Otuz üç rakamı size neyi çağrıştırıyor diye bir soru sorsam pek çoğunuz tesbihat dersiniz değil mi? Bendeki çağrı da bu yönde… Namaz sonrası otuz üçer kere çektiğimiz “Subhanallah, Elhamdülillah ve Allahuekber” zikirleri.
Özcan Ünlü’nün “Otuzüç Mesel” ismini verdiği ve ilk baskısı 2017 yılında yapılan şiir kitabının ikinci baskısı bu yıl Şubat ayında Çıra Yayınları arasında çıktı. 80 sahifelik kitapta otuz üç parça şiir var ve bu şiirlerin adı yok. Sadece yazı ile “bir, iki, üç… otuzüç” yazılmış.
Kitabın ilk kapağında ormanlık bir yolda yürüyen baba ve oğul silueti varken bu baskıda tamamen beyaz bir zemin üzerinde küçük ve belli belirsiz bir fotoğraf var. Çok dikkatlice bakıldığında fotoğrafta iki kişi görünüyor. Sanırım bu kişiler Özcan Ünlü’nün anne babası olmalı.
Kitabın adı olan “Otuzüç Mesel” yazısının altında “Biz iyiyiz baba, annem iyi” yazılmış.
Bu kapak tarzı ve kitabın isminin altındaki bu not yine hüzünlü şiirler okuyacağımızın işareti adeta. Zira Özcan Ünlü gerçekten hüznün şairi… “İnsan iç acılarının toplamıdır” diyen bir şairden de başka bir tarz beklenemez değil mi?
Kitabın ilk baskısındaki tanıtım yazısında; “Otuz üç Mesel, erken yaşta 'sır'lanan babaya duyulan özlemi söyleyen şiirler. Yatağını bulup akan nehir şiirler. Baba, anne ve aile üzerinden hayatın çizdiklerini, çizip kanattıklarını anlatıyor. Baba hep direnişin, anne hep ümit, hep bizi koruyan evrensel değerlerimizin aynası hem de en berrak aynası. Özcan Ünlü, hatıralar eşliğinde havalandırdığı şiirlerinde Türkiye ve dünyanın son çeyrek asrına da derin notlar düşüyor. Bir nevi muhtasar yakın tarih ile büyümenin acı bilgisini veriyor.”
Bir şiirinde de şöyle demişti şair.
“Babası ölmüş çocuğun
Dişinde biriken baba özlemi.”
İnsanın canı yanınca o acıyı belli etmemek için dişini sıkar ya işte öyle bir şey bu…
Otuzüç Mesel’deki şiirler, şairin dişinde biriken baba özleminin yansımaları ile dolu. Dilerseniz bir göz atalım bu otuz üç meselin ördüğü mısralara...
Birinci meselde anne-baba ve çocuk üçgeninde bir tablo çiziyor şair.
“Neyi kaybettiğini düşün derdi babam bir şey kazandığında” mısraı ile karşılaşıyoruz. Rabbim uzun ömürler versin, babamın kulağıma küpe olan sözleri geliyor aklıma.
“Sabır, şehre sokulan ruhsatsız kömür kamyonu gibi / evet tıpkı onun gibi kapkara ve hırıltılı.”
“Yastığımın çukuruna düşen birkaç damla yaş için /İşte bu diyordum kefareti günlük küçük günahlarımın”
“Neresinden bakarsak bakalım /En çok anneme yakışıyordu ağlamak”
“Başka gülüşler toplardık annemin yanağında/Süzülen bakışından anlardık yorgunluğunu”
Şair bir günlük edasıyla örüyor şiirini diğer mesellerde… Lise yıllarında ilk olarak Silahlı Kuvvetler cıgarasını tanısa da içmediğini amam Bafra içtiğini şöyle anlatır.
“Bafra’ydı payıma düşen o yıllarda/Kısa sürse de nikotinle dostluğum.”
Önceleri koyu bir Fenerli olduğunu sonra da her ne kadar ilk on birini sayamasa da Kara Kartal’lı olduğunu da öğreniyoruz. Ve müzikle ilgisini, bağlama çaldığını, şairliğe nasıl başladığını ve Hatice isminde bir kıza âşık olduğunu da…
“Henüz düşmüştüm susuz havuzuna şiirin/İflah olmazdım, öyle diyorlardı.
Hep bir yerden başlamak isterdim yaşamaya/ama kaçardı ardına düştüğüm gölgeler/ sadece şiirin fısıltısı çağırırdı derin inine.”
Özcan Ünlü’nün şiirlerinde hayata dair çok şey var. O yüzden kendinizle özdeşleştireceğiniz mısralarla karşılaşmanız an meselesidir. Ben de şiir yazmaya ve bağlama çalmaya merak düşürdüğümde en yakınlarım bile “bu artık okumaz, saza söze düştü” demişlerdi. Şükür hem okuduk hemi de yazdık… Yalan dünyadan bezsek de…
Şair de hayatın gerçek yüzüyle tanıştıkça içine kapandığını söylüyor ilerleyen mesellerde.
“Kırılgan ve inleyen bir ses taşıyordum
Dilime yapışan bu sesle söylüyordum bildiklerimi
Yani hep susuyordum”
Baba ve anne sıcaklığıyla yaşadığı yıllarda onların rehberliğinde bir şahsiyet libası giydiğini, bir kimlik edindiğini de anlatıyor.
“Ezanı babam seviyor diye çok sevdim
Onun için ihanet etmedim ondan kalan hiçbir emanete”
Şairin bir baba özlemi yaşadığını biliyoruz ama onun bir de abla özlemi çektiğini de bu mısralardan öğreniyoruz.
“Benim hiç ablam olmadı sokaktan toplayan
Sevgilisine mektup gönderen gizli gizli
Bahşiş veren her selam getirene”
Bu mısralarda gördüğümüz gibi şair her mısraında insani hasletlerini, duygularını perdelemeden, kendisini farklı göstermeye çalışmadan samimi bir şekilde ifade ediyor…
Şair hayata tutunmak için çok çalıştığını şu mısralarda anlatıyor.
“Çok çalıştım yetişmek için hayata
Yürüdüm nasırlı adımlarla bitimsiz yolları”
Diğer mesellerde sanki kaldığı yerden devam ediyor anlatmaya hayat kavgasını.
“Alevden denizlerde yürürdüm
Greve çıkmıştı bütün mavileri içtiğim suların”
Ve bir başkasında:
“Bana çıkıyor terk edilmiş yollar
Acıları bana dönük bütün yenilgilerin”
Şair bir şirinde de:
“Siz hiç iyi huylu ölümler tanıdınız mı?” diye soruyor. Zira “Babam benim kederli bir türkü gibi/Akıl dağımın tepelerini tutmuş kartalım” dediği babasını kaybetmenin hüznü ona bu soruyu sorduruyor. “Hiçbir ihtilal güzel değil her babanın ölümü ihtilal oysa” diyen şair ekliyor final yerine…. “Unutma ölüm en keskin gerçeğidir Allah’ın”
“Öldün baba şimdi anladım büyüdüğümü”
Evet insanın babası ölünce büyüdüğünü anlıyor. Zira baba ailenin direği ve o gidince onun yükü sizin omzunuza biniyor. Yaşınız kaç olursa olsun. İster on yaşında olun ister elli… Elbette bu duyguyu yaşayanlar bilir tıpkı Özcan Ünlü gibi…
Rahmet diliyorum şairin babasına ve tüm geçmişlerimize…