Diğer

Papa ve Paralel Yapı

0

Papa Franciscus'un Türkiye ziyareti devam ederken ziyaretin olumlu yanları olduğu kadar eleştirel yanları da her zaman ki gibi eksik kalmadı.

Öncelikle Papa'nın elini hürmetle sıkan ve ondan nasihat alan Fethullah Gülen'i hatırlamamak bu ziyaretin şekil ve içeriğini görmezden gelmektir. Gülen'in aksine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Devletin güç ve kudretini, Müslümanların onur ve şerefini" en güzel şekilde temsil etmişlerdir. Papa'nın elini misafir ağırlama bağlamında sıkan Erdoğan, "Müslüman aleminde yapılan kıyımlara ve darbelere seyirci kaldığı için Vatikan'ın yanlış yaptığı"nı vurgulamıştır.

Bu iki ziyareti karşılaştırma bağlamında Gülen'in 1998 yılında Papa 2. Jean Poul'u ziyaret etmesini o günkü Zaman Gazetesi'nde yer aldığı şekliyle hatırlayalım. Gazete ziyareti, "Fethullah Gülen Hocaefendi, İslam ve Hıristiyan dünyasını temsilen "Dinler Arası Diyalog" çerçevesinde Papa 2.Jean Paul ile yarım saat görüştü" cümleleriyle veriyordu.

"İslam dinini temsilen Gülen" ifadesi dikkat çekiciydi. "Üç kişi yolculuğa çıktığında, içlerinden birini başkan seçsinler" hadisince başkanlık tayinini, yolculukta bile tavsiye eden bir dinin "hangi müntesipleri, ne zaman" Gülen'i aralarında İslam'ın temsilcisi seçmiş olabilirdi ve "neden bu seçimden Gülen cemaati dışındaki Müslümanlar" habersizdi?

O günkü Aksiyon dergisi Gülen'in Papa karşısındaki tutumunun Vatikan çevrelerince, "Papa eğer birisiyle görüşmeyi kabul ediyorsa onu çok önemsiyor demektir. Hele de yalnız görüşmeyi kabul etmişse Papa nezdinde bu çok daha önemlidir" şeklinde yer almıştı. Bu görüş, Vatikan tarafından Gülen'in İslam dinini temsilen değil, Vatikan'ın çıkarlarına uygun bir şekilde hareket edeceğine inanılan bir kimse olduğunun en güzel ifadesiydi.

Görüşmenin içeriği ise Gülen'in dile getirdiği kadarıyla "Evrensel dünya barışına katkı" idi. Gülen bu amaçla dört mektup hazırlar ve Viyana Kardinali'ne, Dalay Lama'ya ve Müslümanlara sempati ile bakan Avusturya'daki Melekler Harekatı mensuplarına ve Papa'ya gönderir. Ve bu mektuplarının akabinde ise Papa ile görüşme süreci başlar.

Gülen'in Papa ile görüşmesinin ve yazdığı mektupların "temsil, içerik, şekil ve sonuç" yönünden sakıncaları zamanla daha iyi anlaşıldı ve eleştirileri de beraberinde getirdi.

Gülen'in temsil noktasında kendisini "İslam'ın temsilcisi" olarak lanse etmesi haddi aşmak, ümmete saygısızlık, ümmetin alimlerini takmama ve bulduğu boş ortamı değerlendirme yönüyle tam bir fırsatçılıktı. Kendisini "alim" sıfatıyla tanıtması da ayrı bir hataydı. Oysa Gülen'in eserleri ve konuşmalarında ilmi dayanağı olmayan hurafi yaklaşımlar onun alimden öte belki İslam sempatizanı olduğunu göstermektedir.

Kur'an'da "alim", "Kur'an'ı bilme ve yaşama, Kur'an'i bakma yeteneği kazanma" olarak bir insanda Allah'ın vasfettiği ve övdüğü bir özelliktir. Ümmetten ayrı düşmek ve ümmetten habersiz davranmak, Kur'an'i anlamdaki bir alim'in ahlakı olamaz. Ve alim'lik bir kimsenin sözlerine şuursuzca uyan kuru bir kalabalık ile İslam'a ayrılan zaman dilimiyle de kazanılamaz.

İçerik yönüyle seçtiği "barış" imgesi tam bir komedi idi. Müslümanlar o esnada Afrika, Irak, Afganistan, Çeçenistan ve Filistin'de Hıristiyan-Yahudi; Doğu Türkistan da ise Komünist Çin ile birlikte Budistlerin zulmünü yaşıyordu. Zulme uğrayanlar adına zalimler ile barış görüşmeleri yapma komedisi…

Gülen'in bu görüşmesi Kuzu'nun Kurd'a "Gel bundan sonra dostluk anlaşması yapalım. Sen beni yeme! Gel birlikte ot yiyelim" demesine benziyordu.

Muharip durumda olmayan Gülen'in oturduğu yerde, muharip durumda olan ve öldürülenlerce bir araya bile gelme imkanı yokken onlar adına konuşması en büyük bahtsızlıktı. Ünlü Çeçen Komutan Şamil Basayev'in mücadelesi ortada iken Gülen'in barış içerikli fikirleri, görüşmeleri ve görüşmenin şekli Basayev'e sorulsaydı acaba ne tepki verirdi?

Şekil yönüyle Gülen'in Papa karşısındaki acziyetini, cemaatin ehli küfür karşısındaki hürmetkar ve çekimser, Müslümanlara karşı şedid duruşu nedeniyle gündeme bile almaya gerek yok!

Gülen'in görüşme şekli hatalar zinciri ile dolu idi. Ama hangi ölçüye göre hata denilebilecek bir ölçüye dahi sahip değiliz. Diplomatik yönden değerlendirseniz, ortada yapılan görüşme devlet adına değil. Müslümanların temsilcisi diyeceksiniz, ortada kendisini seçen Müslümanlar yok. Muharip komutan diyeceksiniz her iki taraf muharip değil…

Geriye kalıyor sadece Abdurrahman Çelebilik ki zaten Gülen cemaatinin baştan beri yaptığı da tam bir Çelebilik. Bu durumda ne diyelim. Keçiler utansın!

Sonuç olarak, bu barış görüşmeleri(!) sonrasında Müslüman kanı eskisinden daha fazla akıtılmaya başlandı. Gülen cemaati, anlaşma gereğince Müslümanlara karşı her tür İslam karşıtı oluşumun yanında saf tuttu. Amerika'nın yanında durmanın her zaman için galibiyet anlamına geleceğini cemaate ait ses kayıtlarıyla deklere etti.

Cemaat bunları yaparken tabi ki bıraktığı gayri İslami izden habersizdi. "Çok Muhterem Âlimimiz Gülen, Kur'an'da Galibiyet, Allah'a ve ona yaslananlara ait, galibiyetin şekil ve şartlarının Kur'an'da ne şekilde yer aldığını dahi göremeyecek kadar cahildi. Müntesipleri ise Gülen'i ikaz etme salahiyetinden mahrum, itiraz etme özelliği müntesip programına yüklenmeyen kuru bir kalabalık" olduğu 17 Aralık sonrası tutumlarıyla bariz bir şekilde ortaya çıkacaktı.