Selam Olsun Filistin Müdafilerine

Kaç Mavi Marmara var şimdi…

İnsanlığın hezimet, yıkılış, çürüyüş, yok oluş turnusolü Filistin topraklarının yolcusu kaç Mavi Marmara var şimdi…

Siyahla beyaz keskinliğinin ne kadar yıkıcı olduğundan söz ettiler hep.

Bize hep griliğin fıtrata dair olduğu söylendi. Efsel-i Safilin ile İnsan-ı Kamil arasındaydık, gidip geliyorduk biteviye.

Gündelik hayatın için içinde kaç kez kemalata adım atıyor, kaç kez sefillikle yıkılıyorduk?

Bu iniş çıkışlar mümkündü, zira kıyamet alametiydi.

Siyahla beyaz ayrımı ise bıçağın iki yüzü gibiydi, hükmünden uzak durmak efdaldi.

Bize bizi anlatan bir iradeden mahrum isek kimseye beyaz veya siyahtır diyemezdik, edeben mümkün değildi.

Şimdi bir turnusolümüz var bunun için, bir mihenk taşımız var.

İçi aç, hasta masumlarla, mazlumlarla ve yıkıntılarla dolu Filistin toprakları bize kim olduğumuzu anlatıyor.

Siyah mıyız yoksa beyaz mı?

İyi miyiz yoksa kötü mü?

İnsan mıyız yoksa şeytan mı?

Kamil miyiz yoksa sefil mi?

Ne olduğumuzu gösteriyor.

Umudunu azık yapıp yıkımın dirilişine vesile olmak için yola düşen SUMUD FİLO’sunda mıyız yoksa değil miyiz?

Açları doyuracak bir lokma ekmeğin destekçisi miyiz yoksa katran kaynatanların sefiri mi?

Kimiz diye sormayalım artık; neyiz diye soralım.

Kemalata gayretten vazgeçmemiş bütün grilerinin farkında olan bir insan mı; yıkılmış ve çürümüş ruhunu kaybetmiş bir müsvedde mi?

Hangisiyiz?

Filistin mi, Siyonist Terörist İsrail mi?

Bu kaçıncı Mavi Marmara bekleyişimiz… o gün yazılan satırlar bugünü karşılamaya devam ediyor.

Zaman, dünya hali…

Kısacık ömürleri vakumlayan haşin dalgalar, günleri bekleyişe sürdü şimdi...

Uzaklığı bilinmez bir aydınlığa yelken açtık.

Sayıyoruz.

Şafağa kadar…

Başladık.

Suları mavi diyarların, beyaz yüzlü çocukları…

Sınır çizgilerine rest çekenler, kanlı suları aşanlar…

Dalgalara direndilerse de “mavi” vurgun yedi.

Kırmızı ve suç yükü sular artık karaya çalıyor.

Seferiler’in yolu zulmete çalıyor.

Zulmet, aydınlığı; kan gaspçıları, “can”ları çalıyor.

Kimin “canını” kimden çalıyorlar!

Zalimin zulmü, zulmettir şimdi…

Zindana esir, esire suç tayin edenlerin sonunu beklemekteyiz.

Şafağı beklemekteyiz şimdi…

Yeni bir dalga gelsin, yeni bir devran dönsün diye…

***

Mavi Marmara Filistin’e, yolcuları ise şehitliğe yol aldığında yazmıştık bu satırları. Sonra başka bir bekleyişte yeniden yazdık. Şimdi bir daha yazdık.

Zulmet aydınlığını beklemeye devam ediyoruz.

Dünyanın utancını hafifletmek için konforundan hatta can güvenliğinden vazgeçme yiğitliğini gösteren güzel insanların zaferini bekliyoruz.

Dünya bizi yok etmeye azmetmiş silahlar üretiyor devamlı. O silahların insanlığın selameti için kullanıldığı, Siyonist hegemonyayı yok ettiği günleri bekliyoruz.

Biz bekliyoruz, aynı yerdeyiz.

Belki çürümemiş, bozulmamış küçücük bir yanımızın kalmışlığı hürmetine Sumud Filosu’nuuğurladığımız yerdeyiz.

Siyonist koruyucularının iyilik referanslarına kanmadığımız yerdeyiz.

Elden, dilden, kalpten ne geliyorsa direndiğimiz, boykota sarıldığımız yerdeyiz.

Hayatını Hakk yolunda harcayanlara imrendiğimiz yerdeyiz.

Ne mutlu selameti bekleyenlere, yolunu gözleyenlere…

Ne mutlu akıbetlerin hayr olduğuna inananlara…

Ne mutlu nur’a layık olmak için dostu düşmandan ayırdıkça ayıranlara, hakikatten taraf olanlara…

Ne mutlu ümmet için Gazze ve Kudüs topraklarına sarıldıkça sarılıp şehadet için şükredenlere…

Ne mutlu Allah’ın bahşettiği umut ve korku ile hemhâl olanlara…

Selam olsun Hakk’ın yolcularına…

Selam olsun Filistin Müdafilerine…

“Onlar Allah’ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Hâlbuki kâfirler istemeseler de, Allah nûrunutamamlayacaktır.” (Saf: 8)

Asıl beklentimiz de beklediğimiz yer burasıdır;Hakk’ın izniyle değişmeyecektir.