennallahe ya'lemu ma yusirrûne ve ma yu'linûn(yu'linûne), innehu la yuhıbbul mustekbirîn(mustekbirîne).
لَا جَرَمَ أَنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ۚ إِنَّهُۥ لَا يُحِبُّ ٱلْمُسْتَكْبِرِينَ
Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları hiç sevmez.

Nahl 24 (Mealleri Karşılaştır): Ve iza kîle lehum ma za enzele rabbukum kalû esatîrul evvelîn(evvelîne).
وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَآ أَنزَلَ رَبُّكُمْ ۙ قَالُوٓا۟ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ
Onlara "Rabbiniz ne indirdi?" denildiği zaman, "Öncekilerin masalları" dediler.

Nahl 25 (Mealleri Karşılaştır): Liyahmilû evzarehum kamileten yevmel kıyameti ve min evzarillezîne yudıllûnehum bi gayri ilm(ilmin), e la sae ma yezirûn(yezirûne).
لِيَحْمِلُوٓا۟ أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ ۙ وَمِنْ أَوْزَارِ ٱلَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ أَلَا سَآءَ مَا يَزِرُونَ
Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını yüklenirler. Dikkat et, yüklendikleri ne kötüdür.

Nahl 26 (Mealleri Karşılaştır): Kad mekerellezîne min kablihim fe etallahu bunyanehum minel kavaıdi fe harre aleyhimus sakfu min fevkıhim ve etahumul azabu min haysu la yeş'urûn(yeş'urûne).
قَدْ مَكَرَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَى ٱللَّهُ بُنْيَٰنَهُم مِّنَ ٱلْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ ٱلسَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ وَأَتَىٰهُمُ ٱلْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah'ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı da tavanları başlarına çöküverdi ve azap kendilerine fark edemedikleri yerden geldi.

Nahl 27 (Mealleri Karşılaştır): Summe yevmel kıyameti yuhzîhim ve yekûlu eyne şurekaiyellezîne kuntum tuşakkûne fîhim, kalellezîne ûtul ilme innel hızyel yevme ves sûe alel kafirîn(kafirîne).
ثُمَّ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَآءِىَ ٱلَّذِينَ كُنتُمْ تُشَٰٓقُّونَ فِيهِمْ ۚ قَالَ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْعِلْمَ إِنَّ ٱلْخِزْىَ ٱلْيَوْمَ وَٱلسُّوٓءَ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ
Sonra kıyamet günü, Allah onları rezil edecek ve diyecek ki: "Uğrunda mücadele ettiğiniz ortaklarım nerede?!" Kendilerine ilim verilenler ise şöyle derler: "Şüphesiz bugün rezillik, aşağılık ve kötülük kafirlerin üzerinedir."

Nahl 28 (Mealleri Karşılaştır): Ellezîne teteveffahumul melaiketu zalimî enfusihim fe elkavus seleme ma kunna na'melu min sû'(sûin), bela innallahe alîmun bima kuntum ta'melûn(ta'melûne).
ٱلَّذِينَ تَتَوَفَّىٰهُمُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ ظَالِمِىٓ أَنفُسِهِمْ ۖ فَأَلْقَوُا۟ ٱلسَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِن سُوٓءٍۭ ۚ بَلَىٰٓ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٌۢ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
O kafirler, nefislerine zulmederlerken melekler onların canlarını alır da onlar teslim olup, "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk" derler. (Melekler de şöyle diyecekler:) "Hayır! Allah sizin yapmakta olduklarınızı hakkıyla bilmektedir."

Nahl 29 (Mealleri Karşılaştır): Fedhulû ebvabe cehenneme halidîne fîha fe lebi'se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
فَٱدْخُلُوٓا۟ أَبْوَٰبَ جَهَنَّمَ خَٰلِدِينَ فِيهَا ۖ فَلَبِئْسَ مَثْوَى ٱلْمُتَكَبِّرِينَ
"Haydi, içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!"

Nahl 30 (Mealleri Karşılaştır): Ve kîle lillezînettekav ma za enzele rabbukum, kalû hayra(hayren), lillezîne ahsenû fî hazihid dunya haseneh(haseneten), ve le darul ahıreti hayr(hayrun), ve le ni'me darul muttekîn(muttekîne).
۞ وَقِيلَ لِلَّذِينَ ٱتَّقَوْا۟ مَاذَآ أَنزَلَ رَبُّكُمْ ۚ قَالُوا۟ خَيْرًا ۗ لِّلَّذِينَ أَحْسَنُوا۟ فِى هَٰذِهِ ٱلدُّنْيَا حَسَنَةٌ ۚ وَلَدَارُ ٱلْءَاخِرَةِ خَيْرٌ ۚ وَلَنِعْمَ دَارُ ٱلْمُتَّقِينَ
Allah'a karşı gelmekten sakınan kimselere, "Rabbiniz ne indirdi?" denildiğinde, "Hayr indirdi" derler. Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah'a karşı gelmekten sakınanların yurdu ne güzeldir.

Nahl 31 (Mealleri Karşılaştır): Cennatu adnin yedhulûneha tecrî min tahtihel enharu lehum fîha ma yeşaûn(yeşaûne), kezalike yeczîllahul muttekîn(muttekîne).
جَنَّٰتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ ۖ لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَآءُونَ ۚ كَذَٰلِكَ يَجْزِى ٱللَّهُ ٱلْمُتَّقِينَ
İçinden nehirler akan Adn cennetlerine gireceklerdir. Kendileri için orada diledikleri her şey vardır. Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları böyle mükafatlandırır.

Nahl 32 (Mealleri Karşılaştır): Ellezîne teteveffahumul melaiketu tayyibîne yekûlûne selamun aleykumudhulûl cennete bima kuntum ta'melûn(ta'melûne).
ٱلَّذِينَ تَتَوَفَّىٰهُمُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ طَيِّبِينَ ۙ يَقُولُونَ سَلَٰمٌ عَلَيْكُمُ ٱدْخُلُوا۟ ٱلْجَنَّةَ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Melekler, onların canlarını iyi kimseler olarak alırken, "Selam size! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin cennete" derler.

Nahl 33 (Mealleri Karşılaştır): Hel yanzurûne illa en te'tiyehumul melaiketu ev ye'tiye emru rabbik(rabbike), kezalike fe alellezîne min kablihim, ve ma zalemehumullahu ve lakin kanû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّآ أَن تَأْتِيَهُمُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ أَوْ يَأْتِىَ أَمْرُ رَبِّكَ ۚ كَذَٰلِكَ فَعَلَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ وَمَا ظَلَمَهُمُ ٱللَّهُ وَلَٰكِن كَانُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
(O kafirler) kendilerine ancak meleklerin veya senin Rabbinin helak emrinin gelmesini bekliyorlar. Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.

Nahl 34 (Mealleri Karşılaştır): Fe esabehum seyyiatu ma amilû ve haka bihim ma kanû bihî yestehziûn(yestehziûne).
فَأَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا۟ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
Bu sebeple işledikleri kötülüklerin cezası onlara ulaştı ve alay ettikleri şey kendilerini kuşattı.

Nahl 35 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalellezîne eşrekû lev şaallahu ma abedna min dûnihî min şey'in nahnu ve la abauna ve la harremna min dûnihi min şey'(şey'in), kezalike fe alellezîne min kablihim, fe hel aler rusuli illel belagul mubîn(mubînu).
وَقَالَ ٱلَّذِينَ أَشْرَكُوا۟ لَوْ شَآءَ ٱللَّهُ مَا عَبَدْنَا مِن دُونِهِۦ مِن شَىْءٍ نَّحْنُ وَلَآ ءَابَآؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِن دُونِهِۦ مِن شَىْءٍ ۚ كَذَٰلِكَ فَعَلَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ فَهَلْ عَلَى ٱلرُّسُلِ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ
Allah'a ortak koşanlar, dediler ki: "Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız O'ndan başka hiçbir şeye tapmazdık, O'nun emri olmadan hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Kendilerinden öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere düşen sadece apaçık bir tebliğdir.

Nahl 36 (Mealleri Karşılaştır): Ve le kad beasna fî kulli ummetin resûlen eni'budûllahe vectenibût tagût(tagûte), fe minhum men hedallahu ve minhum men hakkat aleyhid dalaleh(dalaletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kane akıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِى كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولًا أَنِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ وَٱجْتَنِبُوا۟ ٱلطَّٰغُوتَ ۖ فَمِنْهُم مَّنْ هَدَى ٱللَّهُ وَمِنْهُم مَّنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ ٱلضَّلَٰلَةُ ۚ فَسِيرُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ فَٱنظُرُوا۟ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلْمُكَذِّبِينَ
Andolsun biz, her ümmete, "Allah'a kulluk edin, tağûttan kaçının" diye peygamber gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.

Nahl 37 (Mealleri Karşılaştır): İn tahris ala hudahum fe innallahe la yehdî men yudıllu ve ma lehum min nasırîn(nasırîne).
إِن تَحْرِصْ عَلَىٰ هُدَىٰهُمْ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهْدِى مَن يُضِلُّ ۖ وَمَا لَهُم مِّن نَّٰصِرِينَ
Sen onların doğru yola erişmelerine aşırı istek göstersen de şüphesiz Allah saptırdığı kimseyi doğru yola iletmez. Onların yardımcıları da yoktur.

Nahl 38 (Mealleri Karşılaştır): Ve aksemû billahi cehde eymanihim la yeb'asullahu men yemût(yemûtu), bela va'den aleyhi hakkan ve lakinne ekseren nasi la ya'lemûn(ya rsqu