Nasıl ki surelerin meallerine bakarken iniş sebeplerinin de bilinmesi de gerekiyorsa tefsirini bilmekte hepsinden daha faziletli ve Kur-an'ı anlamak ve anlatmak istediğini öğrenmek açısından o kadar önemlidir. Bu yeni başlayacağımız tefsir bölümünde 114 surenin de yapılan tefsirlerini sizlere sunmaya çalışacağız. Nuh Suresinin tefsiri nedir? İşte mübarek Müslümana yol gösterici Kur-an'daki Nuh Suresinin tefsirini haberimizde okuyabilirsiniz.
Nuh Suresi 1-7. ayet
Biz Nûh'u, "Kendilerine can yakıcı bir azap gelmeden önce halkını uyar" diyerek kavmine gönderdik.
Şöyle dedi: "Ey kavmim! Şüphesiz ben size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin;
Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve size belirli bir vadeye kadar süre tanısın. Şüphesiz Allah'ın belirlediği vade geldiğinde artık ertelenmez. Keşke bilseydiniz!
Nûh, "Rabbim" dedi, "Doğrusu ben kavmimi gece gündüz hakka çağırdım;
Fakat benim yaptığım çağrı onları daha da uzaklaştırdı.
Kendilerini bağışlaman için ben onları ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkadılar; elbiselerini başlarına bürüdüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
Nûh aleyhisselam, Kur'an'da adı çokça geçen ve dini tebliğ konusunda kavmiyle mücadelesine yer verilen peygamberlerin ilkidir. Kur'an'da Nûh'tan önceki bazı peygamberler de anılmakla birlikte onların inkarcılarla mücadelesi hakkında detaylı bilgi verilmemiştir. Nûh'un soyu, hayatı, peygamberliği, inkarcı toplumuna karşı sergilediği mücadele ve Nûh tûfanı hakkında Hûd sûresinin tefsirinde genişçe bilgi verilmiştir (bk. 11/25-49; ayrıca krş. A'raf 7/59-64).
İlk ayette Nûh'un peygamber olarak gönderildiği ifade edildikten sonra gerçeği inkar edenlerin bu dünyada başlarına gelmesi mukadder olan felaketlere işaret edilmiştir. Müfessirler bu felaketin Nûh tûfanı olduğu kanaatindedirler.
4. ayette Nûh'un, bir taraftan "... size belirli bir vadeye kadar süre tanısın" derken, diğer taraftan Allah'ın belirlediği vade geldiğinde artık ecelin ertelenmeyeceğini söylemesi müfessirlerce iki şekilde açıklanmıştır: a) Allah, topluluk olarak iman etmeleri şartıyla insanlar için bir ecel tayin etmiştir. Ancak inkarda ısrar ettikleri takdirde belirlenen ecel gelmeden yine topluluk olarak cezalandırılıp helak edilmeleri de ilahî takdirin gereğidir. İman etmeleri halinde ise belirlenen o vakte kadar toplumsal varlıklarını devam ettirirler. b) Maksat, ömrün zamansal anlamda uzayıp uzamaması değil, bereketli, hayırlı ve verimli geçip geçmemesidir. Şu halde burada Allah tarafından belirlenen ecelin değişebileceği bildirilmemiş; fakat insanların değişmeyecek ecelleri gelinceye kadar iman ederlerse mutlu ve huzurlu olarak yaşayıp ölecekleri, ama iman etmezlerse mutsuz ve huzursuz yaşayacakları, nihayet hayatlarının da felaketlerle son bulacağı anlatılmak istenmiştir (Zemahşerî, IV, 161; Şevkanî, V, 342).
Bir peygamberin görevi davetini eksiksiz yapmaktır; davetin etkisi, sonuç getirip getirmemesi ise insanların kabule yönelmesine ve Allah'ın hidayet etmesine bağlıdır. Burada da Hz. Nûh'un gece gündüz demeden bütün gücüyle halkının kurtuluşu için çalıştığı, böylece sorumluluğunu yerine getirdiği bildirilmektedir. Nûh'un insanları kurtuluşa çağırması karşısında günahkarların parmaklarını kulaklarına tıkamaları ve elbiselerini başlarına bürümeleri, peygamberin tebliğ ettiği dini reddettiklerini ifade eden mecazi bir anlatım olarak görülmektedir. Ancak peygamberin konuştuklarını işitmemek için gerçekten parmaklarını kulaklarına tıkamış, onu görmemek ve duymamak için elbiselerini başlarına bürümüş de olabilirler.
Nuh Suresi 8-16. ayet
Yine de ben onları açıkça çağırmaya devam ettim.
Onlara açık da söyledim, yerine göre gizli de söyledim."
Dedim ki: "Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin; O, çok bağışlayıcıdır.
(Dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.
Mallar ve oğullar vererek sizi desteklesin, size bahçeler versin ve sizin için ırmaklar akıtsın.
Ne oluyor size de Allah'ın büyüklüğünü hesaba katmıyorsunuz?
Oysa O sizi türlü evrelerden geçirerek yaratmıştır.
Görmüyor musunuz Allah yedi göğü birbiriyle nasıl uyumlu yaratmıştır?
Onların içinde ayı bir ışık, güneşi ışık kaynağı yapmıştır.
Hz. Nûh'un, şartlara ve kişilerin özelliklerine göre tebliğlerini açıktan veya gizli olarak sürdürdüğü bildirilmekte, böylece farklı davet ve tebliğ metotlarının kullanılabileceğine işaret edilmektedir.
Müfessirlerin 13. ayetle ilgili değişik yorumlarını şu şekilde özetlemek mümkündür: a) Âyeti tevil etmeksizin zahirî anlamına göre yapılan yorum: "Neden Allah'ın sevabını ummuyorsunuz (ve azabından korkmuyorsunuz)?" b) Tercûne fiilini "önem vermek" anlamında te'vil ederek yapılan yorum: "Neden Allah'ın büyüklüğüne önem vermiyorsunuz?" Bu yorum, "Neden Allah'ın büyüklüğüne önem verip de azabından korkmuyorsunuz?" anlamına gelir. c) Vakar kelimesini "imanın sonucu" anlamında te'vil ederek yapılan yorum: "Neden Allah'tan imanın sonucunu beklemiyorsunuz?" Yani iman edip iyi işler yaptığınız takdirde Allah'ın size sevap vereceğini neden ümit etmiyorsunuz? d) "Ne oluyor size de Allah'ın büyüklüğünü hesaba katmıyorsunuz!" Mealde bu anlam tercih edilmiştir (bu yorumlar için bk. Şevkanî, V, 343; İbn Âşûr, XXIX, 199-200).
14. ayette sözü edilen yaratılış evrelerinden maksat ya ilk insanın topraktan başlayarak mükemmel insan haline gelinceye kadar geçirdiği aşamalardır veya sperm halinden itibaren gerek ana rahminde gerekse doğduktan sonra bedensel ve zihinsel olarak gelişimini tamamlayıncaya kadar geçirdiği aşamalardır (insanın yaratılış evreleri hakkında bilgi için bk. Hac 22/5; Müminûn 23/12-14). Hz. Nûh, Allah'ın insanı aşama aşama yaratarak mükemmel bir varlık haline getirdiğini hatırlatıp insanın O'na minnettar olması, varlığını ve birliğini tanıyıp kulluk etmek suretiyle minnet ve şükrünü göstermesi gerektiğine işaret etmektedir.
Nûh aleyhisselam önceki ayetlerde Allah'ın varlığını ve kudretini gösteren insanın oluşum ve gelişimiyle ilgili delillere dikkat çekmişti; burada da dış dünyadaki delillerden örnekler verilmektedir (yedi gök hakkında bilgi için bk. Bakara 2/29; Talak 65/12). Ay, ışığını başkasından aldığı için ayette ona "ışık" (nûr) denilmiştir; güneşin ışığı ise kendinden olup bizzat aydınlatıcıdır. Bu sebeple ayette ona "kandil, ışık kaynağı, aydınlatıcı" anlamına gelen sirac adı verilmiştir (ayrıca bk. Yûnus 10/5; Furkan 25/61-62).
Nuh Suresi 17-23. ayet
Allah sizi yerden bitirip yetiştirmiştir.
Sonra sizi yine oraya döndürecek ve yeniden çıkaracaktır.
Allah yeryüzünü sizin için sergi gibi döşemiştir ki onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz."
Nûh, "Rabbim" dedi, "Doğrusu bunlar beni dinlemediler, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka bir şeye yaramayan kimseye uydular.
Onlar çok büyük tuzaklar kurdular."
Dediler ki: "Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yegus'tan, Yeûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!"???????
"Allah'ın insanları yerden bitirip yetiştirmesi" iki türlü yorumlanmıştır: a) İnsanlığın atası olan Hz. Âdem'in topraktan yaratılışına bir işarettir. b) Her bir insanın gelişmesi ve yaşaması için gerekli olan besinler doğrudan veya dolaylı olarak topraktan alındığı için insanların yaratılıp geliştirilmesi bitkilerin yerden bitirilmesine benzetilmiştir (İbn Âşûr, XXIX, 204). Âyette insanın, bedeniyle ait olduğu toprağa geri gönderileceği, ancak bir defa daha topraktan hayat alanına çıkarılacağı bildirilerek uhrevî sorumluluğunu unutmaması gerektiğine işaret edilmiştir.
"Allah yeryüzünü sizin için sergi gibi döşemiştir" ifadesi arzın düz olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Arza insanların rahatça hareket edebilecekleri bir yapı verildiği, üzerindeki yollardan ve onun her türlü nimetten yararlanabilecek bir yapıda yaratılmış olduğu anlatılmaktadır.
Sonraki birçok peygamber gibi Hz. Nûh'un da kendi halkının ileri gelenlerinin direnişiyle karşılaştığı anlaşılmaktadır. Halkın peşlerinden gittiği bu üst tabakanın servet ve mevkileri, kibirlerini ve küstahlıklarını arttırarak onları bir yok oluşa sürüklemiştir. Âyette sadece dünyevî nimet ve ikballere önem vermenin uzun vadede mutlaka manevî değerleri yok edip toplumun temel dokusunu tahrip edeceği gerçeğine de işaret edilmektedir.
İnkarcı önderlerin "tuzak kurmaları"nı anlatan ifade, ayak takımını Nûh'u öldürmeye kışkırtmaları veya kendilerinin zengin ve güçlü olduklarını hatırlatarak bunu, doğru yolda bulunduklarının bir sonucu olarak göstermeleri şeklinde açıklanmıştır.
Tefsir kaynaklarında burada geçen isimlerin, aslında Âdem'in çocuklarına veya salih kişilere ait isimler olduğu bildirilmektedir. Buna göre salih kişilerin ölümünden sonra, önceleri onların anılarını canlı tutmak ve hatıralarına saygı gösterip şefaatlerini dilemek amacıyla heykelleri yapılarak her birine temsil ettiği salih kişinin ismi verilmiş; fakat zamanla kutsallık yüklenen bu heykellere tanrı gözüyle bakılıp tapılmıştır. Kaynaklar bu heykellerin Cahiliye dönemi Arapları'nın da tanrıları arasında yer aldığını kaydetmektedir. Nitekim Araplar çocuklarına "Vedd'in kulu, Yegs'un kulu" anlamında Abdü Ved, Abdü Yegs adlarını veriyorlardı (bk. Zemahşerî, IV, 164; Razî, XXX, 143; Şevkanî, V, 346). Nûh tûfanında her şey sular altında kalıp harap olduğu halde bunların sonraki nesillere nasıl intikal ettiği bilinmiyor. Muhtemelen bu isimler Nûh'un gemisinde bulunan müminler tarafından sonraki nesillere anlatılmış, onlar da tanrılarına bu isimleri vermişlerdir.
Nuh Suresi 24-23. ayet
Gerçekten de birçoklarını saptırdılar; (Rabbim!) sen de artık bu zalimlerin şaşkınlıklarını arttır!"???????
Günahları yüzünden tûfanda boğuldular, ardından ateşe atıldılar, kendilerini Allah'a karşı koruyacak yardımcılar da bulamadılar.???????
Nûh "Rabbim" dedi, "Yeryüzünde inkarcılardan hiç kimseyi sağ bırakma!
Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; günahkar nankör nesillerden başkasını da yetiştirmezler.
Rabbim! Beni, annemi babamı, inanmış olarak evime girenleri, mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla, zalimleri ise daima helak et."???????
Hz. Nûh'un bu ifadesinden anlaşıldığına göre toplumun ileri gelenleri yani zalimler etkili propaganda ve baskılarıyla birçok kimseyi yoldan çıkarmış, putperest yapmışlardır. İnsanları hidayete erdirmek için gönderilmiş olan peygamberin, onların sapkınlıklarının arttırılmasını istemeyeceğini belirten müfessirler, Nûh'un, "(Rabbim!) Sen de artık bu zalimlerin şaşkınlıklarını arttır!" mealindeki bedduasında kullandığı dalal (sapkınlık) kelimesine, "ceza" veya "haksız eylemlerinde başarısızlık" gibi anlamlar vermişlerdir (bk. Razî, XXX, 145; İbn Âşûr, XXIX, 211). Onların iman etmeyecekleri vahyin bildirimiyle kesinlik kazandığı için Nûh'un haklarında beddua ettiği de söylenebilir (bk. Hûd 11/36).
Bu ayet Nûh'un sözü değil, Allah'ın kelamı olup inkarcılar hakkında verilen hükmü ve uygulanan muameleyi haber vermektedir. Nûh kavminin, günahları yüzünden tûfanda boğularak dünyada hak ettikleri cezaya çarptırıldıkları, ahirette de cehenneme gönderilecekleri bildirilmiş; böylece dolaylı olarak onlar gibi putlara tapan Araplar da uyarılmıştır (Nûh tûfanı ve kapsamı hakkında bilgi için bk. Hûd 11/36-44).
Nûh peygamber, artık bundan sonra inkarcılar arasından kendisine iman edenlerin çıkmayacağını vahiy yoluyla öğrenince yeryüzünde inkarcılardan hiç kimseyi bırakmamasını Allah Teala'dan niyaz etmiştir. Âyetin devamı Nûh'un kişisel sebeplerden değil, gelecek nesillerin kurtuluşu için böyle bir bedduada bulunduğunu göstermektedir.
Kaynaklar Hz. Nûh'un anne ve babasının mümin olduklarını, bu sebeple onlar için dua ettiğini kaydetmişlerdir. "İnanmış olarak evime girenleri" ifadesiyle mümin olmayan karısı ve oğlunu duasının dışında tuttuğu anlaşılmaktadır. Nûh aleyhisselamın duasının kıyamete kadar gelecek olan bütün müminleri kapsadığı, aynı şekilde zalimler aleyhindeki bedduasının da kıyamete kadar gelecek olan bütün zalimler hakkında geçerli olduğu kabul edilir.