Siyasetten Kaçanlar, Zulme Kapı Araladıklarının Farkında mı?

Platon’un “Siyaset ile uğraşmayacak kadar akıllı olanlar, daha aptallar tarafından yönetilerek cezalandırılırlar” sözü, bugün bazı İslami camiaların içine düştüğü tuhaf ve tehlikeli tavrı adeta çıplak bir gerçek gibi yüzümüze vuruyor. Çünkü kimi yapılar, kendilerine yakıştırdıkları “temizlik” kisvesiyle siyasetten el etek çekmeyi fazilet zannediyor. Oysa hakikatin aynası bambaşka bir görüntüyü yansıtıyor:

Siyasetten kaçanlar, aslında kirli olanı değil; kirli ellerin hükümranlığını güçlendiriyor.

Temiz kalmak mı, sorumluluktan kaçmak mı?

Bazı çevreler yıllardır aynı cümleyi sakız gibi çiğniyor:

“Müslüman siyasete bulaşmaz.”

Peki sonra ne oluyor? Müslüman çekiliyor, meydan boş kalıyor; boş kalan yere de Allah’tan korkmayan, adaletten anlamayan, makamı ganimet sananlar yerleşiyor.

Eğitim politikalarını kim belirliyor?

Aileyi hedef alan küresel projelere kim kapı aralıyor?

Ekonomiyi, hukuku, gençliği, sokakları kim şekillendiriyor?

Siyasetten çekilenler değil.

Orayı boş bırakanların açtığı kapıdan girenler.

Bugün şikâyet ettiğiniz düzen, dün terk ettiğiniz alanda kuruldu

Bugün yüksek sesle şöyle diyoruz:

Ahlak çöktü…

Gençlik savruldu…

Adalet yok…

Ekonomi insana değil, rakamlara hizmet ediyor…

Küresel zulüm dört bir yanı sardı…

Peki bu düzeni kim kurdu?

Siyasetten uzak durarak kendini “kirlenmekten koruduğunu” sananlar mı,

yoksa o alanı büyük bir iştahla dolduran zalimler mi?

Cevap belli:

İyiler çekilince kötüler hüküm sürer.

Siyaset boşluk kabul etmez

İslam âlimleri yüzyıllardır yönetimi bir emanet olarak tanımlar. Emaneti ehline vermek bir farzdır;

ama emaneti tamamen terk etmek,

onu ehliyetsizlere peşkeş çekmek değil midir?

Gazze’deki zulmü konuşuyoruz.

Birleşmiş Milletler’in acziyetini, uluslararası düzenin çifte standardını, masum kanının hiçbir değeri olmadığını konuşuyoruz.

Ama şu soruyu konuşmuyoruz:

Müslümanlar güç odaklarından, siyaset kurumundan, karar mekanizmalarından uzak durmasaydı…

bugün dünya bu kadar zalimlerin insafına kalır mıydı?

Cevabı herkes biliyor ama kimse söylemeye cesaret edemiyor.

Platon’un tokat gibi uyarısı

Bugün bazı İslami camialar siyaseti reddederek sanki büyük bir takva gösterisinde bulunduğunu sanıyor.

Oysa gerçekte:

Kendi sessizlikleriyle, kendi geri çekilişleriyle zulmün büyümesine katkı sunuyorlar.

Platon’un sözü onların yüzüne soğuk bir su gibi çarpıyor:

“Siyasetten kaçtığınız için değil, o koltuklara aptalların oturmasına izin verdiğiniz için cezalandırılıyorsunuz.”

Son söz:

Siyaset kirli değildir.

Kirli olan, temiz insanların korkuya sığınıp o alanı terk etmesidir.

Bugün Müslümanlar siyasetten kaçışı bir fazilet değil,

ümmete karşı işlenmiş büyük bir ihmal ve vebal olarak görmedikçe,

dünyayı aptallar değil, zalimler yönetmeye devam edecek.

Ve biz, suskunluğumuzun bedelini ödemeyi sürdüreceğiz.