Soluğumda sükut sesi

0

Nereye baksa, kınından çıkmış bir kalabalık görüyor içi… Neye baksa, içini daraltan bir telaş üflüyor hayat. Nereden dönse sükûnet değil, gittiği uzaklık yakın değil... Söz. Sürgün. Tecelli. Arananın huzur olduğunu bilmesine rağmen, kelimeden kelimeye kaçması, kelimenin gölgesinde yorulup kelimeye yaslanması ne tuhaf… Oysa sükût… Yaşanmamış, bazense yarım bırakılmış bir hayat busesi gibi bekliyor derininde…

Yargılamak değil, yadırgamak değil, yaftalamak değil kendini... Sabırsız hallerlesadrını boğan sesleri, diline taşımamayı, dilinden taşırmamayı ne kadar başarabilir insan? Yahut sözün, özüne ihtilal vurgusu yaptığına inandığı tesirini, ne kadar saklar kendisine benzeyenden? Fakat değişim, kelimeden mi gerçekten yoksa kelimelerden soyutlanarak biriken, dere olan, ırmak olan, deniz olan bir duygu sağanağından mı?

Kalbin kıvamını derinlik mertebesine ulaştıran, hayata döktüklerimiz mi, her şeye rağmen döküp saçmamayı tercih ettiklerimiz mi? Büyüten bizi onarılmaya değer bulduğumuz ağrılar mı, büyüten bizi sakladığımız yaralar mı?

Söz, her hal u karda yaratılanın kalbine ulaşmak için sarf ediliyor; adı öfke, adı sevgi, adı hüzün, adı aşk… Yaratan'ın rızası için bekletiliyor, özenle saklanıyor sükût. Dili riyanın darağacından kurtarıp gözlere onarıcı bir merhamet yüklerken sükût, teselli durağında bile yaralıyor söz;

"Riyakarlık tesellide son haddini bulur. Bu anda çehrelerin aldığı yalancı teessür ifadesi, o biraz yukarı kalkıp birbirine yaklaşan kaşlar, o hafif hafif ve anlayışlı bir tavırla sallanan baş ve o derinden çıkarılmaya çalışılan matemli ses insanı deli eder. "(Sabahattin Ali-İçimizdeki Şeytan-sf 66)

Kelime, mananın şahikalarında gezinme gayesiyle çıktığı yolculukta yorar, hırpalar sahibi olduğunu;

"kelime manayı boğan gömlek"(Necip Fazıl Kısakürek)

Sükût, Allah'a ve O'nun takdir ettiği zamana bırakır en körpe acıları;

"Haykıran sükûtlar vardır ki ancak Allah işitir." (Cenap Şahabettin)

En asil duruşları, ucuz ayak oyunlarına, itibarını yitirmiş boyalı öfkelere kurban edip düşürür kelime;
"Cahille girdiğim hiçbir tartışmayı kazanamadım."(İmam Gazali)

En kadim sırların, en kavi hikmetlerin kuvvetiyle dikilir zilletin karşısına sükût;

"Sükût etmek gibi alemde nadana cevap olmaz." (İmam Şafii)

Bu onun, deli bir sükût uğruna kelimeleri kaçıncı kez döküşü kağıtlara… Omuzlarından tutup kaçıncı kez sarsışı kendisini, deli bir sükût uğruna…

O da biliyor; sessizliğin büyüsü, kelimenin yıldız gibi yükselip gece gibi sönen cazibesinden büyük... Hem bilmese söyler miydi seneler öncesinden;

En sessiz şarkılar çığlık çığlığa ağlaşır...Çizilmemiş resimde görmektir muradımız renklerin her tonunu. Gözlerinden yaş ile akıtırlar yakarışlarını kainatın selameti için çocuklar. Dil edep halindedir de büyülü ve güzeldir bakışlar. Haya duyduğu zaman "sus"a eklenir ar, o sebeple "susar". Güllerdeki çiyi boynuna kolye diye takar sabahlar. Sahralara yakındır yıldızlar. Elif'in esrarında çoğalır tüm kelamlar ve sonra "zalemnaenfüsena" yı ağlar. Sözün cana kıyma korkusundan kapanır usulca ağızlar. Leyla'ya susunca Mevla'yı bulur vahalar…