Miraç göğe yükselmek demektir. Peygamber Efendimizin Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya götürülmesi Miraç olarak nitelendirilir. Peki Peygamberimiz Miraç'ta Allah'ı gördü mü? işte detaylar...
PEYGAMBERİMİZ MİRAÇ'TA ALLAH'I GÖRDÜ MÜ?
Allah Teala, Miraç'ı, Kur'an-ı Kerîm'de şöyle beyan buyurur:
"İnmekte olan yıldıza and olsun." (en-Necm, 1)
Sûre'nin bu şekilde bir kasemle başlaması, ihtiva ettiği hakîkate karşı münkirler tarafından yapılabilecek îtirazlar sebebiyle Mîrac'ın hakkaniyetini vurgulamak içindir. Nitekim bu husus, kasemin ardından gelen ayet-i kerîmelerle de şöyle te'yîd edilmektedir:
"Sahibiniz (Muhammed Mustafa) sapmadı ve batıla inanmadı. O, arzûsuna göre de konuşmamaktadır. O'nun konuşması vahiyden başka bir şey değildir. Çünkü (bildirdiklerini) O'na güçlü, kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (olan Cebraîl, Rabbinin emri üzere) öğretti. Sonra en yüksek ufukta (Sidretü'l-Münteha'da) iken asıl şekliyle istiva etti (doğruldu)." (en-Necm, 2-7)
Âyette geçen "istiva" ifadesi, kaplama, kuşatma ve doğrulma manalarına gelir. Müfessirlerin ekserisi, istiva kelimesinin failinin Cebraîl -aleyhisselam- olduğunu beyan etmekle birlikte, tercîhen onu Hz. Peygamber'e izafe ederler. Bu durumda istiva, Allah Resûlü'nün kadr ü kıymetinin, rütbe ve makamının yüksekliğini ifade etmektedir. Yani Allah Resûlü, önce en yüksek ufukta doğruldu:
"Sonra yaklaştı ve tedellî etti." (en-Necm, 8) Yani, Varlık Nûru, ilahî cezbenin eseri olarak yukarıya çekildi. Bulunduğu yer ve makamdan daha yukarı çıkarıldı. Böylece Hz. Peygamber, Miraç'ta en yüksek ufukta yalnız istiva ile kalmayıp Allah'a doğru yaklaştı. Ardından ilahî cezbenin tesiri arttı, arttı, arttı ve Hz. Peygamber, bir anda en yüksek ufkun ötelerine geçiverdi:
"(Muhammed Mustafa ile Rabbinin) araları, iki yay arası kadar, ya da daha yakın oldu." (en-Necm, 9)
Âyet-i kerîmedeki:
قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنَى
"İki yay arası veya daha az mesafe" ifadesi, beşeriyet üstü bir gerçeğin beşer idrakine sığdırılabilmesi için kullanılmış bir teşbîh ifadesidir. Şöyle ki:
İslam'dan evvel Araplar, bir ittifak kurmak üzere antlaşacakları zaman iki yay çıkarır, birini diğerinin üzerine koyarak ikisinin "kāb"ını (yayın, kabza ile kiriş kısmı olan iki köşe aralığını) birleştirirler, sonra da ikisini beraber çekip onlarla bir ok atarlardı. Bu, onlardan birinin razı olacağı şeye diğerlerinin de razı olacağını, birisini gazaplandıran şeyin diğerlerini de gazaplandıracağını ifade eden bir beraberlik ve bütünlük antlaşmasıydı.
Buna göre "kābe kavseyn", hem maddî hem de manevî yakınlığı ihtiva eden ve beşer idrakini aşan ulvî bir hakîkattir. Yani Hz. Muhammed (s.a.v.) bu noktada Rabbine o kadar yaklaştı ki, bütün vasıtalar kaldırıldı ve doğrudan doğruya:
"Allah o anda kuluna vahyini bildirdi." (en-Necm, 10)