İlişkilerde “çok abartıyorsun”, ebeveynlerde “bunda ağlayacak ne var?”, arkadaşlar arasında “aman canım sen de sorun görmemişsin?”… Öyleyse sorun nedir?
Süleyman Demirel’in zamanında söylemiş olduğu “problemleri problem etmezseniz ortada problem kalmaz” ifadesini hatırlayalım. Demek ki siyasetten psikolojiye, çocuktan yetişkine her alanda bir “sorun” sorunu mevcut. Sorun, olumlu veya olumsuz çözülmesi gereken bir durumdur. Sorun mevcut işlevselliği, süreci bozan, aksatan bazen teknik bazen duygusal bazen söyleme dayalı olgudur.
Çocuğumuz ağlıyor bizler ebeveynler olarak -burada ağlayacak ne var? diyoruz. Partnerimiz üzülüyor – aman sen de çok abartıyorsun! diyoruz ancak asla bu durumun o kişi için bir sorun olduğunu bütünüyle görmüyoruz.
Çocuğumuz okulda akran zorbalığı yapıyor -olsun, en azından dayak yemiyor ya… -diyoruz, eşiniz sorumluluk almıyor birçok durumu tek başınıza göğüslemek zorunda kalıyorsunuz -olsun varlığı yeter- diyoruz.
Üzgünüm bu bardağın dolu tarafını görmek değil. Üç maymunu oynamak. Üzgünüm bu şükretmek değil, haksızlığın karşısında susmak. Gerçek şükür, hayatın içinde sorunları da kabul edip çözmeye çalışmaktır.
Aile bir sistemdir. Aile içerisinde sizin için önemsiz bir konu aile üyelerinizden biri için “sorun” olarak tanımlandığı nokta da bu artık tüm ailenin sorunu olmalıdır. Duygu paylaşılmalıdır. Ancak her şeyden önce kişi anlaşılmalıdır.
İnsanların duygusal sorunları çoğu zaman küçümsenir bu da iletişimi tıkar. Görmezden gelinen sorunların kısa vadede huzur gibi görünse de aslında patlamaya hazır bir sessizliktir. Bastırılan duygular birikerek ilişkilerde görünmez duvarlar örer.
Partnerinizin üzüntüsünü küçümsemek yerine “bu seni neden bu kadar etkiledi?” demek, çocuğunuzun ağlamasını susturmak yerine “Seni üzen ne?” diye merak etmek ailede gerçek bağ kurmanın ilk adımıdır.
Sorunları sahiplenmek bir yük değil, büyüme fırsatıdır.