“Pi” Sayısı

Aslında her şey, KIRK SENE evvel başladı. İran devrimi gerçekleşmiş, 10 yıl sürecek Irak-İran savaşının temelleri atılmıştı. Ardından ABD'nin Irak müdahalesini izledik hepimiz. İlk aşamasına 1990, ikinci aşamasına da 2003'de şahit olduğumuz müdahale, Saddam'ın devrilmesiyle noktalandı. Artık bölgede her gün bombalar patlıyor, etnik çatışmaların önü bir türlü alınamıyordu. Öyle ki tam "taşlar yerine oturacak" dediğimiz bir demde, Arap Baharı'nın bir kabus gibi çöktüğünü gördük. Sonraları gazetelerden Kaddafi'nin linç edildiğini, diğer tarafta da Mısır'ın Sisi yönetimine geçtiğini okuduk. Lakin SURİYE'DE YAŞANANLAR, hepsini gölgede bırakacak bir trajediye dönüştü.

Bu silsilenin SON EVRESİ ise, kendini D. Akdeniz' de gösterdi malumunuz. Nitekim 40'tan fazla ülkenin buraya üşüşmesi, kafalardaki SİS PERDESİNİ dağıtmaya yetiyordu. Yani Irak, Libya, Mısır, Suriye… vb. ülkelerde olanlar, D. Akdeniz'deki DERİN MÜCADELENİN bir nevi yansımasından ibaretti. Anlayacağınız Ortadoğu'da yaşanan kanlı tarihin, petrol ile alakalı olduğunu neredeyse çocuklar bile biliyordu. Mesele, yukarıdaki özetlemeden de idrak edileceği üzere, petrolün sahiplenilmesi ve dolaşımıyla yakından ilişkiliydi.

Buraya kadar yazdıklarımızı, uzmanların yorumlarından zaten çoğumuz aşinayız esasında. Ama fotoğrafın içerisinde öyle KRİTİK BİR HUSUS daha var ki, bunu düşünmeden analiz yaparsak eksik kalacaktır. Peki, bu kritik husus nedir derseniz…? Enerji kaynakları üzerindeki tahakküm kavgasına İLAVETEN, söz konusu kaynakların, hangi para birimiyle alınıp satılacağını cevap olarak verebiliriz. Mesela Saddam ve Kaddafi'nin, petrol ticaretini Dolar yerine Euro ile yapmaya karar vermesi; akabinde ise başına gelenlerde, bunun etkisi kesinlikle yadsınamaz. Tabi aynı yoldan giden İran ve Venezuela'nın, benzer bir reaksiyonla karşılaşması da…

Hal böyleyken S-400'lerin Türkiye'den ziyade dünya gündemine oturmasını, AKDENİZ BAĞLAMINDA değerlendirmezsek hata yapmış oluruz. Yoksa küresel medyanın; S-400'lerin pek çok operasyonu kısıtlayacağından dem vurup, "Ortadoğu hava sahasında yeni bir düzen yaratacak" haberleri fazla söze hacet bırakmıyor. Bu açıdan gelişmelerin, Türkiye'nin EKSEN KAYMASINA yorulması da gerçekten manidar… Acaba ortaya atılan bu tez, ne derecede doğrudur diye sorarsanız? O zaman yapılan yorumları biraz ABARTILI bulduğumu hemen söylemek isterim. Çünkü Türkiye'nin son dönem rotada değişiklik yapması, bence tek bir odağa bağımlılıktan çok; esnek, değişken ve çeşitlendirici bir siyaset tarzını benimsediğini gözler önüne seriyor.

Hülasa KIRK YILIK DÜĞÜMÜN çözüleceği Doğu Akdeniz, asırlara yön verecek bir denklemin "Pİ" SAYISI konumundadır demek mümkündür. Kaldı ki Doların serencamı, enerji hakimiyeti ve iletim güzergahları bakımından D.Akdeniz'in önemi tartışılmaz. Bu yüzden Türkiye; bölgedeki jeopolitik ve jeostratejik kıymeti bir yana, Akdeniz'de 55 bin 500 km.lik bir alanda hakkı bulunduğundan dolayı, denklemin bir unsuru haline geliyor. Yani dostluğunun, paha biçilmez kapılar açacağı ayan beyan ortada.

Belki de Trump'un topu taca atarak, YAPTIRIMLARA KARŞI OLDUĞU GİBİ BİR HAVA ESTİRMESİ bundan sebeptir. Fakat Trump, Cumhuriyetçi ve Demokrat Senatörlerin baskılarına, ne kadar dayanabilecek orası da muamma… Örneğin Trump dayanır, Amerikan Kongresi buna rağmen bir yaptırım kararı alırsa, ABD Başkanının VETO ETME yetkisi mevcut. Elbette yasalar, vetonun Kongre tarafından çoğunluk sağlanarak, tekrar geri çevrilmesine de imkan veriyor. Ama Kongrenin, yasanın çıkmasından sonra tatile girmesi durumunda, veto kararının geri çevrilemeyeceği de kulislerde konuşulmuyor değil.

Sonuçta ne olur, ne biter şimdilik bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey; böylesine kritik bir dönemde, en azından MİLLİ MESELELERDE sağlanacak BİRLİK ve BÜTÜNLÜK resminin ne denli elzem olduğudur. O cihetle Sn. Cumhurbaşkanı, Sn. Bahçeli ve Sn. Kılıçdaroğlu'nun, özellikle bu konular hakkındaki yakın söylemlerini önemsiyorum. Zira Türkiye'nin, dış politikada izlediği DENGEYİ, içeride de tanzim etmesi, başarının mimarı olacaktır.

Vesselam…