Diğer

'NİYET ETTİM KOMÜNİST OLMAYA': İFTARLIK GAZOZ

0

2006'daki ilk filmi "Dondurmam Gaymak"tan 5 yıl sonra "Entelköy Efeköy'e Karşı'yı çeken yönetmen Yüksel Aksu şimdi de "İftarlık Gazoz" ile yeniden seyirci karşısında."İftarlık Gazoz" diğer filmlerin de mekanı olan Muğla'nıun Ula ilçesinde çekilmiş ve yine diğer filmlerde olduğu gibi küçük esnaf ve kasaba halkı etrafında şekillenmiş. Ama bu sefer çocuk oyuncu olan çırak Adem'i başrole alıp filmin merkezine koyan, dramı ve mesajları hayli fazla olan bir Ege filmi yapmış Yüksel Aksu.Filmi bir Cem Yılmaz filmi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Evet filmde Cem Yılmaz başrolde ama çocuk oyuncu ile başrolü paylaşıp çok etkili ve de özlediğimiz bir usta çırak ilişkisi sergilemiş.
Ülkemizin siyasi tarihine baktığımızda darbe ve işkence olaylarının hep yan yana olduğunu görürüz. Önce darbe yapılır sonra da buna karşı kim varsa hapse atılır ve işkence edilir. Film, açlık grevinde olduğu filmin sonunda ancak anlayabildiğimiz bir gencin sayıklamaları ile başlıyor. Daha sonra ise güzelim yeşillikleri, denizi, sıcacık insanları, tütün tarlaları ile dolu olan bir Ege sahil kasabasında buluveriyorsunuz kendinizi. Mutlu insanlar, mutlu esnaf, mutlu tütün işçileri, mutlu çocuklar... Sanki dersiniz bir cennet burası. Bir küçük gazoz dükkanı vardır bu kasabada ve de gazozunu kendi yapan bir gazoz satıcısı. Gazozunu, babadan oğula kalan bir miras yöntemiyle yapmaktadır. Yerli bir gazoz olarak çok fazla şansı yoktur cocacolanın karşısında. Tutunmaya çalışırken bir yandan bir çırak arar kendine. Çalışkan, gözü pek ve aynı zamanda fakir ama onurlu çocuk olan Adem'i yanına alır. Çırak Adem ve Cibar Kemal (Cem Yılmaz) arasında geçen bir usta çırak öyküsü ve etrafında şekillenen traji- komik olaylar...
İlkokulu iftiharname ile bitiren Adem yazın kendisine oyalanacak bir iş bulduğuna sevinirken bir yandan da bir kimlik arayışına girmiş, kasabada bulunan Hasan Ağabeyi ile yakın bir ilişki kurmuştur. Hasan okumak için Ankara'ya gitmiş, fakat zamanının politik olayları yüzünden kasabasına geri dönmek zorunda kalmış, komünist düşünceye sahip bir gençtir. Kasabada Halk Evi' inde kendi gibi düşünen gençleri etrafında toplayıp onlara düzene karşı çıkmalarını mevcut düzenin değiştirip yerine en adaletli düzen olan komünist düzenin getirilmesi gerektiği konusunu zihinlere işler, kitaplar okutur, duvarlara "Dev-Genç", "Kahrolsun Faşizm" vb. sloganlar yazar. Bir yandan da çocukluktan gençliğe adım atan Adem'e "Devrimci Genç" nasıl olunur hakkında fikirler ilham etmektedir. Adem bu edindiği fikirler etrafında etrafını gözlenmeye başlar. Tarlada çalışan babasını, annesini, borcunu vermeyen esnafı, kendisine iş veren şefkatli gazozcu Cibar Kemal'i, tarla sahibi Hasan Ağabeyi'nin babasını...İlk defa karşılaştığı bu öğretiler karşısında hayatı irdelemeye başlar. Bu arada Ramazan gelir ve kasaba halkı oruç tutmaya başlar.
Kasaba halkı aynı zamanda Ramazan Ayı ve Oruca, Ege sıcağında tarlada çalışmalarına rağmen oruçlarını hiç aksatmayıp teravih namazlarına büyük önem vermektedirler. Adem de bu ibadetlerin içinde yer alır. Bundan da büyük keyif almaktadır. Camide çocuklarla yani yaşıtlar ile beraber hocayı dinleyip orucun insan ne kadar önemli olduğu insana ne gibi faydalar sağladığı ve hayatında nelere karşılık geldiği hakkında bilgi sahibi olur. Çok hoşuna gider bu duyduğu şeyler ve o da oruç tutmaya karar verir. Ama daha çocuk olduğu ve orucun ona farz olmadığı herkes tarafından kendisine dikte edilse de o kimseyi dinlemez ve gizlice oruç tutmaya başlar bir gün. Ama ne uzun gündür o gün, bir türlü bitmez. Hava neredeyse 50 derecedir ve sabahtan akşama kadar bütün kasabayı dolaşıp gazoz satması gerekmektedir. Oruçlu olduğunu bilmeyen ustası Cibar Kemal ise her yere onu göndermektedir işi öğrenmesi için. Günün sonuna doğru ise dayanamayacak hale gelip hayaller görmeye başlayan Adem'in takadı kalmamıştır artık. Tam orucunu bozacağı zaman ise camideki hocanın sözlerini aklına getirip nefsine hakim olmaya çalışır. Bu direnme ona hayatı boyunca nasıl direnmesi gerektiğini öğretecektir belki de Adem'e ki bunu filmin sonunda anlamaktayız. Oruçlu olmak, devrimci olmakla açlığa dayanmak direnmekle eş anlamlıdır onun için artık.. Yalan söylememek, harama bakmamak, nefsine hakim olmak, bütün bu güzel hasletleri oruçlu olmanın ruhunda yakaladığını düşünür ve buna teslim olur o saf çocuklun verdiği temiz kalp ile.
Büyüyüp doktor veya mühendis olması bekleniyordu Adem'den. Okur Adem de. Okur ama haksızlıklar karşısında sadece komünizmin öğretilerine sarılır ve zamanının cezaevleri olaylarında açık grevi ile direnir o da. Çünkü açlığa direnmeyi küçükken oruç tutarak öğrenmişti. Ne olur sanki 61 gün kefaret gibi açlık grevini tutsa diye düşündü belki de. Direnmek oruçtu, oruç ise direnmek. Komünizm ise haksızlığa karşı durabilen tek devrim düşüncesi ve düzeni idi ona göre. Çünkü bunu Hasan Ağabeyinden öğrenmişti. Başka ideolojileri öğrenmesine bile hiç fırsat verilmemişti. Etrafında devrim denilince Atatürk devrimleri ve sonra komünizm, bir de vazgeçemedikleri artık geleneksel olmuş ama aynı zamanda bağlandıkları dinleri İslam. Hepsini bir arada yaşayabildikleri ilginç bir yerdir burası. İslam da devrimci bir Peygamberle başlamamış mıydı. E işte komünizm de bir devrimdi, Atatürk de ülkeyi kurtarmıştı. Daha ne olsun!Başka bir şey öğrenmeye ihtiyaç yoktu! Her şey yerli yerine oturmuş, hem mensup dinleri olan İslam'ı hem de devrimci yaşatacak bir düzen bulmuşlardı! Çevresindeki tarla sahibi çiftlik sahipleri ise ne tesadüftür ki sağ partili idi. Yani zalimler ve faşistler sağ partili, işçiler ve ondan yana olanlar ise hep sol partili Ecevit yanlısı idi!!
Bütün bu tek yanlılığın yanında en güzel duran şey ise tabi ki çocuk saflığında tutulan o orucun güzelliği, temizliği, bir kandil ışığı gibi yanıyordu sabahın seher vaktinde. Bir de komünist Hasan'ın "siz neden oruç tutuyorsunuz ki, oruç açların halinden anlamak değil midir. Siz zaten açsınız. Bunu biliyorsunuz zaten" demesi karşısında tarlada çalışan işçilerin "fakirler ibadet edemez mi, hem bizden durumu kötüler de var halimize şükürler olsun" demesi. Bu teslimiyet karşısında şaşkına dönen Hasan da boş durmaz ve bu kanaatkar işçilere şölen tadında bir güzel iftar yemeği düzenler ki bütün işçiler o güzelim iftar sofrasında bir araya gelmiş ve hem paylaşmanın hem ibadetlerini yapmanın mutluluğu ve keyfi ile işlerine daha çok sarılmıştır. Ama mutlulukları çok uzun sürmez ve Hasan, karşıt fikirden olan eylemciler tarafından bulunur ve bütün kasabalıların önünde kurşun yağmuruna tutulur. Üstelik onun yerini bu acımasız adamlara söyleyen ise hiçbir şeyden haberi olmayan Adem'dir. Fikirlerine katılmasalar da bu olayda bir araya gelen tütün işçiler Hasan'ın etrafında pervane olur, adete bir kalkan olur....İşte komünizm ile inançlı işçi-köylü birleşmiş tek vücut olmuştur. Bu, filmin bize verdiği mesaj.
Yıllar geçer ve bir hapishanede açlık grevinde bir genç inlemektedir. "Hasan Ağabey" diye. Düzeni, darbeyi açlık grevi protesto eden bir genç ölümle pençeleşmektedir ve bütün yardımları reddetmektedir. Bu gencin kim olduğunu tahmin etmek ise herhalde bizim için zor olmayacaktır.
Bütün bu verilen yoğun mesajların doğru mu yanlış mı diye sorgulamıyorum ama İslam'ın insanlık için en iyi düzen olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu da benim mesajım olsun...