Allah'ın 99 esmasını içeren Esmaül Hüsnadaki ismiler hem maddi hem manevi hastalıklar için tesbih ediliyor. Peki Er Rafi Esmaül Hüsnasi ne için okunur? Er Rafi ne demektir? Er Rafi Esmaül Hüsnası hangi vakitlerde zikir edilmelidir? Er Rafi maül Hüsnasının ebced değeri nedir? İşte "Şeref verip yükselten "anlamına gelen Er Rafi ismi ile ilgili bilmeniz gerekenler...
Er-Râfi: "Şeref verip yükselten."
ER-RAFİ;Dilediğinin makam ve mertebesini yükselten,dostlarını yücelten;dilediğini aziz kılan.Zillettten izzete terfi ettiren,düşeni kaldıran,dereceleri artıran.
ER-RAFİ;Dilediğinin makam ve mertebesini yükselten,dostlarını yücelten;dilediğini aziz kılan.Zillettten izzete terfi ettiren,düşeni kaldıran,dereceleri artıran.
Ebced değeri ve zikir saati:
Bu mübarek ismin zikri(351) adettir.Zikir saati Güneş,günü Pazardır.
Özellikleri ve bazı faydaları:
Bu ismi belirtilen miktarda saatinde ve zamanında okumaya devam eden kimse,istediğinin gönlünü kendine bağlar.
Bu ismin ve terkibinin müthiş bir tesir gücü vardır.Dünya ve ahiret derecelerini yükseltmek isteyenler,hakl arasında sevilip sayılmak ,şeref ve itibar görmek ve yücelmek,Allah tarafından sevilmek isteyenler bu mübarek ismin etkisiyle istediklerine ulaşabilirler.
Bu ismin zikrine devam edip vird edinenlerin gam,kasavet ve kederi kalkar.
Bir yere rüzgar estirmek için bu ismin tertibine başvurulur.Rüzgar ne taraftan eserse ,tertibi yapan kimse o tarafa arkasını döner.Çokça tecrübe edilmiştir.
Zulmünden korkulan bir kimsenin huzuruna girilmezden önce 70 kere okuyan kimse,o zalimin zulmünden emin olur.
Saldırı ve malının gasp edilmesinden korkan kimse 70 kere okursa korunur.
Gece yarısı 351 defa okuyan kimse,gönül rahatlığına ulaşır.İşlerinde kolaylık görür.Zenginleşir.İsteğine kavuşur.
Kısacası her türlü işte başarılı olmak,makam ve mevkide yükselmek,şeref ve itibar sahibi olmak isteyenlere ,bu ismin zikrine devam etmelidirler.
Esma-ül Hüsna, Allah’ın isimleri için kullanılan bir tabirdir. Esma-i Hüsna 99 isimle sınırlı değildir, derin mânâlar taşır. İşte Esma-i Hüsna gerçeği…
İsmin çoğulu olan esmâ ile “güzel, en güzel” anlamındaki hüsnâ kelimelerinden oluşan Esmâ-i Hüsnâ (Esmâü’l-Hüsnâ) terkibi naslarda Allah’a nisbet edilen isimleri ifade eder. Sadece Kur’an’da geçen ilâhî isimler 100’den fazladır; muhtelif hadislerde Allah’a nisbet edilen başka isimler de mevcuttur. Esmâ-i Hüsnâ terkibinin, geniş anlamıyla bunların hepsini kapsamakla birlikte terim olarak daha çok doksan dokuz ismi içerdiği kabul edilir.
ALLAH’IN İSİMLERİ NEDEN EN GÜZELDİR?
Esmâ-i Hüsnâ terkibinde yer alan hüsnâ kelimesi “güzel” mânasında sıfat veya “en güzel” anlamında ism-i tafdîl sayılmıştır. Her iki halde de buradaki güzellik bir gerçeği vurgulamakta olup Allah’ın güzel olmayan bir isminden söz edilemeyeceği için mefhûm-i muhalifini hatıra getirmez.
ESMAÜL HÜSNA’NIN FAZİLETLERİ
İlâhî isimlerin güzellikle nitelendirilmesinin sebeplerini Ebûbekir İbnü’l-Arabî şöyle sıralamaktadır:
1- Esmâ-i Hüsnâ Allah hakkında yücelik ve aşkınlık ifade eder ve kullarda saygı hissi uyandırır.
2- Zikir ve duada kullanılmaları halinde kabule vesile olur ve sevap kazandırır.
3- Kalplere huzur ve sükûn verir, lütuf ve rahmet ümidi telkin eder.
4- Bilginin değeri bilinenin değerine bağlı bulunduğu ve bilinenlerin en şereflisi de Allah olduğu için Esmâ-i Hüsnâ bilgisine sahip olanlara bu bilgi meziyet ve şeref kazandırır.
5- Esmâ-i Hüsnâ Allah için vâcip, câiz ve mümteni‘ olan sıfatları içermesi sebebiyle O’nun hakkında yeterli ve doğru bilgi edinmemize imkân verir. Fahreddin er-Râzî ise hüsnânın bu mânalarından Allah’a ait olanları zikretmekle yetinerek O’nun hakkında kullanılacak güzel kavramının kemal ve celâl niteliklerini dile getirdiğini ifade etmiştir.
İMAM MATÜRİDİ’DEN SORULAR
İnsanların büyük çoğunluğu kâinatın bir yaratıcı ve yöneticisinin bulunduğunu kabul etmekle birlikte madde özelliği taşımadığından O’nu duyularıyla idrak etmeleri mümkün değildir. Şu halde yaratıcı ancak kâinat ve insanla olan ilişkisi bakımından tanınabilir. Bundan dolayı Esmâ-i Hüsnâ bilgisi, Allah – âlem ilişkisine ışık tutması ve sonuçta Allah’ı tanıtması açısından önem taşımaktadır.
Yaratıklara benzetme (teşbih) endişesiyle Allah’a isim veya sıfat nisbet etmekte tereddüt gösteren filozofların aslında nefiy değil ispat konumunda kaldıklarını belirten Mâtürîdî, ilâhî isimleri benimsemek istemeyenlere şu soruların yöneltilmesini önerir:
Evrenin yaratılışını kime nisbet ediyor ve hangi dini benimsiyorsunuz? Neye tapınıyor, hangi varlığa karşı dua ve niyazda bulunuyorsunuz? Dinî emir ve yasakları hangi kaynaktan alıyorsunuz? Mâtürîdî bu sorularıyla, büyük yaratıcının sadece zihnî bir varlık olmayıp fiilen de mevcut bulunduğunu, O’nun ancak isim ve sıfatları yoluyla aklen idrak edilebileceğini vurgulamak istemektedir. Şunu da belirtmek gerekir ki evrenin bir parçasını oluşturan insan, aklî istidlâlleri yanında gönül hayatı bakımından da yaratıcı ile münasebet kurmak ihtiyacındadır. Bu münasebetin sağlanmasında Esmâ-i Hüsnâ’nın vazgeçilmez bir rolü vardır.
İLAHİ İSİM KULUN KALBİ GİBİDİR
İsimlerin kelimeler ve seslerle ifade edilmesi ve bu seslerin kulaklarda yankılanması söz konusu iletişimi geliştiren ve güçlendiren âmillerdir. Kur’ân-ı Kerîm’de dua ve zikrin ısrarla tavsiye edilmesinin bir sebebi de bu olmalıdır. Hz. Peygamber’den rivayet edilen dua metinlerinde Esmâ-i Hüsnâ’nın çokça yer alması dikkat çekicidir. (Nevevî, el-Eźkâr, s. 111-113, 117, 348, 350) Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye göre insan ve genel olarak kâinat ilâhî isimlerin bilinmesi ve tecelli etmesine vesile olmuştur. Kulun çeşitli halleri ilâhî isimlerin farklı tecellileriyle bağlantılıdır. “Her kulun haline uygun düşen ilâhî bir isim vardır ki onun Rabbi o isim sayılır; kul bir bedendir, ona tekabül eden ilâhî isim ise onun kalbi gibidir.” (et-Fütûĥât, I, 41-42)
ESMA-ÜL HÜSNA TEVHİD AKİDESİNİ ZEDELER Mİ?
Allah’ı birden fazla isimle anmak veya bazı sıfatlarla nitelendirmek acaba İslâm’ın çok önem verdiği tevhid ilkesini zedeler mi? “Zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilen mâna” şeklinde tarif edilebilen isim veya sıfatlar zihnin dışında müstakil bir varlığa sahip bulunmadıkları için böyle bir endişeye mahal görülmemiştir.
Mâtürîdî’nin de belirttiği gibi insanlar ancak duyularıyla idrak ettikleri konularda bilgi sahibi olabilirler. Bu sebeple duyular ötesi olan Allah kendisini duyulur âleminin kavramlarıyla tanıtmıştır. Ancak Allah ile diğer şeyler arasında benzerlik kurulamayacağını bildiren âyet (eş-Şûrâ 42/11), Allah hakkında akıl ve hayale gelebilecek her türlü yaratılmıştık özelliğini bertaraf eder. Aslında yaratılmışlar arasındaki benzetmeler sadece bir isimlendirmeden kaynaklanmaz. İki şey arasındaki benzerlik genellikle duyular yoluyla tesbit edildikten sonra ortak bir kelime ile adlandırılır. Halbuki Allah hakkında böyle bir tesbitten söz etmek mümkün değildir.
Allah’a nisbet edilen isimler içinde, ısı olayının ifade edilebilmesi için “sıcaklık” kelimesinin icat edilmesi (vaz‘) gibi insanlarca konulmuş bir ad yoktur. Çünkü böyle bir adlandırma, nesne ve olayların ya doğrudan veya dolaylı bir şekilde duyular yoluyla tanınması ile mümkün olur. Allah’ın bu yöntemle tanınması ise söz konusu değildir. Bu açıdan bakıldığında ilâhî isimlerin zatî olmadığını, ancak övgü, dua ve niyazla gönül hayatının derinleşmesi, zenginleşmesi ve mânevî doyuma kavuşması için vesile teşkil ettiğini söylemek gerekir. Ancak Cenâb-ı Hak zâtını bildiği için kendisine verdiği isimler zâtı niteliği taşır.
Ebü’l-Berekât el-Bağdâdî mistik bir telakki ile, Allah’ın vaz‘î ve zâtî isimlerini bildireceği kulları olabileceğini kabul eder. Bu ârif kullarına bildirdiği isimlerle dua edenlere kâinattaki her şey boyun eğer. (el-Muteber, III, 128)