Çünkü ehl-i tasavvuf nefisten, insanoğlunun çirkin sıfatlarını
toplayan asıl ve esası kastederek 'Nefisle mücahede etmek ve nefsi
kırmak muhakkak lazımdır' demektedir. Nitekim bu manaya Hz.
Peygamberin şu hadîs-i şerîfi işaret etmiştir:
Senin en şiddetli düşmanın, iki yanının (kaburgalarının) arasında bulunan nefsindir!
2.İnsanın hakikati olan ve daha önce zikrettiğimiz latifedir.
Bu latife insanın zatıdır. Fakat bu latife aynı zamanda hallerinin
değişmesi hasebiyle çeşitli sıfatlarla sıfatlanır. Bu bakımdan em
rin altında durduğu ve şehvetlerin muhalefetinden ötürü tirtir titrediği zaman kendisine nefs-i mutmainne adı verilir. Allah Teala
bu nefsin benzeri hakkında şöyle buyurmaktadır: 'Ey itaatkar nefis! Dön rabbine! Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak..'
Birinci manaya gelen nefis için Allah'a dönüş tasavvur
edilemez. Çünkü o manadaki nefis, Allah'tan uzaklaştırıcıdır ve o
nefis, şeytanın partisindendir. Nefsin sükûneti tamam olmadığı,
fakat şehvani nefse karşı direndiği ve itiraz ettiği zaman, ona nefs-i levvame adı verilir. Çünkü bu nefis; sahibi, mevlasının ibadetinde
kusur yaptığı zaman sahibini kınar. Nitekim Allah Teala 'Kasem
ederim pişmankar nefse ki...'(Kıyame/2) buyurmuştur.
Eğer nefis itiraz etmeyi terkederse, şehvetlerin isteğine ve şeytanın çağırısına itaat edip baş eğerse ona nefs-i emmare-i bi's-sui (kötülüğü emreden nefis) adı verilir. Allah Teala, kulu ve peygamberi olan Hz.
Yusuftan veya Azîz'in hanımından haber vererek şöyle buyurmuştur: 'Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis gerçekten kötülüğü şiddetle emreder. Ancak rabbimin esirgediği müstesnadır'. (Yusuf/53).
Bazen nefs-i emmare'den gaye; nefsin birinci manasıdır demek de caiz olur. Bu bakımdan, nefis, birinci mana açısından gayet çirkin ve kötüdür, İkinci manasıyla mahmûd ve güzeldir. Çünkü ikinci mana ile insanın nefsi; yani insanın zatı Allah'ı ve diğer bilinenleri idrak eden hakikatidir.