​Şairlerin Gönül Dünyasında Dolaşmak

İyi şairler, duygu ve düşüncelerini harmanlıyor ve toplum hayatında yıllar sonra yeşerecek tohumları şimdiden ekiyorlar.

Şairlerle aranız nasıl? Aman iyi olsun. Aranız serin olmasın sakın. Zira bu kelime ustalarının dolaştıkları iklimlere her zaman ihtiyacımız var. Çıktıkları ufuk turlarına katılmak isteyebiliriz. Ben en az yarım yüzyıldır iyi şiirleri bulup okumayı ve o engin deryalara dalmayı seviyorum. İlk şiirimi 13 yaşında yazmıştım. Bir gazetede yayımlandı ama içime sinmedi. Acemi ve ham şiirler yazmaya devam ettim. Bu yolda iyi ki ısrar etmedim. Çünkü şiir, Allah vergisi bir kabiliyet. Nesre yöneldim ve düzyazıda düz yolda ilerlercesine yürüdüm durdum. O gün bugündür şiir,Anka kuşu gibi Kaf Dağı’nın yüksek yerlerinde öter durur. Herkesin şiir yazması gerekmiyor, ama iyilik dünyasına saçılan iyi şiirleri, güzel mısraları herkes okuyabilir.

ŞİİR BAHÇESİNDEKİ LÂLELER


Bazı şairlerimiz sahiplendikleri sembollerle, nesnelerle anılırlar. Mesela Abdullah Satoğlu deyince aklımıza hemen “lâle” geliverir. Geçmişte şairimizle çiçeğe bu meftuniyeti ve şiiri hakkında mülakat yapmıştım. Bu konuşma Şiirimizden Portreler’de yer aldı. Kıymetli şairimiz için 2006 yılında Çağrı dergisinde şu satırları yazmıştım: “Değerlerimizin savunucusu, örfümüzün sanatkârı olan Satoğlu’nun sanatında geleceğin ihtişamı, şiirinde mistik aşkın hazzı vardır.” Şairimizin Akçağ Yayınları’ndan çıkan yeni eseri de Lâle adını taşıyor. Fakat kitapta farklı konulara dair şiirler de bulunuyor. Tabiat, hüzün, dostluk, inanç ve sevgi temalı şiirleri okuyoruz. Ankara’dan İstanbul’a yerleşen şairler kervanına katılan muhterem Abdullah Satoğlu, “Gönül” şiirini rahmetli ozanımız Âşık Şeref Taşlıova’ya ithaf etmişti. Halk edebiyatı tadındaki bu şiiri okurken aziz şairimizden, içimizi serinletecek yeni eserler bekliyoruz: “Bahar gelip mor lâleler açanda,/Gönüller mestolur, diller konuşur./Yayla türküleri neşe saçanda/Dağ taş dile gelir, seller konuşur./Engin semalarda süzülürken ay/olur kerpiç evler bir sırça saray/Gönlüm gönül değil, gerilmiş bir yay/Hırçın eller vurur, teller konuşur/Tek bir tebessüm bin bir hüznü kovar/Âlemde sevgiden güzeli ne var?/Haz verir ruhuma asude bahar/Lâleler cûş eder, güller konuşur.”


GÜNEŞLİ PERÇEM


Mehmet Aycı’nın nesrini de çok severim şiirini de. Bazı edebiyatçılarımız farklı türlerde seviyeli eserleri okuyucularıyla buluşturuyor. Aycı’nın Güneşli Perçem’ini bu duygularla okudum. Şairimiz, “Yeri Gelmişken” dörtlüğünde yürek yangınını şu şekilde ifade ediyor: “Elini özleyen ırmaklar ıssız/Kaldı, gönlümüzde dağların sisi/Ey dünya biz gibi sen de bilirsin/Var mı içimizde onun gibisi.” “Bilinen” şiirinde ise insanın hayatında yaşadığı acılara temas eder: “Her ikinci hatırlatıyor ilki/Yaranın bittiği yerde başka bir yara/Ne varsa küçük büyük yaşadığımız/Yazılıyor içimizde duvara” Muhit Kitap’tan çıkan eserde bizi özge iklimlere alıp götürecek mükemmel şiirler var. Onlardan biri “Güneşin Bulutlara” adını taşıyor. İlk mısraları bize şüphesiz eserin bütünlüğü hakkında kanaat verecektir:“Üzülünce iyileşen yaralar vardır/Sonra anlarsın bunu, şimdilik büyü/Bir elmaya sorulur mu niye elma olduğu/Bir kuşa niye konduğu incir dalına/Hayata sorduğun bir nice soru/Misafire kahve kuzuya kına/Sonra anlarsın bunu, şimdilik büyü” Şairimizin Ketebe Yayınları’ndan çıkan Otuz Kuş ise kalbe dokunan, ruha işleyen rikkatli şiirlerle bize tebessüm ediyor. Volkan Akmeşe’nin çizimleriyle 30 farklı kuşun âleminde gezdiriyor bizi Mehmet Aycı. Kartal, kumru, kuzgun, turna, keklik, ebabil, leylek, şahin, güvercin, serçe, kırlangıç ve kanarya bu kuşlardan bazıları. Arka kapak yazısındaki satırlar, bizim nasıl bir kitapla baş başa olduğumuzu gösteriyor: “Mehmet Aycı, Mantıku’tTayr’dan yola çıkarak yazdığı Otuz Kuş’ta yeryüzündeki insanlarla gökyüzündeki kuşları bir araya getiriyor, hikâyelerini de birbirlerine düğümlüyor.” Bu kuşların, insanın yapıp ettiklerine, iyiliklerine ve kötülüklerine, kalplerine ve hayatlarına şahit olduğu ifade ediliyor. Şimdi o anlamlı mısralarla baş başa kalma zamanıdır: “Simurg’u aramaya karar verdiler./Kaf Dağı’na doğru uçtular./Her cinsten kuş bir araya geldi./Bir katar oluştu gökyüzünde./Eğilip gölgelerine baktılar./Gölgeleri bir kuştu.”


TÜM ZAMANLAR


İbrahim Tenekeci Tüm Zamanlar kitabında kendi ifadesiyle “vefa makamı”nda dolaşıyor. Memleketini, Kastamonu’nun Taşköprü ilçesini anlatıyor. İyi ki bu eser vücut buldu. Zira şüheda yurdu Anadolu’nun dört bir yanında, coğrafyayı vatan kılan insanların destanını tam olarak bilmiyoruz. Bu direniş türküleri elbette yakılmalı, kahramanların yiğitliği mutlaka yazılmalı. Çanakkale’de, İstiklal Harbi’nde en çok şehit veren beldelerden biridir Taşköprü. İbrahim Bey bize köyünü anlatırken aile fertlerinden de bahseder. Muhit Kitap’tan çıkan Tüm Zamanlar, 774 mısradan oluşuyor. Şairimiz, “Şiirleriyazarken bazen çocuk oldum, bazen yetişkin… Yine dağılmayı önlemek için baba tarafını yazmayı tercih ettim.” diyor. Okuyana ilham veren ve ‘aile’yi hatırlatan bir ‘ev ödevi’ gibi okudum kitabı. Metinler uzun, canlı ve renkli. Hiç olmazsa son mısralarla teselli bulalım: “Yaşadım yanında, henüz insanken/Körduman arasında belli belirsiz/Başına buyruk dağlar, anılar ve sis/Bir dostun zor günde hatırlanması/Kadar güzeldi, o günlerimiz.”


UFUKLAR ARDI BİZİM


Mehmet Ali Kalkan’ın ilk şiir kitabı Gök Aradık Tuğlara, 2014 yılında yayımlanmıştı. O şiirleri, tanıdık bir şairle, uzun uzadıya konuşmuştuk. Şiirimize yeni, özgün ve yerli bir hava getiren bu şiirler gelenekten beslenirken geleceğe de dal uzatıyordu. Az şiir yazan Kalkan, şimdi de Ufuklar Ardı Bizim ile yeniden sevenleriyle buluştu. Eserin takrizi kıymetli biyografi yazarı Prof. Dr. Ali Birinci’ye ait. Ali Hoca’nın hüsn-ü şehadeti zaten bize yetiyor. Bu yazıdaki şu satırlar büyük önem taşıyor: “Bu şiirlerin hemen hepsinde bilhassa gençlik çağlarında içinde savrulduğumuz ve çoktandır uzaklaştığımız bir mânevi iklimi yeniden fark ettim. Bir kısmında Yûnus Emre’nin sesini duydum. Şiirlerin bazılarında iseDede Korkut’un nasihatlerini dinledim.” “Günü gelirkurur su,/Günü gelir durur su,/Günü gelir korur su,/Ufuklar ardı bizim” mısralarının sahibidir Kalkan. Bir gül bahçesinde dolaşıyor, farklı şiir meyvelerine uzanıyor ve yüksek rayihaları bu eserde buluyoruz. Şiirlerin hepsi kıymetli ama “Gönül Sabaha Gelir” şiiri doğrusu bana farklı bir âlemi işaret etti: “Yükü ateş atının,/Yolu günaha gelir,/Kalbi taştan katının,/Sonu eyvaha gelir./Bir bak dağdaki kara,/Naz ediyor bahara,/Şu ışıklar kapkara,/Gönül sabaha gelir./Âlemleri bilen er,/“Dünya can uçumu” der./Bir gün ceylan bir ok yer,/Avcı dergâha gelir./ Ezeldendir kavlimiz,/Bir olana meylimiz,/“Tekbir” der can evimiz,/Sazlar segâha gelir./Baş düşende önüne,/Döner doğru yönüne,/Yeryüzünün Ben’ine,/Kutlu siyaha gelir./Gün olur tutmaz duman,/Yere iner asuman,/Sur üflenir bir zaman,/Her şey Allah’a gelir…” (Ötüken Neşriyat)


KANAYINCA IRMAK


Cengizhan Orakçı’nın kitabı Kanayınca Irmak da Ötüken’den çıktı. Şiirin çetin yolunda emin adımlarla yürüyen şairimizin “Cenazeden Sonra” şiiri düşünce ve duygu çıtasını yükseltiyor. “Safiye Erol’un ruhuna” adanan “Tuna Hatırlaması” seferlerimizi ve zaferlerimizi anlatıyor. Şüphesiz her şiirin sırtladığı bir yük, taşıdığı anlam ve yüklendiği hakikat heybesi vardır. “Kâğıtlara Sarılmak” özge hisler uyandırıyor bizde: “Beni bir kâğıda kundakladılar/İpek niyetine saf hafif/Tende ten canda can/Damarlarında hışırdayan rüzgâr/Yürüdü damarlarıma/Dökülmüş kurşunlar irili ufaklı/Mürekkebi siyaha öğütlü/Dönüp bakmaz tüfekçiler/Kimileriyse öksesinde hurufatın/Yaza yaza yazlar yazıklar onca hem/Arasında söylenir benimde adım/Hep italik hep eğik boynu.”


UZAK LİMAN


Sağlam şiir kumaşına sahip şairler çoğu aza katar, manayı mısralara sarar, ardından hediyelerini okuyucularına sunar. Ziya Karatekin, Çıra Edebiyat’tan çıkan Uzak Liman’da her şiirini bir başka gönül sahibine bir muştu, bir mektup gibi yollar. “Şehir”de şöyle der mesela: “Şehir dediğin serin sularda yıkar yüzünü/Gümüşten ırmaklar çağlar içinde/Her akşam dalar da gizemli uykulara/Görür orda en mahrem düşlerini ömrünün” Şairlere her dem ilham kaynağı olan “Üçüncü Ahmet Çeşmesi”nde su niyetine şu mısraları avuçlayıp içeriz: “Ay düş görmüştü gece/Masal aydınlığında indi suya/Gördüğü hayali taşa resmetti/Canlanıverdi taş girdi suyun koynuna/Öptükçe susadı içtikçe kandı/Damarlarında dolaştı o günbu gün su/Bir kadın eli değmiş gibi/Yumşadı mermer dantel dantel işlendi/Yükseliverdi o yerde/Taşın suyu öpmesidir Üçüncü Ahmet Çeşmesi”