Müslümanların birbirleri üzerindeki bazı hakları vardır. Bunlar; Selam almak, hasta ziyaret etmek, cenazenin arkasından yürüyüp (namazını kılmak ve defniyle meşgul olmak), davete icabet etmek ve aksıra-na "Allah sana merhamet eylesin" demek. Peki Ölünün ardından neler yapılır? İşte ölünün ardından yapılacak ameller...
Ayet-i kerîmede bildirildiği üzere, mü'minler kardeştir. Bu kardeş-liğin, mü'minlere yüklediği mühim vecîbelerden biri de, vefat eden din kardeşlerine karşı son vazifelerini îfa etmektir. Yani Cenab-ı Hakk'ın ahsen-i takvîm üzere yaratıp tekrîm ettiği, mahlûkatın en şereflisi kıldığı insanı, in-sanlık şeref ve haysiyetine yaraşır şekilde, edep ve îtina ile yıkayıp kefenle-yerek en güzel bir şekilde defnini gerçekleştirmektir.
Nitekim Rasûlullah r Efendimiz hadîs-i şerîflerinde, müslümanların birbirleri üzerindeki bazı haklarına şöyle dikkat çekmişlerdir:
"Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir:
Selam almak, hasta ziyaret etmek, cenazenin arkasından yürüyüp (namazını kılmak ve defniyle meşgul olmak), davete icabet etmek ve aksıra-na « يَرْ حَُكَ ا للُ : Allah sana merhamet eylesin!» demek." (Buharî, Cenaiz, 2; Müslim, Selam, 4)
"Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır:
Karşılaştığın zaman selam ver, seni davet ederse git, senden nasihat isterse nasihat et, aksırdığında Allah'a hamd ederse, « يَرْحَُكَ ا لل » de, hasta-landığında onu ziyaret et, öldüğü zaman cenazesinin ardından git." (Müslim, Selam, 5)
ÖLÜNÜN ARKASINDAN NE YAPMALI?
1- TECHİZ, TEKFİN VE TEŞYİ
Vefat eden din kardeşimizin cenaze namazını kılmak ve onu kabre defnetmek farz-ı kifaye, diğer hizmetler ise sünnet ve müstehab kılınmıştır. Şayet bu vazifeler ihmal edilirse, bütün bölge halkı farzı terk etmiş sayılarak günahkar olur.
Rasûlullah Efendimiz, cenazenin techîzine daima ihtimam göstermişler, bu vazifeyi yapan kimselerden de ölüyü güzelce yıkayıp kokulayarak kefenlemelerini istemişlerdir. Bu vazifenin ehemmiyetini ifade sadedinde şöyle buyurmuşlardır:
"Ölüyü yıkayıp da onda gördüğü hoş olmayan halleri gizleyen kimseyi Allah Teala kırk kere bağışlar. Ölüyü kefenleyene ipekten yapılmış Cennet elbiseleri giydirir. Kabir kazıp ölüyü defnedene, bir fakiri kıyamete kadar kalacağı bir eve yerleştirmiş gibi ecir verir." (Hakim, I, 506/1307)
2- BORÇLARINI ÖDEMEK
Müslüman, daima ihsan şuuruyla, yani ilahî kameraların altında bulunduğunun idraki içinde yaşayan ve Cenab-ı Hakk'ın huzuruna borçlu olarak çıkmaya korkan insandır.
Şayet bir kimse, borcunu ödeyemeden ölmüşse, akrabaları o kimsenin vasiyetini yerine getirmeden ve mîrasını taksim etmeden önce, evvela onun bütün borçlarını ödemeye çalışmalıdır. Zira hadîs-i şerîflerde borcu ödenmediği müddetçe şehîdin bile Cennet'e giremeyeceği bildirilmektedir.
Yine bir hadîs-i şerîflerinde Nebiyy-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Mü'minin rûhu, ödeninceye kadar borcuna bağlı kalır." (Tirmizî, Cenaiz, 74. Bkz. İbn-i Mace, Sadakat, 12)
Yani bir nevî mahpustur, değerli makamına gidemez. Ayrıca kurtu-lacak mı yoksa helak mı olacak, bu hususta hüküm verilmez. Bu sebeple endişe içinde bekleyişi devam eder.
3- VASİYETİNİ YERİNE GETİRMEK
Techîz, tekfîn ve borçların ödenmesinden sonra, kalan malın "üçte biri" ile ölen kimsenin vasiyetleri yerine getirilir; geri kalanı ise varislerine taksim edilir.
Nitekim Cennet'le müjdelenen on sahabîden biri olan Sa'd bin Ebî Vakkas (r.a.) şöyle nakletmiştir:
"Veda Haccı yılında (Mekke'de) yakalandığım şiddetli bir hastalık esnasında Rasûlullah (s.a.v.) ziyaretime geldi. O'na:
–Ya Rasûlallah! Gördüğün gibi çok rahatsızım. Ben zengin bir adamım. Bir kızımdan başka mîrasçım da yok. Malımın üçte ikisini sadaka olarak dağıtayım mı? diye sordum.
Hazret-i Peygamber:
–Hayır! dedi.
–Yarısını dağıtayım mı?» dedim. Yine:
–Hayır! dedi.
–Ya üçte birine ne buyurursun, ya Rasûlallah?» diye sordum.
–Üçte birini dağıt! Hatta o bile çok. Mîrasçılarını zengin bırakman, onları muhtaç bırakıp da halka avuç açtırmaktan hayırlıdır. Allah rızasını düşünerek yaptığın harcamalara, hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükafatını alacaksın.» buyurdu. (Buharî, Cenaiz 36, Vesaya 2, Nefekāt 1, Merda 16, Deavat 43, Feraiz 6; Müslim, Vasıyyet, 5)
4- DUA VE İSTİĞFAR
Vefat eden bir Müslüman için ilk dua, onun cenaze namazını kılmaktır.
Fahr-i Kainat Efendimiz: "Hangi Müslümanın cenazesinde Allah'a şirk koşmamış kırk kişi hazır bulunup namazını kılarsa, Allah, onların vefat eden kimse hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder." müjdesini vermişlerdir. (Müslim, Cenaiz, 59)
"Cenaze namazı kıldığınız zaman, ölen kimseye ihlasla dua ediniz!" buyuran Allah Rasûlü Efendimiz, bu hususta da ümmetine en güzel bir örnek teşkil etmiştir. O'nun cenazelerde yaptığı dualara dair birkaç misal zikredecek olursak:
ÖLÜNÜN ARDINDAN YAPILACAK DUALAR
Ebû Abdurrahman Avf bin Malik (r.a.) naklediyor:
"Rasûlullah bir cenaze namazı kıldı. O'nun şöyle dua ettiğini duydum ve ezberledim:
Allah'ım! Onu bağışla, ona rahmet et, onu azap ve sıkıntılardan koru, kusurlarını affet! Cennet'ten nasîbini ihsan et! Gireceği yeri (kabrini) genişlet! Onu suyla, karla ve buzla yıka! Beyaz giysileri kirden (ve pisten) temizler gibi onu günahlarından arındır!.. Onu Cennet'e koy, kabir ve Cehennem azabından koru!»" (Müslim, Cenaiz, 85)
Ebû Hüreyre (r.a.), Rasûlullah Efendimiz'in cenaze namazlarında şöyle dua ettiğini nakletmiştir:
"Allah'ım! Dirilerimizi ve ölülerimizi, küçüklerimizi ve büyüklerimizi, erkeklerimizi ve kadınlarımızı, burada bulunanlarımızı ve bulunmayanlarımızı bağışla! Allah'ım! Bizden hayatta bırakacaklarını İslam üzere yaşat. Öldüreceklerini îman ile öldür. Bizi bu cenazede bulunmanın sevabından mahrum etme ve ondan sonra bizi fitneye düşürme!" (Tirmizî, Cenaiz, 38)
5- SADAKA VE İNFAK
Dua ve istiğfardan sonra ölüye en çok fayda sağlayan şey, onun adına tasadduk ve infakta bulunmaktır.
İbn-i Abbas v anlatıyor:
"Bir kimse Rasûlullah'a gelerek:
–Ya Rasûlallah! Annem vefat etti, üzerinde de bir aylık oruç borcu var, onun adına borcunu ödeyeyim mi? dedi.
Rasûlullah:
–Annenin üzerinde mal borcu olsaydı onun adına ödemez miydin? diye sordular.
–Evet, öderdim! deyince de, Efendimiz:
–Allah'a olan borç, ödenmeye daha layıktır!" buyurdular. (Müslim, Sıyam, 155)
Her geçen gün bünyesi zayıflayan hasta ve yaşlıların tutamadıkları farz oruçları için sağlıklarında fidye ödemeleri veya fidyenin ödenmesini vasiyet etmeleri şarttır. Böyle bir vasiyetin mevcûdiyeti ve terekenin üçte birinin de yeterli olması halinde mîrasçıların bu fidyeyi ödemeleri, dînî bir vecîbedir. Vasiyeti yoksa veya terekenin üçte biri vasiyet için yeterli değilse, mîrasçıların teberrû kabîlinden bunu ödemeleri tavsiye edilmiştir.
6- KUR'ÂN OKUMAK
Kur'an-ı Kerîm okuyup sevabını vefat eden kimselere bağışlamak da onlar adına yapılan iyilik ve hayır cümlesindendir.
Kur'an tilaveti sebebiyle hasıl olacak ilahî rahmetten mevtanın da istifadesi için bilhassa Yasîn-i Şerîf okunması, herkesin bildiği ve tatbik ettiği bir usûldür. Nitekim hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:
"…Yasîn, Kur'an'ın kalbidir. Bir kimse onu Allah'ın rızasını ve ahiret yurdunu talep ederek okursa, muhakkak günahları bağışlanır. Ölülerinize de Yasîn Sûresi'ni okuyunuz." (Ahmed, Müsned, V, 26)
Yine Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Sizden biri vefat ettiğinde onu fazla bekletmeyin! Onu serî bir şekilde kabrine götürün! Kabrinin baş ucunda Fatiha Sûresi ve ayak ucunda da Bakara Sûresi'nin sonu (Âmene'r-Rasûlü) okunsun!" (Taberanî, Mu'cemu'l-Kebîr, XII, 340; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, III, 44; Deylemî, Müsned, I, 284)
7- TAZİYEDE BULUNMAK
Bir yakını vefat eden veya herhangi bir musîbete uğrayan kimselere taziyede bulunmak, yani onları tesellî ederek sabır telkin etmek de mühim bir ictimaî hizmettir.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Bir musîbeti sebebiyle din kardeşine taziyede bulunan mü'mine, Allah Teala kıyamet günü kerem elbiselerinden giydirir (şeref bahşeder)." (İbn-i Mace, Cenaiz, 56)
Âciz yaratılan insanoğlu, bela ve musîbetler karşısında desteğe ve tesellîye muhtaçtır. Dolayısıyla cenaze teşyîi ve taziye gibi hususlar, çok mühim birer İslamî ve insanî vazifedir. Bunları ihmal etmek, bir mü'min için büyük bir vebal ve noksanlık sebebidir.
Ayrıca unutmayalım ki bugün bir kardeşimize çok gördüğümüz ufak bir ziyaret ve tesellîye, yarın kendimiz muhtaç duruma düşebiliriz. Bu sebeple, ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda çevremizde tutunacak bir dal bulmak istiyorsak, bugün din kardeşlerimizin acısını paylaşmaya ve her türlü dertlerine derman olmaya gayret etmeliyiz. Zira gerçek bir din kardeşliği, kardeşinin saadetini paylaşmak kadar, derdini paylaşmaya da gönüllü olma-yı gerekli kılar.