Atmosfer, 7 Haziran seçimlerinin sıcaklığına bürünmüş. Gündemde yalan, dolan, entrika, gerilim ve aksiyon türlerinin her çeşidini izlemek mümkün. Bir tarafta "Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır" düşüncesinde olduğumuz iktidar. Diğer tarafta ise bir vücudun farklı azalarını oluşturan ve aynı aklın ürünü muhalefet, namı değer "Muhteşem Beşli". Sn. Cumhurbaşkanımızın zikrettiği gibi belki de ülke tarihinin en kritik seçimin arifesindeyiz. Son on iki yıldır gerçekleştirilen kalkınma hamleleri, idari ve yapısal reformlar, yakalanan büyüme, hak ve özgürlükle ilgili düzenlemelerin yanında "Kardeşlik Süreci" ile taçlanan toplumsal barış, bir vefa testinden geçecektir. Ya küresel aktör olma misyonumuz noktalanacak ya da virgül koyarak kaldı yerden devam edecektir. Bu manada 7 Haziran seçimleri bir "Vicdan Oylaması" niteliği taşımaktadır.
Egemenlerin, sermayenin, medyanın nüfuzuna rağmen aşağılanan ve hor görülen halkın demokrasi mücadelesine tanıklık ediyoruz. Bu noktada mazlumlar, ezilenlerin dili olan devletimize dua ederken, bizlerdeki atalet gözlerden kaçmıyor maalesef. Yani seçmende, bahardan mı yada özgüvenden mi kaynaklandığı çözülemeyen bir rehavet söz konusu. Belki de "Muhteşem Beşli" nin altı boş vaatleri uykumuzu getirmişti? Yoksa en kötüsü, olayın ciddiyetini henüz kavramamış mıydık? Tüm bunları bilinmeyiz ama keşkelerin anlamını yitireceği bir dönemeçte olduğumuz bilinmelidir.
Bu çerçevede önümüzdeki günlerde düzmece kasetler piyasaya sürülebileceği gibi doğudaki tehditlerin de artması sürpriz olmayacaktır. Nitekim 10 Ocak 2014 tarihinde MİT tırlarına yapılan kumpasın, sözde skandal fotoğrafları sergilenmeye başlandı bile. Peki, var olduğu iddia edilen fotoğraflar neden bir buçuk senedir saklanmıştı? Madem ellerinde böyle bir done vardı, niçin önceki iki seçim için kullanılmamıştı? Yanlışların bile ispatlanması uzun zaman alan ülkemizde seçimlere bir hafta kala bu kalkışma manidar değil mi? Yapılana algı operasyonu demeyeceğiz de ne diyeceğiz? Bu devletin Cumhurbaşkanına, Başbakanına, ilgili kurumlarına ve görevlilerine inanmayacağız da ne düğü belirsiz bir takım resimlere mi inanacağız?
Hükümeti Suriye muhaliflerine silah göndermekle dünyaya şikayet edenlere bir bakalım. Bunlar, üç yüz bin vatandaşını katleden Esed'i ziyaret edenler, Mısır'da darbeci Sisi ile le fotoğraf çektirenler değil mi?. Bunlar, insanları sokağa döküp Yasin Börü'lerin günahına girenler ve el altından bu güruhlara medyasıyla destek verenler değil mi? Muhalefeti nefrete dönüştürerek kendi devletini her platformda köşeye sıkıştırmak isteyenler değil mi? Devleti suç bastırırcasına düzmece planlarla yaftalayanların mevcut durumu sizlere de garip gelmiyor mu? Yargının açıkça "Devlete Kumpas" ifadesini kullanarak yaptığı açıklama ise bizlerde bir şeyler uyandırmıyor mu?
Yine bir tahrik neticesinde Şırnak'ta İslamcı Parti ile baraj tehdidi savuran parti taraftarlarının çatışması da aynı çerçevede değerlendirilmelidir. Devletin TRT gibi bir kurumu varken, yine bazı devlet kurumlarının bekleme salonlarında izlettirilen kartel kanallar ise bunların yanında devede kulak kalır. Bakalım ileriki günlerde daha neler göreceğiz? Anlayacağınız algı, huzursuzluk, baskı ve kaos çıkarmak isteyenler boş durmuyorlar/durmayacaktır. Bu minvalde 7 Haziran'ı sadece bir seçim olarak görmek büyük bir yanılgı olacaktır.
O sebeple, silkinerek kendimize gelmemizin zamanı gelmiştir. Milli Mücadele Döneminde çekilen çile akıtılan gözyaşı ve dökülen kan ile dedelerimiz bedel ödemiştir. Bugün bizler bırakılan bu emanete sahip çıkmakla mükellefiz. Davamız sevgi ve muhabbetle; barışı, huzuru, doğruluğu, ahlakı, refahı ve birlikteliği ayrım yapmaksızın tüm topluma yayma mücadelesinden başka bir şey değildir. Şiddet ve iftirayı ise asil milletimizin asla kabullenmeyeceğini bilmeleri gerekir. Bu sebeple oluşturulan dezenformasyonu, ancak bu millet el ele vererek dağıtabilecektir. Tıpkı tarihte birçok örnekte olduğu gibi.
Ezcümle, 7 Haziran seçimleri bir seçimden daha fazlasıdır. Bu bilinçle unutmayalım ki; bir daha, bir daha asla olmayacak…