Lyotard'ın "Postmodern Durum" isimli eseri, postmodernlik konusunda erken dönem çalışmasıdır. Gerçekte bu çalışma postmodernliğin teorisinden bahsetmekten ziyade, bilgideki dönüşümü ve bunun gerçeklikle ilintisini anlatmaktadır. Özellikle Batı'da sermaye, üniversite ve bilgi arasındaki ilişkileri anlatan bölümü gerçekten önemli.
Bugün geldiğimiz noktada yapay zeka, bilgi anlayışında dönüşüm şüphesiz uzun bir sürecin ürünü. Öncelikle vahyi bilginin statüsünün düşürülmesi sonucu dünyevi sınırlamalarla karşılaşan bilginin hakikat ile tekabüliyeti sorunu ortadan kaldırıldı. Dolayısıyla bilginin hakikate tekabüliyetinden ziyade, teori ile uygunluğu arandı. Bu uygunluk büyük oranda eşya ile insan arasındaki ilişkilerin pragmatik ve işlevsel boyutlarına vurgu yapmaktaydı.
Postmodern duruma ulaşıldığında, zaten hakikat fikri ortadan kalktığı için anlıksal çözümler devrede. Dolayısıyla "doğruluk" ve "yanlışlık" kategorileri üzerinden konuşmak hepten imkansızlaştı. Doğrusu bu imkanı Descartes'tan başlayan ve Kant'la derinleşen sübjektivite sağlamaktaydı. Postmodernlik onu mantıklı sonuçlarına ulaştırdı ve nihayetinde her bir insanın öznel bir varlık olarak hem kendinden başlaması hem de düşüncesini kendi sınırları içinde mutlaklaştırmasını birlikte getirdi.
Gelinen noktayı belki birçok kimseler insana özgürlük imkanı açmak olarak değerlendirebilirler. Doğrusu bir özgürlük imkanı açtı; fakat dünya sisteminin sınırları içerisinde bir özgürlük. Burada oluşan bir problem hala görülmüyor ya da gösterilmiyor. Kanaatimce insanların özgür oldukları sanısına zarar vermemek adına bunlar yapılıyor.
Sorunu Lyotard'ın söylediklerinden başlatarak ele alalım; Batı'da ve özellikle Amerika'da üniversiteler ile sermayenin (aslında yüksek düzeyde sermayedarların ki, küresel çağda bunlar büyük sermayeyi oluşturuyorlar) çalışma biçimlerine dikkat çekilmektedir. Sermaye özellikle sosyal bilimler alanında bir takım çalışmalar için fonlar aktararak buradaki çalışmaların koşullarını belirlemekte ve çoğu zaman istenilen sonuçları almaktadır. Özellikle Batı'da üniversitelerin onayından geçen bir sonuç, nihayetinde sermayenin parasını ödediği bir hakikat haline gelmektedir. Öte yandan bilgisayarın (0/1) diline aktarılan bu "hakikat!"ler, artık makinaların optimal tercihleri olarak karşı çıkılmaz hale gelmektedir. Özellikle içinde bulunduğumuz zamanda daha çok konuştuğumuz yapay zeka meselesi bilhassa bu durumla ilintilidir.
Tüm bunlar başlıkta belirttiğimiz "parayı ver, hakikati belirle" mottosunu haklı çıkaran bir süreç içerisinde gerçekleşmektedir. Mesele tabii ki sadece Batı'daki üniversiteler ile ilintili değildir. Esas önemli olan sermayenin hiçbir özgürlük alanı bırakmayacak derecede hakikati belirliyor olması ve insanın da bu kuşatılmışlıktan çıkmamasıdır. Kuşatılmışlık, daha çok medya üzerinden gerçekleşmektedir. Zira iletişim ağlarına, reklam sektörüne vb. tüm alanlara hakimiyeti olan sermaye, çok kolaylıkla bunların hepsini bir propagandaya çevirmektedir.
Bu işleyen sistem kendisine olabildiğince esnek sınırlar belirlemiştir. Bu esnek sınırlar içerisinde insanları tutarak, bu sınırlar içinde kişiye özgür olduğu duygusunu vermektedir. Zaten bir şekilde büyülendirilmiş bu hayata insanlar can-ı gönülden katılmakta; ancak sonuçlarını daha geç görmektedirler.
Postmodernlik kesinsizlik nedeniyle yanyanalık esasını getirmiştir. Bunun anlamı, hiç kimsenin bir diğerini icbar edecek kesin bilgiye sahip olmaması sebebiyle eşitlenmiş olduğu şeklindeki önermedir. Fakat arada gösterilmeyen şey, herkes için geçerli olan bir önermenin olmadığını farz ettikten sonra, bu yanyanalıkların hala eşit olduğunu iddia etmesidir. Zira gerçekte olan şey; sermayenin hakikati dikte etmesi, belirsizlik varmış gibi yaparak belirlediği hakikat için credo beklemesidir.