Saffat sûresinde Allah'ın birliği, ahiret hayatının gerçekliği, o hayatta neler olacağı, inkarcıların ahiretteki pişmanlıkları ve birbirlerini suçlamaları. Kuran-ı Kerimin 37. suresi olan Saffat Suresi 182 ayet olarak indirilmiştir. Saffat Suresinin nazil olduğu yer olarak Mekke bilinir. Sure ismini ilk ayetinden alır. 'Saffat' kelimesi 'sıra sıra duranlar' anlamına gelmektedir. Göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunanların rabbi tek Allah'tır. Yüce Allah'ın varlığını,birliğini ve kudretini anlatan bir suredir. Saffat suresinin okunuşu ve anlamı? Surenin nerede ve ne zaman indirildiği? Bu soruların cevapları haberimizde. Detaylar için haberimizi okuyabilirsiniz.
Mekke döneminde inmiştir. 182 ayettir. Sure, adını ilk ayette geçen "es-Saffat" kelimesinden almıştır. Saffat, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demektir. Surede başlıca, meleklerden, cinlerden, kıyamet ve ahiret olaylarından söz edilmekte; Nuh, İbrahim, İsmail, İshak, Musa, Harun, İlyas ve Yunus Peygamberlerin kıssalarına yer verilmektedir.
Surenin temel konuları
Yüce Allah'ın varlığının, birliğinin ve kudretinin delilleri,
İnkarcı müşriklerin batıl inançları, ahiretteki acıklı durumları,
Müminlerin kavuşacakları sayısız nimetler,
İnsanın yaratılış evreleri,
Geçmiş toplumlara gönderilen bazı peygamberlerin kıssaları,
Cennet ve cehennem tasvirleri,
Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Musa, Hz. İlyas, Hz. Lut ve Hz. Yunus'ın kıssalarından ibretlik bölümler.
Saffat Suresinin meali
Bismillahirrahmanirrahim
Mekke döneminde inmiştir. 182 ayettir. Sûre, adını ilk ayette geçen
1, 2, 3, 4. Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah'ın kelamını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilahınız gerçekten bir tek ilahtır.
5. O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir.
6. Biz en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.
7. Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk.
8, 9. Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.
10. Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).
11. (Ey Muhammed!) Şimdi sen onlara sor: "Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız diğer şeyleri yaratmak mı? Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.
12. Hayır, sen (onların haline) şaştın onlar ise alay ediyorlar.
13. Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar.
14. Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.
15. (Dediler ki:) "Bu bir büyüden başka bir şey değildir."
16. "Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı, biz mi tekrar diriltileceğiz?"
17. "Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?"
18. De ki: "Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz)."
19. O ancak şiddetli bir sesten ibarettir. Bir de bakarsın ki onlar (diriltilmiş hazır) beklemektedirler.
20. Şöyle diyecekler: "Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür."
21. Onlara, "İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür" denilir.
22, 23, 24. Allah meleklere şöyle emreder: "Zulmedenleri, eşlerini ve Allah'ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.
25. Onlara, "Ne diye yardımlaşmıyorsunuz?" denir.
26. Hayır, onlar bugün teslim olmuş kimselerdir.
27. Birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler).
28. Şöyle derler: "Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz."
29. Diğerleri de onlara şöyle derler: "Hayır, siz zaten mü'min kimseler değildiniz."
30. "Bizim, sizin üzerinizde hiçbir hakimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz."
31. "Artık Rabbimizin sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız."
32. "Evet, biz sizi saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik."
33. Artık onlar o gün azapta ortaktırlar
34. İşte biz suçlulara böyle yaparız.
35. Çünkü onlar, kendilerine, "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur" denildiği zaman inanmayıp büyüklük taslıyorlardı.
36. "Biz, deli bir şair için ilahlarımızı mı terk edeceğiz?" diyorlardı.
37. Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmiş, (önceki) peygamberleri de tasdik etmiştir.
38. Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız.
39. Siz ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız.
40. Ancak Allah'ın halis kulları başka.
41, 42. İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.
43. Onlar Naim cennetlerindedirler.
44. Koltuklar üzerinde karşılıklı olarak otururlar.
45, 46. Onların etrafında cennet pınarından doldurulmuş, berrak ve içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır.
47. Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar.
48. Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır.
49. Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır.
50. Derken birbirlerine yönelip sorarlar.
51. İçlerinden biri der ki: "Benim bir arkadaşım vardı."
52. "Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin?" derdi.
53. "Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı, biz mi hesaba çekileceğiz?"
54. Konuşan o kimse yanındakilere, "Bakar mısınız, hali ne oldu?" der.
55. Kendisi de bakar ve onu cehennemin ortasında görür.
56. Ona şöyle der: "Allah'a andolsun, neredeyse beni de helak edecektin."
57. "Rabbimin nimeti olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum."
58, 59. "Nasıl, ilk ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz? Bize azap edilmeyecek miymiş?"
60. Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir başarıdır.
61. Çalışanlar böylesi için çalışsınlar!
62. Ziyafet olarak bu mu daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
63. Şüphesiz biz onu zalimler için bir imtihan aracı kıldık.
64. O, cehennemin dibinde biten bir ağaçtır.
65. Onun meyveleri sanki şeytanların kafalarıdır.
66. Cehennemlikler ondan yiyecekler ve onunla karınlarını dolduracaklardır.
67. Sonra onlar için bunun üstüne kaynar sudan karışık bir içecek vardır.
68. Sonra onların dönüşleri mutlaka cehennemedir.
69. Çünkü onlar babalarını sapık kimseler olarak buldular.
70. Kendileri de onların izinden koşa koşa gitmektedirler.
71. Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
72. Andolsun, biz onlara da uyarıcılar göndermiştik.
73. Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu!
74. Ancak Allah'ın ihlaslı kulları başka.
75. Andolsun, Nûh bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz!
76. Onu ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
77. Onun neslini yeryüzünde kalanlar kıldık.
78. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.
79. Âlemler içinde Nûh'a selam olsun!
80. İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
81. Çünkü o, bizim mü'min kullarımızdandı.
82. Sonra biz, diğerlerini suda boğduk.
83. Şüphesiz İbrahim de onun taraftarlarından idi.
84. Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti
85. Hani babasına ve kavmine şöyle demişti: "Siz neye tapıyorsunuz?"
86. "Allah'ı bırakıp da bir takım uydurma ilahlar mı istiyorsunuz?"
87. "O halde Âlemlerin Rabbi hakkında görüşünüz nedir?"
88, 89. İbrahim yıldızlara baktı ve "Ben hastayım" dedi.
90. Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.
91. İbrahim onların putlarının tarafına gizlice gitti ve şöyle dedi: "Yemez misiniz?"
92. "Ne diye konuşmuyorsunuz?"
93. Derken üzerlerine yürüyüp onlara güçlü bir darbe indirdi.
94. Kavmi (telaş içinde) koşarak ona doğru geldi.
95. İbrahim şöyle dedi: "Yonttuğunuz putlara mı tapıyorsunuz?"
96. "Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır."
97. Kavmi, "Onun için bir bina yapın, (içinde ateş yakın) ve onu ateşe atın" dedi.
98. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak kimseler kıldık.
99. İbrahim şöyle dedi: "Ben Rabbime (onun emrettiği yere) gideceğim. O bana yol gösterecektir."
100. "Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla."
101. Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik.
102. Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, "Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?" dedi. O da, "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.
103, 104. Nihayet her ikisi de (Allah'ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: "Ey İbrahim!"
105. "Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız."
106. "Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır."
107. Biz, (İbrahim'e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail'i) kurtardık.
108. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.
109. İbrahim'e selam olsun.
110. İyilik yapanları işte böyle mükafatlandırırız.
111. Çünkü o mü'min kullarımızdandı.
112. Biz onu salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik.
113. Onu da İshak'ı da uğurlu kıldık. Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de.
114. Andolsun, biz Mûsa'ya ve Harûn'a da lütufta bulunduk.
115. Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
116. Onlara yardım ettik de onlar galip gelenler oldular.
117. Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik.
118. Onları doğru yola ilettik.
119. Sonradan gelenler arasında onlara güzel birer ad bıraktık.
120. Mûsa'ya ve Harûn'a selam olsun.
121. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
122. Çünkü onlar mü'min kullarımızdan idiler.
123. Şüphesiz İlyas da peygamberlerden idi.
124. Hani kavmine şöyle demişti: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"
125, 126. "Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah'ı bırakarak "Ba'l'e mi tapıyorsunuz?"
127. Onu yalanladılar. Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir.
128. Ancak Allah'ın ihlaslı kulları başka.
129. Sonradan gelenler içerisinde ona güzel bir ad bıraktık.
130. İlyas'a selam olsun
131. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız
132. Çünkü o bizim mü'min kullarımızdandı.
133. Şüphesiz Lût da peygamberlerdendi.
134, 135. Hani biz onu ve geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın (kafir olan eşi) dışında bütün ailesini kurtarmıştık.
136. Sonra da diğerlerini yok ettik.
137, 138. Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hala düşünmeyecek misiniz?
139. Şüphesiz Yûnus da peygamberlerdendi.
140. Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti.
141. Gemidekilerle kur'a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu.
142. Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu.
143, 144. Eğer o, Allah'ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.
145. Derken biz onu hasta bir halde sahile attık.
146. Üzerine geniş yapraklı bir ağaç bitirdik.
147. Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik.
148. Nihayet onlar iman ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.
149. Ey Muhammed! Onlara sor: Kız çocukları Rabbinin de, erkek çocukları onların mı?
150. Yoksa biz melekleri dişi olarak yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış?
151, 152. İyi bilin ki onlar kendi uydurmaları olarak, "Allah çocuk sahibi oldu" diyorlar. Onlar elbette yalan söylüyorlar.
153. Yoksa Allah kızları erkeklere tercih mi etti?
154. Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz!
155. Hiç düşünmüyor musunuz?
156. Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?
157. Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı!
158. Allah ile cinler arasında da nesep bağı kurdular. Oysa cinler de kendilerinin Allah'ın huzuruna getirileceklerini bilirler.
159. Allah onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.
160. Ancak Allah'ın ihlaslı kulları bunlar gibi değildir.
161, 162, 163. (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah'ın yolundan saptırabilirsiniz.
164. (Melekler derler ki:) "Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır."
165. "Şüphesiz biz (orada) saf duranlarız."
166. "Şüphesiz biz (Allah'ı) tespih edip yüceltenleriz."
167, 168, 169. Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: "Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlaslı kullar olurduk."
170. Fakat (kitap gelince) onu inkar ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.
171. Andolsun, peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti
172. "Onlara mutlaka yardım edilecektir."
173. "Şüphesiz ordularımız galip gelecektir."
174. O halde bir süreye kadar onlardan yüz çevir
175. Gözetle onları, yakında onlar da görecekler.
176. Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar?
177. Fakat azabımız onların yurtlarına indiğinde o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!
178. Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
179. (Bekle ve) gör. Onlar da yakında görecekler.
180. Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.
181. Peygamberlere selam olsun.
182. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
Saffat Suresinin Latin harflerle Arapça okunuşu
Bismillahirrahmanirrahim
1. Vessaffati saffa
2. Fezzacirati zecra
3. Fettaliyati zikra
4. İnne ilaheküm le vahıd
5. Rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve rabbül meşarık
6. İnna zeyyennes semaed dünya bi zınetinil kevakib
7. Ve hıfzam min külli şeytanim marid
8. La yessemmeune ilel meleil a'la ve yukzefune min külli canib
9. Dühurav ve lehüm azabüv vasıb
10. İlla men hatfel hatfete fe etbeahu şihabün sakıb
11. Festeftihim ehüm eşddü halkan em men halakna inna halaknahüm min tıynil lazib
12. Bel acibte ve yesharun
13. Ve iza zükkiru la yezkürun
14. Ve iza raev ayetey yesteshırun
15. Ve kalu in haza illa sıhrum mübın
16. E iza mitna ve künna türabev ve ızamen e inna le meb'usun
17. E ve abaünel evvelun
18. Kul neam ve entüm dahırun
19. Fe innema hiye zecratüv vahıdetün fe izahüm yenzurun
20. Ve kalu ya veylena haza yevmüd dın
21. Haza yevmül faslillezı küntüm bihı tükezzibun
22. Uhşürullezıne zalemu ve ezvacehüm ve ma kanu ya'büdun
23. Min dunillahi fehduhüm ila sıratıl cehıym
24. Ve kıfuhüm innehüm mes'ulun
25. Me leküm la tenasarun
26. Bel hümül yevme müsteslimun
27. Ve akbele ba'duhüm ala ba'dıy yetesaelun
28. Kalu inneküm küntüm te'tunena anil yemın
29. Kalu bel lem tekunu mü'minın
30. Ve ma kane lena aleyküm min sultan bel küntüm kavmen tağıyn
31. Fe hakka aleyna kavlü rabbina inna le zaikun
32. Fe ağveynaküm inna künna ğavın
33. Fe innehüm yevmeizin fil azabi müşterikun
34. İnna kezalike nef'alü bil mücrimın
35. İnnehüm kanu iza kıyle lehüm la ilahe illellahü yestekbirun
36. Ve yekulune e inna letariku alihetina li şaırim mecnun
37. Bel cae bil hakkı ve saddekal murselın
38. İnneküm lezaikul azabil elım
39. Ve ma tüczevne illa ma küntüm ta'melun
40. İlla ıbadellahil muhlesıyn
41. Ülaike lehüm rizkum ma'lum
42. Fevakih ve hüm mükramun
43. Fı cennatin neıym
44. Ala sürurim mütekabilın
45. Yütafü alyhim bi ke'sim mim meıyn
46. Beydae lezzetil lişşaribın
47. La fıha ğavlüv ve la hüm anha yünzefun
48. Ve ındehüm kasıratüt tarfi ıyn
49. Ke ennehünne beydum meknun
50. Fe akbele ba'duhüm ala ba'dıy yetesaelun
51. Kle kailüm minhüm innı kane lı karın
52. Yekulü e inneke le minel müsaddikıyn
53. E iza mitna ve künna türabev ve ızamen e inna le medınun
54. Kale hel entüm müttaliun
55. Fattalea fe raahü fı sevail cehıym
56. Kale tellahi in kidte le türdın
57. Ve lev la nı'metü rabbı leküntü minel muhdarın
58. E fe ma nahnü bi meyyitın
59. İlla mevtetenel ula ve ma nahnü bi müazzebın
60. İnne haza le hüvel fevzül azıym
61. Li misli haza felya'melil amilun
62. E zalike hayrun nüzülen em şeceratüzç zekkum
63. İnna cealnaha fitnetel liz zalimın
64. İnneha şeceratün tahrucü fı aslil cehıym
65. Tal'uha ke ennehu ruusüş şeyatıyn
66. Fe innehüm le akilune minha fe maliune minhel butün
67. Sümme inne lehüm aleyha le şevbem min hamum
68. Şümme inne merciahüm le ilel cehıym
69. İnnehüm elfev abaehüm dallın
70. Fe hüm ala asarihim yühraun
71. Ve le kad dalhle kablehüm ekserul evvelın
72. Ve le kad erselna fıhim münzirın
73. Fenzur keyfe kane akıbetül münzerın
74. İlla ıbadellahil muhlesıyn
75. Ve le kad nadana nuhun fe le nı'mel müccıbun
76. Ve necceynahü ve ehlehu minel kerbil azıym
77. Ve cealna zürriyyetehu hümül bakıyn
78. Ve terakna aleyhi fil ahırın
79. Selamün ala nuhın fil alemın
80. İnna kezalike neczil muhsinın
81. İnnehu min ıbadinel mü'minın
82. Sümme ağraknel aharın
83. Ve inne min şıatihı le ibrahım
84. İz cae rabbehu bi kalbin selım
85. İz kale li ebıhi ve kavmihı maza ta'büdun
86. E ifken aliheten dunellahi türıdun
87. Fe ma zannüküm bi rabbil alemın
88. Fe nezara nazraten fin nücum
89. Fe kale innı sekıym
90. Fe tevellev anhü müdbirın
91. Ferağa ila alihetihim fe kale e ela te'külun
92. Ma leküm la tentıkun
93. Ferağa aleyhim darbem bil yemın
94. Fe akbelu ileyhi yeziffun
95. Kale e ta'büdune ma tenhıtun
96. Vallahü halekkkaküm ve ma ta'melun
97. Kalübnu lehu bünyanen fe elkuhü fil cehıym
98. Fe eradü bihı keyden fe cealnahümül esfelın
99. Ve kale innı zahibün ila rabbı seyehdın
100. Rabbi heb lı mines salihıyn
101. Fe beşşernahü bi ğulamin halım
102. Felemma beleğa meahüs sa'ye kale ya büneyye innı era fil menami ennı ezbehuke fenzur maza tera kale ya ebetif'al ma tü'meru setecidünı in şaellahü mines sabirın
103. Felemma eslema ve tellehu lil cebın
104. Ve nadeynahü ey ya ibrahım
105. Kad saddakter rü'ya inna kezalike neczil muhsinın
106. İnne haza le hüvel belaül mübın
107. Ve fedeynahü bi zibhın azıym
108. Ve terakna aleyhi fil ahırın
109. Selamün ala ibrahım
110. Kezalike neczil muhsinın
111. İnnehu min ıbadinel mü'minın
112. Ve beşşernahü bi ishaka nebiyyem mines salihıyn
113. Ve barakna aleyhi ve ala ishak ve min zürriyyetihima muhsinüv ve zalimül li nefsihı mübın
114. Ve le kad menenna ala musa ve haun
115. Ve necceynahüma va kavmehüma minel kerbil azıym
116. Ve nasarnahüm fe kanu hümül ğalibın
117. Ve ateynahümel kitabel müstebın
118. Ve hedeynahümes sıratal müstekıym
119. Ve terakna aleyhima fil ahırın
120. Selamün ala musa ve harun
121. İnna kezalik enczil muhsinın
122. İnnehüma min ıbadinel mü'minın
123. Ve inne ilyase le minel murselın
124. İz kale li kavmihı ela tettekun
125. E ted'une ba'lev ve tezerune ahsenel halikıyn
126. Allahe rabbeküm ve rabbe abaikümül evvelın
127. Fe kezzebuhü fe innehüm le muhdarun
128. İlla ıbadellahil muhlesıyn
129. Ve terakna aleyhi fil ahırın
130. Selamün ala ilyasın
131. İnna kezalike neczil muhsinın
132. İnnehu min ıbadinel mü'minın
133. Ve inne lutal le minel mürselın
134. İz necceynahü ve ehlehu ecmeıyn
135. İlla acuzen fil ğabirın
136. Sümme demmernel aharın
137. Ve inneküm le temürrune aleyhim musbihıyn
138. Ve bil leyl e fe la ta'kılun
139. Ve inne yunüse le minel murselın
140. İz ebeka ilel fülkil meşhun
141. Fe saheme fe kane minel müdhadıyn
142. Feltekamehül hutü ve hüve mülım
143. Fe lev la ennehu kane minel müsebbihıyn
144. Le lebise fı batnihı ila yevmi yüb'asun
145. Fe nebeznahü bil arai ve hüve sekıym
146. Ve embenta aleyhi şeceratem miy yaktıyn
147. Ve erselnahü ila mieti elfin ev yezıdün
148. Fe amenu fe metta'nahüm ila hıyn
149. Festeftihim e li rabbikel benatü ve lehümül benun
150. Em halaknel melaiket inasev ve hüm şahidun
151. E la innehüm min ifkihim le yekulun
152. Veledellahü ve innehüm le kazibun
153. Astafel benati alel benın
154. Ma leküm keyfe tahkümun
155. E fe la tezekkerun
156. Em leküm sültanüm mübın
157. Fe'tu bi kitabiküm in küntüm sadikıyn
158. Ve cealu beynehu ve beynel cinneti neseba ve le kad alimetil cinnetü innehüm le muhdarun
159. Sübhanellahi amma yesıun
160. İlla ıbadellahil muhlesıyn
161. Fe inneküm ve ma ta'büdun
162. Ma entüm aleyhi bi fatinın
163. İlla men hüve salil cehıym
164. Ve ma minna illa lehü mekamüm ma'lum
165. Ve inna le nahnüs saffun
166. Ve inna le nahnül müsebbihün
167. Ve in kanu le yekulun
168. Lev enne ındena zikram minel evvelin
169. Lekünna ıbadellahil muhlesıyn
170. Fe keferu bih fe sevfe ya'lemun
171. Ve le kad sebekat kelimetüna li ıbadinel murselın
172. İnnehüm le hümül mensurun
173. Ve inne cündena lehümül ğalibun
174. Fe tevelle anhüm hatta hıyn
175. Ve ebsırhüm fe sevfe yübsırun
176. E fe biazabina yesta'cilun
177. Fe iza nezele bi sahatihim fe sae sabahul münzerın
178. Ve tevelle anhüm hatta hıyn
179. Ve ebsır fe sevfe yübsırun
180. Sübhane rabbike rabbil ızzeti amma yesfun
181. Ve selamün alel murselın
182. Vel hamdü lillahi rabbil alemın
Saffat Suresinin Arapça okunuşu
Saffat Suresinin tefsiri
1- "Saf bağlayıp duranlara andolsun..." yemin içindir. "O saf dizip duranlara andolsun" manasını gösterir.
SÂFFÂT, saf yapanlar demektir ki, Ebu's-Suud'un açıklamasına göre hem dizilip saf olanlar, hem saf dizenler manasına gelir. İleride gelecek olan "Saf bağlayanlar elbette biziz." (Saffat, 37/165) ayeti de bu iki mana üzerinde döner dolaşır. Saff, birçok şeyleri, düz bir çizgi nizamı üzerinde sıra ile dizmek manasına masdar olup, dizilen sıraya da isim olarak "Saff" denilir. Namaz saffı, harb saffı nizamı gibi. Allah'ın hükümranlığında çeşitli mertebelerde tam bir düzen ile dizilip, vazife gören meleklere yemin ediliyor ki, bunda İslam için istenen cemaat, cihad, ilim kuvvetleri gibi teşkilatın esaslarına da işaret vardır. Bu durumda mana şu olur: Yemin ederim o meleklere, o kuvvetlere ki, saflar yapıp dizilmişler. Bu saff, Allah'ın arşı etrafını donatmış olan meleklerden, ta dünya göğünü süsleyen gök cisimlerinde yer alarak vazife yapmak için Allah'ın emrine hazır bulunan meleklere kadar hepsini içine almakta ve esası beş vakit namazlarda bağlanan saflarla temsil edilen millet ve cemaate işareti de içermektedir. Derken zecrederek sürerler.
2-ZECR: Aslında bir sataşma ile bağırıp azarlayarak bir şeyden uzaklaştırmaktır. Haylayıp sevketmek ve bağırmaksızın men ve yasak etmek manalarına da kullanılır. Şu halde gerek bulutları sevk eden sürücü melekler gibi sevk edici ve gerek genel olarak men ve def eden uzaklaştırıcı kuvvetler bu zecredicilerdendir. Bu şekilde bütün mücahid ordular buna dahil olduğu gibi, özellikle kumanda edip götürenler ve öğüt verip yürütenler de buna dahildir.
3- Sonra bir zikir okurlar. Hak'tan vahiy, kitap, Kur'an indirir, ilim ve marifet telkin ederler.
4-Bütün bunlara yemin ile önemlerini hatırlatarak söylerim ki gerçekten sizin ibadet edeceğiniz ilahınız birdir.
5-İspatı: O bütün göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbi, hem bütün doğuların Rabbi. Doğular, yıldızların doğuş yerleri veya sene içerisinde her gün başka bir noktada doğması itibarıyla güneşin doğuş yerleri demek olabilirse de bunlardan başka "Sonra bir zikir okurlar." karînesiyle bütün manevî nurların da doğuşlarına işaret olunması için "doğuların Rabbi" buyurulmuş olması daha doğrudur. Çünkü zahir ile batın, dış alem ile zihin, objektif ile sübjektif birleşmeden Hakk'ın birliği bilinemez. Zahirî nurların, dünya göğünün süslerinden gösterilmesi de bunu anlatır.
6-Şöyle ki: Biz dünya semasını, en yakın göğü bir zinet ile donattık. Yıldızlarla. ifadesinde de "dünya" "edna"nın müennesidir ki, "en yakın" demektir. Bu ifadenin zahiri, bütün yıldızların en yakın gökte olmasıdır. Şu halde burada en yakın gök, yer kürenin etrafında yalnız ayın yörünge sahasından ibaret değil, yalnız güneş sistemi alemi de değil, genel olarak yıldızların bulunduğu cisim olan saha, yani üç boyut sahasıdır. Gerçi süsleme cisimleriyle değil de ışıklarıyla olduğuna göre, bunların dünyadan görünebildikleri şekillenme ve akislenme sahasına sırf görünüş (optigue) itibarıyla bu isim verilmiş olması muhtemel ise de zahir olan birincisidir.
Her iki takdirde de bu şekilde en yakın göğün süslenmesi hatırlatılmakla bu zahirî nurların ve süsün herkes tarafından bile his ve takdir edilebileceği ve fakat daha yukarısının böyle olmadığı anlatılmış oluyor.
7- Onun için buyuruluyor ki, hem de inatçı, itaate yanaşmaz her bir şeytandan koruduk.
8-9-Şöyle ki: Onlar, yüce (melekler) topluluğunu dinleyemezler. O cisimlere ait süsleri, zahirî nurları geriden görürler. Fakat daha yüksek heyetleri, en yüce cemiyetleri, yani melekleri dinleyip işitemezler, peygamberler gibi vahiy alamazlar, miraca çıkamazlar, o sınırlarda duramazlar. Kovulmak için her taraftan atış edilir, mermiye tutulurlar. En yakın göğün de sınırlarında böyle def edici, geri püskürtücü kuvvetler vardır ki, bunlar anlatılan, haykırıp sürenlerdendirler. Dinsiz şeytanların yüksek topluluğu dinlemeyip de peygamberlik taslayamamaları için karakol bekler, onları kovarlar. Bir de o şeytanlara devamlı bir azab vardır ki, o da ahirettedir.
10- Ancak bir çalıp kapmaca yapan olur. Bir kulak hırsızlığı ile yüksek topluluk haberlerinden, vahiy ve ilham gelişlerinden çalıp kaçan bulunur. Onu da yakıcı bir ateş, gökten yere doğru delip geçen bir alev takip eder. Hıcr Sûresi'nde "Şihab" (delici alev) hakkında söz geçmişti. (Hıcr, 15/18. ayetin tefsirine bkz.)
SÂKIB: Esasen delen veya delici demektir. Işığı ile göğü delivermiş gibi parlak görünen yıldıza sakıb (delici) yıldız denildiği gibi, sakıb alev de böyledir. Bununla beraber şihablar (alevler) gerçekten havayı dışından bir mermi gibi gelerek delip geçiyor da demektir. Şihabların, yükselen buharlardan tutuşmuş olması görüşü bugün kabul edilmiyor. Şihablar en yakın göğün sabit süsü olan, bilinen yıldızlar gibi büyük olmamakla beraber yine yıldızlar cinsinden sayılabilecek küçük ve küme küme dolaşan gök cisimlerindendirler. Havaya teması ile parladığı sırada bir fişek gibi kaymasıyla süs hizmetinden de uzak kalmaz. Bununla beraber şeytanlara atılan şihabdan maksadın ruhanî bir şihab olması da pek muhtemeldir. Asıl mesele aşağıdan göğe karşı saldırmak isteyenlerin durumlarını göstererek, ilahî olan ilhamlardan bir kulak hırsızlığına ait şeytanlıklarla peygambere karşı rekabete kalkışan, dinler uydurmaya çalışan dinsizlerin maddî ve manevî yenilgi ve perişanlıklarını anlatmaktır.
11- Şimdi sor onlara. Bunları gösterdikten ve hepsini, yaratanın birliğini anlattıktan sonra, sor o seninkilere, o inkarcılara ki yaratılışça kendileri mi daha çetin, daha kuvvetli yoksa bizim yarattığımız o yaratıklarımız mı? O saf bağlayanlar, o zikir okuyanlar, o gökler mi? Hangisini yaratmak daha zor? Bunları yaratan Allah, hiç kendilerini bir yaratışla daha yaratamaz mı? Görülüyor ki burada Yasin'in sonundaki
"Gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya kadir değil midir?" (Yasin, 36/81) ayetinin bir açıklama ile zihinlere yerleştirilmesi vardır. Bu sorunun cevabı da şunun içindedir: Çünkü biz kendilerini, cıvık, yapışkan bir çamurdan yarattık. Onlar yaratıldıktan sonra cıvık bir çamurun ne çetinliği olur? Bir cıvık çamur ki, en gelişmiş şekli nutfe (bir damla su)dir.
12-21- Fakat sen şaşırdın, Allah'ın kudretine ve onların inkarına. Onlar ise eğleniyorlar.
O fasıl (iyilerle kötülerin ayırt edilişi), o ayırış şöyle ki:
Meal-i Şerifi
22-23- Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.
24- Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler.
25- (Onlara): "Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?" (denilir.)
26- Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.
27- Onlar, birbirine dönmüş soruşuyorlar.
28- Onlar: "Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz" derler.
29- (İleri gelenler de) derler ki: "Hayır, siz inanmamıştınız."
30- "Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz."
31- "Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız."
32- "Evet biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz azgındık."
33- O halde hepsi o gün azabda ortaktırlar.
34- İşte biz günahkarlara böyle yaparız.
35- Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan başka ilah yoktur" denildiği zaman kafa tutuyorlardı.
36- Ve: "Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilahlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı.
37- Hayır o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti.
38- Elbette siz o acı azabı tadacaksınız.
39- Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.
40- Sadece Allah'ın ihlaslı kulları müstesnadır.
41- İşte onlar için belli bir rızık vardır.
42-43- Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
44- (Onlar) Karşılıklı tahtlar üzerindedirler.
45-46- İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.
47- Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir.
48- Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır.
49- Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.
50- Derken birbirine dönüp sorarlar:
51- İçlerinden bir sözcü der ki: "Gerçekten benim bir arkadaşım vardı."
52- Derdi ki: "Sen gerçekten inananlardan mısın?"
53- "Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman biz hakikaten cezalanacak mıyız?"
54- "Siz onu tanır mısınız?" der.
55- Derken bakınır ve onu cehennemin ta ortasında görür.
56- Ona şöyle der: "Allah'a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helak edecektin."
57- "Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de bu tutuklananlardan olacaktım."
58-59- "Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız?
60- İşte bu büyük kurtuluştur.
61- Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar.
62- Nasıl, bu mu daha hayırlı konukluk için, yoksa zakkum ağacı mı?
63- Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptık.
64- O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar.
65- Tomurcukları şeytanların başları gibidir.
66- Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır.
67- Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardır.
68- Sonra da dönecekleri yer, şüphesiz cehennemdir.
69- Çünkü onlar, atalarını sapıklıkta buldular.
70- Şimdi de kendileri onların izlerinde koşturuyorlar.
71- Andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu sapıklıkta idiler.
72- Gerçekten biz onlara içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik.
73- Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu?
74- Ancak Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka.
22-27- Eşleriyle, yani dengi dengine; puta tapanı puta tapanla, yıldıza tapanı yıldıza tapanla, yahut zulmedenlerin erkeğini, dişisini yahut şeytanlardan olan arkadaşlarını.
28-40- Bize sağdan gelirdiniz. Sağdan gelmek, sağlam taraftan, iyi ve hayırsever bir şekilde gelmek.
41-47- Devamı, lezzeti gibi özellikleri belli ve yerleşmiş bir rızık, yani Meyveler. Bu tabirde iki nükte vardır. Birisi, cennet ehlinin yemeleri ve içmelerinin sırf zevk ve lezzet için olduğunu hatırlatmadır. Çünkü meyve sade lezzet için yenir. Diğeri de dünyadaki çalışmanın meyvesi olduğuna işarettir.
Naîm cennetlerinde, nimetten başka bir şey olmayan cennetlerde. Keis; dolu kadeh, boşuna "keis" denmez. menba suyu.
MAÎN: Aslında kaynağından çıkan, yahut göz önünde akan su demek olup, cennet içkisi bununla vasıflandırılmıştır ki Onda hiç bir gaile (keder, sıkıntı, zarar) yok. Dünya şarapları gibi sarhoş ediciliği, zararı, günahı yok.
48-49-50-(*} Ve ondan sarhoş da edilmezler.
Gamzelerini kocalarına tahsis etmiş, başkasına bakmaz dilberler.
51-61- Benim bir yakınım vardı. Yani dünyada beraberimde duran bir arkadaş. Buharî'de bu yakın (karîn), şeytan diye açıklanmıştır.
62- Bu mu hayırlı konukluk için?
NÜZÜL: Misafir gelir gelmez ikram için sunulan konukluk. Burada bu ifade gösteriyor ki, yukarıda cennetlikler için söylenen, henüz yeni gelene konulan ikramiye cinsinden olup, onlara onun ilerisinde öyle nimetler vardır ki, şimdi akıllar onu anlamaktan acizdir. İşte cehennemlikler için de zakkum ağacı, öyledir.
ZAKKUM: Tihame'de biten küçük yapraklı, acı ve fena kokar bir ağacın ismi olup, aşağıdaki şekilde tarif edilen ve meyvesi, cehennemliklerin konukluğu olan ağaç bununla isimlendirilmiştir.
63-Buyuruluyor ki: Çünkü biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) kılmışızdır. Ona dünyada zalimler vurgun ve tutkun olur. Ahirette de sıkıntı ve azabını çekerler. Allah daha iyi bilir ya, halkı zulüm ile yemek için kurulan zalimler teşkilatı, o zalimler kurumu.
64-66- O cehennemin kökünde, dibinde çıkar da dalları tabakalarına dağılır. tomurcuğu, meyvesinin doğum noktaları, sanki şeytanların başları gibidir. Buna üç mana verilmiştir:
1- Son derece çirkinlikten kinaye olmak üzere hayalî bi