Sömürgeci İngilizlere göre "Doğu"nun "orta"sında olduğu için "Ortadoğu" olarak adlandırılan bizim coğrafyamızın en nadide bölgesi olan Filistin'e ve onun ilelebet başkenti olan Kudüs'ümüze, ve daha sonraları Suriye'mize bu Siyonist rejimden önce yabancı bir unsur olarak Haçlılar gelip yerleşmişlerdi. Hatta Filistin topraklarından Antakya'ya kadar uzanan bir Haçlı Krallığı kurmuşlardı.
Haçlılar 1095 yılında başlattıkları bir seferle, 1099'da Kudüs'ü işgal edip, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir katliam yaparak buraya yerleşmişlerdi. Öylesine kan dökmüşlerdi ki, bazı tarihçilerin kaynaklarına göre Kudüs'te akan kan atların üzengilerine kadar ulaşacak seviyedeydi. Fakat tıpkı bugünkü gibi dağınık durumda bulunan, ittihattan yoksun İslam aleminin zayıflığından yararlanarak kurdukları Haçlı Krallığı uzun ömürlü olamamıştır.
1187 yılında "Taberiye Gölü" yakınındaki "HITTİN" adlı tepenin eteklerinde Muhteşem ve cesur İslam Kumandanı Selahaddin EYYUBİ (rahimehullah) tarafından müthiş bir bozguna uğratılan işgalci Haçlı sürüsü, tamamen yok edilmiş, çoğu da susuzluktan helak olmuşlardır. Bu tarihi zaferin ardından Selahaddin EYYUBİ, 2 Ekim 1187'de Kudüs'e girmiş ve insanlık tarihinde emsal teşkil edecek bir adaletle ve merhametle Kudüs halkının yaralarını sarmış, asla intikam hisleriyle hareket etmeyerek bu kadim İslam diyarını yeniden Müslümanlaştırmıştır.
Bu hadiseden 8 yüzyıl sonra bugünkü işgalci İsrail'in sakinleri Yahudiler de, bu bölgeye özellikle 2 dünya savaşı arasında ve sonrasında dışarıdan dahil olmuşlar ve bölgenin asıl sahipleri Müslüman Arapları son yıllarda, had safhaya çıkan soykırımlara tabi tutarak yok etme yolunu seçmişlerdir.
Zamanı evvelinde, azgınlıkları ve zulümleri nedeniyle Haçlıların başına gelen olayın aynısının kendi başlarına da geleceği endişesi bir başka deyişle "Hıttin, yani yok edilme korkusu" her Yahudi'nin bilinçaltında derin izler bırakmıştır.
Yahudiler, Haçlı sürülerinin uğradığı aynı akıbete uğramamak için, Türkler dahil tüm bölge milletlerini, özellikle de Arapları etkisiz ve saf dışı edecek bin bir türlü plan ve hile geliştirmişlerdir.
Ülkemizin başına bela edilen PKK, bugünlerde adını sıkça duyduğumuz Suriye'nin kuzeyindeki PYD, İran'ın başını ağrıtan PJAK ve Irak'ın kuzeyinde oldubittiyle oluşturulan Kürt Bölgesel Yönetimi'nin sizce başka türlü izahı var mı? Bunların tamamı beynelmilel siyonizmin birer oyunu. Bu kanlı tezgahların tek bir amacı var; o da işgalci İsrail'in güvenlik ve bekasını sağlamak. Bu planları elbette gizli tutarlar ama bazen de sızanlar oluyor. Bu sızmalardan birisi, Cengiz Çandar'ın kaleminden aynen şöyle:
"Dünya Siyonist Örgütü'nün yayın organı Kivunim (Yönelimler) dergisi Şubat 1982′deki 14. sayısında 1980′lerde İsrail için strateji başlıklı önemli bir yazı yayınlamıştı. Yazıya imzasını atan İsrail Dış İşleri Bakanlığı'nın eski üst düzey yetkililerinden Oded Yinon, ortaya attığı tezi, 'Ortadoğu'daki bütün ülkelerin çok zayıf durumda bulunduğuna, çünkü bu ülkelerde kurulan devletlerin yapay sınırlar içinde bir arada yaşamak istemeyen etnik ve dini cemaatleri toplayarak kurulduklarına' dayandırıyor. Yazıda İsrail'in bir devlet olarak ayakta kalabilmesi için bu manzaraya uygun biçimde bölge devletlerinin bölünmesi gerekliliği ifade ediliyor. Yazıya göre projede Irak içinde Basra çevresinde güneyde bir Şii bölgesi, kuzeyde Musul çevresinde bir Kürt bölgesi ve ortada Bağdat çevresinde bir sünni bölgesi olarak üçe bölünmesi hedefleniyor." (Ortadoğu Çıkmazı, sf.37-38)
Ne hazin bir tevafuktur ki, Haçlıları bölgeden atarak Kudüs'ü kurtaran büyük Müslüman Kürd kumandan Selahaddin Eyyubi, yukarıdaki yazının yayınlanmasından tam 20 yıl sonra fiilen işgal edilerek üçe bölünen Irak'ın Tıkrit şehrinde doğmuştu (Tıkrit aynı zamanda Saddam Hüseyin'in de doğduğu şehir) ve bugün kan ağlayan, en az üçe bölünme tehdidiyle baş başa kalan Suriye'nin başkenti Şam'da vefat etmişti. Ve yine ne hazindir ki; Kudüs'ü Haçlılardan alarak bölgede İslam Birliğini tesis eden Selahaddin Eyyubi'nin milletine mensup olduğunu iddia edenler (PYD), şimdi fırsattan istifade ile Suriye'nin bölünüp parçalanıp İsrail'e hazır ve yumuşak lokma olmasına alet oluyorlar.
İşte Judeo-Christian güruhun, dünya genelinde ve en son olarak da Suriye'de sahnelediği çirkin planı bu kadar basit ve klasik. Böl, parçala, yönet. İsrail'in ayakta kalabilmesi için bölgedeki tüm İslam ülkelerinin (buna geçtiğimiz ay bir askeri darbe ile teslim alınan Mısır dahil) en az üçe bölünmesi gerekiyor. Bizlerse her şeye rağmen, hem kendi vatanımıza, hem daha 100 yıl öncesine kadar aynı ülkenin vatandaşları olduğumuz Müslüman kardeşlerimize, hem de ilk kıblemizin bulunduğu topraklara sahip çıkmak ve Hıttin'de ecdadımız Selahaddin'in yaptığını unutmamak zorundayız. Onlarda oluşan bu HITTİN SENDROMU bizde HITTİN CESARETİ olarak tecelli etsin. Bu ırkçı emperyalistler, çok yakında bu HITTİN KORKUSU'yla kahrolup gidecekler. Ancak o ana dek her bakımdan hazırlıklı olunmalıdır.
İKİ DOĞU ve İKİ BATI'nın Rabbine emanet olun…