O gece siz neredeydiniz Sayın Kılıçdaroğlu?

0

Dün Cumhurbaşkanımızın davetlisi olarak 29 Ekim resepsiyonu için Külliye'ye gittim. Son zamanlarda Külliye'ye her gittiğimde, bu kompleksin gün geçtikçe halkla daha güçlü bir bağ kurduğunu gözlemliyorum.

Fiziki olarak Ankara'yı kuşbakışı gören, Ankara'nın en tepe noktalarından birinde kurulan Çankaya Köşkü'nün, o kahrolası tepeden indirgemeci bakış ile halka baktığını, halkı küçümsediğini, fiziki duruşuyla bile halkla arasına bir mesafe koyduğunu, konumlandığı yer itibariyle vatandaşla ile kendisi arasında bir hiyerarşi kurduğunu izlemedik mi yıllarca?

Cumhurun Başkanı olması gereken kişilerin Çankaya Köşkü'nde cumhurdan ırak bir temsiliyet ile bu görevi ifa ettiklerine tanıklık yapmadık mı?

Cumhurbaşkanlığı Makamı'na dindar birisinin oturması halinde milletin zarar göreceği, Türkiye'nin laik/demokratik yapısının tahrif edileceğine yönelik enformasyonlarla zihnimiz yıllarca işgal edilmedi mi?

Peki, n'oldu sonra?

Halk, Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez, kendisine Başkanlık yapacak kişiyi doğrudan kendisi seçti.

Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet tarihinin seçimle işbaşına gelen ilk Cumhurbaşkanı oldu.

Sonra?

İlk işi, Ankara'nın tepesine kurulan Cumhurbaşkanlığı Makamı'nda hiç oturmamak oldu. Ankara'da milletin tam orta yerinde inşa edilen bir mekana geçerek "tepeden indirgemeci" zihniyeti reddetti. Ardından bu mekana "Külliye" adını verdi.

Sonra?

Yıllar önce hakkında günlerce "Muhtar bile olamaz" kampanyaları yapılan, manşetler atılan kişi, yıllar sonra ülkenin en tepesindeki makama seçildi ve bu makamı Türkiye'nin bütün muhtarlarına açtı. Sessiz bir devrim yaptı.

Dün geceki 29 Ekim resepsiyonunda yaptığı gibi, papyonlu Batıcı elitistlerin kadeh tokuşturduğu resepsiyonu, Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan resepsiyona dönüştürerek "jakobenizmi" tarihin karanlık sularına gömdü.

Külliye'nin içinde Cami, Kongre Salonu, Kütüphane inşa ederek, bu mekanları halkın emrine verdi.

"Cumhurbaşkanlığı makamı, milletin ta kendisinindir" dedi

"Cumhurbaşkanlığı Külliye'si benim değil, halkımındır" dedi.

Rahmetli Erol Olçok'un Külliye önünde çektiği, Cumhurbaşkanlığı forsunu halkla birlikte kapıya takıp bu makamın kapılarının halka açılması filmi gibi oldu her şey.

İşte Kemal Kılıçdaroğlu, böyle bir Cumhurbaşkanı için geçtiğimiz günlerde "çok çirkin ve yakışıksız" bir ifade kullandı.

"Beyefendi Marmaris'teyken Meclis top atışları altında sabaha kadar çalıştı" dedi.

Aslında, sayın Erdoğan'ın 15 Temmuz gecesi nerde olduğunu, işgal girişimini öğrendiği dakikadan itibaren neler yaptığını, darbeyi püskürtmek için nasıl cansiperane çalıştığını, F-16'ların havada cirit attığı İstanbul'a ölümü göze alarak nasıl indiğini başta Kılıçdaroğlu olmak üzere tüm Türkiye, hatta bütün dünya biliyor.

Bu yüzden, Türkiye'nin büyümesi ve güçlenme iradesine ayak bağı olmaktan başka hiçbir fonksiyonu olmayan Kılıçdaroğlu'nun: "Beyefendi Marmaris'teyken" açıklamasına itibar eden de yok.

Her şey ortada.

Ancak...

Ortada olmayan, bilinmeyen bir şey var!

Kemal Kılıçdaroğlu'nun o gece nerde olduğunu hiç kimse bilmiyor?

Sayın Erdoğan, işgal girişimini püskürtmek için İstanbul'da ter akıtırken Kemal Kılıçdaroğlu neredeydi?

Ne yapıyordu?

Bu soruların cevabını bilen yok!

241 şehidimiz, 2000'in üzerinde gazimiz var.

Sayın Erdoğan, hemen her gün şehit ailelerinin evlerine gidiyorken, sorunlarıyla hemhal oluyorken, gazilerin dertlerini dinleyip onlara çare olmaya çalışıyorken Kılıçdaroğlu ne yapıyor?

Ey Türkiye'nin önündeki en büyük takoz!

Ey Kılıçdaroğlu!

Cumhurbaşkanımızın ne yaptığını, değil Türkiye, bütün dünya biliyor.

Da...

Siz o gece ne yaptınız, bize onu anlatın!

Mesela o geceden sonra kaç gaziyi ziyaret ettiniz?

Kaç şehit ailesinin kapısını çaldınız?

Her şeyden öte...

Beyefendi'nin milleti ve ülkesi için kefenini kuşanarak darbecilerle mücadele ettiği o gece...

Siz neredeydiniz Sayın Kılıçdaroğlu?

Cevap verin!