Pekâlâ, ben nasıl evleneceğim şimdi?

Yazının başlığındaki ben, ben değilim. Evvela onu bir vuzuha kavuşturayım hele. Modernizmin dişlileri arasında sıkışıp kalmış Anadolu çocuklarının, konformizmin kucağında düştüğü bataklıktan habersiz yol yürüyen Türk evlatların ve de "Hak ne der!" demeyi çoktan kulak arkası edip "Halk ne der?" ile yaşar hale gelmiş Müslüman neslin sesidir o [ben...] Ya değilse hamdolsun üç çocuk babası, bir kadın kocası mutlu mesut bir ev hayatı olan bir ademim ben.

Derdim başka bambaşka benim. Benden ziyade derdini kimi içine gömmüş, kimi de adeta derdini yoldan geçenlerin ayakları altında ezilmekten kurtarmanın telaşında yutkunarak ömür tüketen zavallıların derdidir bu mesele. Yüreklerimizden çekip attığımız insafın, şükrün, tevazunun, yardımlaşmanın, kadirşinaslığın, diğerkamlığın yerini gösterişle, şaşa ile, debdebe ve şatafat ile kirlettiğimiz yaşantılarımızdır mesele.

Hangi birini yazayım, hangi birini dillendireyim ki cancağızım. Mevlana misali gönlüm dilime dargın; dilim gönlüme. Ne aklımın erdiğine dilim varıyor ne de dilimin diyeceğine ermiyor aklım. Rahmetli Neşet Baba'nın dediğinden farksız hale geldi hislerim. Hani diyor ya "Gönlüm ataşlara yandı gidiyor/ Ömrüm boş hayale kandı gidiyor" diye. Sahi bu gidiş nereye. Nereye bu yapmacık hayatların sahteliğe düşen, uzadıkça uzayan gölgelerinde kanışımız, kendimizi kandırışımız.

Şu evlilikler diyorum...

Matruşkadan farksız hale gelmiş gönül ilişkilerimiz. Yazboz tahtasında yaşanası bir istatistikten ibaret aşklarımız. Helal süt emmiş neye denirdi, kime denirdi acep unuttum ya da bilmiyorum ben. Evinden sokağına varana dek mahremiyet ırmağında el yüz yumaya utananların torunları kirlenen sosyal medya ırmaklarda arsızca çimer olmuş şimdi. Sahi neydi görücü usulü evlenmenin manası. Hele nasıldı söz verip sözlenmenin, namusuyla yavuklusuna eş olacağı günü beklemenin tarifi.

Hangi Allah'ın emridir ki bu istenmeyen adetleri yakamıza yapıştıran ecnebi çeşnili flörtler, tanışmalar, buluşmalar, kız istemeler, söz de ilan-ı aşklar, evlilik teklifleri. Sahi hangi Peygamberin kavlidir insanlık üzere evlilik denen bir birlikteliğe adım atmazdan evvel insanlığından çıkmışçasına karı koca misali beraber yaşantılar. Hangi ecdadın geleneğinde ve de göreneğinde yazar helali olmadan helaline namahrem elini fütursuzca sürmenin, sürdürme- nin iyi yahut güzel olduğu.

Ya baştan sona varana dek görkemli düğün merasimlerine ne demeli acep. Alımdan ve çalımdan öteye gitmeyen uğraşların, organizasyonların bereketsizliğiyle son bulan törenler. Salonundan, orkestrasına; pahalı gelinliğinden; albenili davetiyesine; fotoğrafçısından şekercisine israf yarışında bir birimizi çiğnediğimiz acınacak hallerimiz. Spot ışıklarının irkintisinde bir masaya doluşup da adeta diken üstünde oturan bir birine yabancı davetliler, takma suratlarıyla vakit dolduran kalabalıklar.

Bütün bunlar neyse de ederi yıllara bölünerek can dişe takılarak ödenmek zorunda kalan masrafların ertesinde daha eşya, mal mülk, salon derdine başlamadan biten evlilikler. Bunca gösterişin üzerinden daha beş yıl geçmeden her dördünden birisi boşanmayla sonuçlanan evlilikler. Ve yarı yolda kalmış evliliklerde yarı yolda bırakılan sözde ailesi olan/oysa ailesiz büyüyen, hep bir yanı eksik kalan on binlerce masum çocuk ve o çocukların feryadıdır gökleri saran.

"Pekala, söyle bana şimdiden sonra babamın eski karısı bileceğim belki de anne... De hele bana annemin eski kocası diye anacağım ya da baba... Emdiğim sütü burnumdan getirdiniz ya. Sahi siz helal süt emmiş değil miydiniz yoksa. Bir de ben helal süt emmiş biri miyim sorarlarsa. Benim evlenecek olduğum kişi de sizin gibi helal süt emmiş midir acaba?" Şimdi ben hangi cesaretle, hangi parayla, hangi sıfatla, hangi yüzle, hangi ailenin gölgesinde nasıl evleneceğim, ne diye evleneceğim şimdi?