Bir söz... Bazen havada asılı kalan bir vaat, bazen de toprağa çakılan sarsılmaz bir temeldir. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hatay’dan tüm Türkiye’ye seslendiği o cümleyi duydunuz mu? "Biz, bir şeyi yapacağız dersek Allah’ın izniyle yaparız." Bu cümle, sadece iyileştirici bir sunum değil; devletin çelikten iradesinin özetidir. 6 Şubat’ta "bitti" denilen, toz duman içinde kalan o kadim şehirlerimizi; tıpkı bir Anka Kuşu misali küllerinden yeniden doğuran sır, işte bu "sözü senet bilme" ahlakının en somut nişanesidir. Dile kolay, 455 bin konut... Bu sadece beton ve demir yığını demek değil; 455 bin ailenin başını sokacağı huzur, geleceğe bakacağı umut demektir. İşte bizim "Zahirle amel ederiz" dediğimiz düstur tam olarak budur. Niyet okumaya gerek yok; eser ortada, tapu masada, anahtar elde.
Devletin zirvesindeki bu muazzam hız ve "yapacağız dedik ve yaptık" kararlılığı, aslında hepimiz için bir aynadır. Hatay’da dağları delen, küllerinden doğan o irade, Ankara’nın plazalarına, İstanbul’un ofislerine ve devletin iştiraklerine dönüp sessizce şu soruyu sormaktadır: "Liderin iradesi imkansızı başarırken, siz kendi sorumluluk alanınızda aynı hızı, aynı bereketi, aynı liyakati gösterebiliyor musunuz?" Bazen kurumlarımızda metal yorgunluğu olabilir, bazen makamların ağırlığı altında yavaşlayanlar olabilir. Bu insani bir haldir. Ancak mazeret, başarının ikamesi değildir. Mesele; deprem bölgesindeki o "gece gündüz çalışma" ruhunu, toplantı odalarının serinliğine ve çarklarına yüksekliği hissederek kış aylarında ısıtabilenin ferasetini taşıyabilmektir.
Makamın azem heybetini taşımak; o gücün rehavetiyle azan bir nefisle değil, ancak o ağırlığı bilen bir tevazuyla mümkündür. Bu ruhu ararken çok uzaklara gitmeye de gerek yok; çözüm zaten genetik kodlarımızda, çarşımızda, pazarımızda gizlidir. Unutulmamalıdır ki; nasıl ki Perşembe Pazarı ve onun ince gölge yüzü Perpa sadece ticaretin değil, "alın teriyle demiri bükmenin" mektebiyse; nasıl ki İstoç bereketin ve helal kazancın damarıysa; ve nasıl ki İstanbul’da Kapalıçarşı, Ankara’da Saman Pazarı ahilik geleneğinin ve o hassas terazinin kalesiyse, bizim iştiraklerimiz de bu kültürün emanetçisidir. İstanbul’un vitrininden Ankara’nın kalbine kadar tüm kurumlarımız, Perpa’nın enerjisi ve Saman Pazarı’nın ahlakıyla yönetildiğinde gerçek değerini bulacaktır.
Bu köklü ticaret ahlakını günümüzün modern dünyasına taşıdığımızda, iş dünyasının verdiği sessiz mesajları da doğru okumak gerekir. Bugün, dünyanın "En Sürdürülebilir Şirketleri" listesinde 17. sıraya yerleşerek ülkemizin göğsünü kabartan Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanvekili Sayın Ali Koç’un duruşu, aslında sanayicimizin ortak hissiyatıdır. Belki o da "geçinemiyorum" diyenler kervanında ama bunu devlet adabı gereği haykırmıyor, içine atıyor. Onun hüznü şahsıyla ilgili değil; ürettiği buzdolabını, arabayı, gıdayı vatandaşın rahatça satın alamamasından, yani zayıf tüketici talebinden duyduğu hüzündür. Keza Sayın Ali Sabancı’nın "geçinemiyorum" ifadesi soğuk anket verisi değil, bu işareti sanayicilerin işaret fişeğini görebilme söylemi olarak duymalıyız.
Bu tablo bize çok kıymetli bir hakikati anlatıyor: Sanayici ile vatandaş, patron ile işçi aynı gemidedir. Vatandaşın alım gücü düştüğünde, dünya listelerine giren sanayicinin de neşesi kaçar. Mesele bir sınıf çatışması değil, topyekûn bir refah mücadelesidir. O halde bugün birbirimizi yargılama günü değil, birbirimizi anlama günüdür. Zahirle amel ettiğimizde gördüğümüz hakikat şudur: Devletimiz, milletimiz ve iş insanlarımız; bizler için bu kış gününde yaz gelmesi adına, elinden ne geliyorsa yapmaktadır. Devletin Hatay’da gösterdiği o "inşa" iradesinin, ekonomide de "ihya" iradesine dönüşmesi; hem sanayicimizin yüzünü güldürecek hem de vatandaşın sofrasını bereketlendirecektir.
Tam da bu umut, bu birlik ve tefekkürle, önümüzdeki rahmet iklimine sığınmanın vaktidir. Yaratıcımız! İçine girdiğimiz bu mübarek zaman dilimini; ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile kıl. Her yıl gelişini umutla beklediğimiz bu manevi mevsim; dünyamıza barış, hanelerimize huzur, işlerimize bereket ve kalplerimize iyilik getirsin. Farklı dillerde, farklı coğrafyalarda aynı gökyüzüne bakan kullarını, iyilik ve merhamet ortak paydasında buluştur. Ey Rabbimiz! Bize verdiğin nimetlerin şükrünü eda edebilmeyi nasip eyle. Kazancımızı helal, rızkımızı geniş ve bereketli kıl. Zayi olan her imkanın yerine daha hayırlısını ihsan et. Bizi, sevdiklerimizi ve tüm insanlığı; görünür görünmez kazalardan, felaketlerden ve kalpleri karartan her türlü kötülükten muhafaza eyle. Dualarımızın kabulü, insanlığın selameti ve güzel günlerin temennisiyle... Âmîn.