Şuara suresi Kuranı Kerimin yirmi altıncı suresidir. Şuara suresi Vakıa suresinden sonra, Neml suresinden önce inmiştir. Mekke döneminde nazil olan Şuara suresi İki yüz yirmi yedi ayeti kerimdir. Şuara suresinde peygamberlerin kavimlerindeki inkarcılara karşı verdikleri mücadelelerden bahsedilmektedir. İşte Şuara suresinin okunuşu ve anlamı...
ŞUARA SURESİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ
Şuara 1 (Mealleri Karşılaştır): Ta, sin, mim.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ طسٓمٓ
Ta Sîn Mîm.
Şuara 2 (Mealleri Karşılaştır): Tilke ayatul kitabil mubîn(mubîni).
تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ ٱلْمُبِينِ
Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.
Şuara 3 (Mealleri Karşılaştır): Lealleke bahıun nefseke ella yekûnû mu'minîn(mu'minîne).
لَعَلَّكَ بَٰخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا۟ مُؤْمِنِينَ
Ey Muhammed! Mü'min olmuyorlar diye adeta kendini helak edeceksin!
Şuara 4 (Mealleri Karşılaştır): İn neşe' nunezzil aleyhim mines semai ayeten fe zallet a'nakuhum leha hadıîn(hadıîne).
إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ ءَايَةً فَظَلَّتْ أَعْنَٰقُهُمْ لَهَا خَٰضِعِينَ
Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar.
Şuara 5 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma ye'tîhim min zikrin miner rahmani muhdesin illa kanû anhu mu'ridîn(mu'ridîne).
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ ٱلرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا۟ عَنْهُ مُعْرِضِينَ
Rahman'dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.
Şuara 6 (Mealleri Karşılaştır): Fe kad kezzebû fe seye'tîhim enbau ma kanû bihî yestehziûn(yestehziûne).
فَقَدْ كَذَّبُوا۟ فَسَيَأْتِيهِمْ أَنۢبَٰٓؤُا۟ مَا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ
Onlar (Allah'ın ayetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek.
Şuara 7 (Mealleri Karşılaştır): E ve lem yerev ilel ardı kem enbetna fîha min kulli zevcin kerîm(kerîmin).
أَوَلَمْ يَرَوْا۟ إِلَى ٱلْأَرْضِ كَمْ أَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik.
Şuara 8 (Mealleri Karşılaştır): İnne fî zalike le ayeh(ayeten), ve ma kane ekseruhum mu'minîn(mu'minîne).
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Şüphesiz bunlarda (Allah'ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar.
Şuara 9 (Mealleri Karşılaştır): Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîme).
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ
Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
Şuara 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve iz nada rabbuke mûsa eni'til kavmez zalimîn(zalimîne).
وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱئْتِ ٱلْقَوْمَ ٱلظَّٰلِمِينَ
(10-11) Hani Rabbin, Mûsa'ya; "Zalimler topluluğuna, Firavun'un kavmine git! Başlarına geleceklerden hala korkmuyorlar mı?" diye seslenmişti.
Şuara 11 (Mealleri Karşılaştır): Kavme fir'avn(fir'avne), e la yettekûn(yettekûne).
قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ
(10-11) Hani Rabbin, Mûsa'ya; "Zalimler topluluğuna, Firavun'un kavmine git! Başlarına geleceklerden hala korkmuyorlar mı?" diye seslenmişti.
Şuara 12 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbi innî ehafu en yukezzibûn(yukezzibûni).
قَالَ رَبِّ إِنِّىٓ أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
Mûsa, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."
Şuara 13 (Mealleri Karşılaştır): Ve yadîku sadrî ve la yentaliku lisanî fe ersil ila harûn(harûne).
وَيَضِيقُ صَدْرِى وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِى فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَٰرُونَ
"Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Harûn'a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap)."
Şuara 14 (Mealleri Karşılaştır): Ve lehum aleyye zenbun fe ehafu en yaktulûn(yaktulûni).
وَلَهُمْ عَلَىَّ ذَنۢبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
"Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım."
Şuara 15 (Mealleri Karşılaştır): Kale kella, fezheba bi ayatina inna meakum mustemiûn(mustemiûne).
قَالَ كَلَّا ۖ فَٱذْهَبَا بِـَٔايَٰتِنَآ ۖ إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ
Allah dedi ki, "Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz."
Şuara 16 (Mealleri Karşılaştır): Fe'tiya fir'avne fe kûla inna resûlu rabbil alemîn(alemîne).
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَآ إِنَّا رَسُولُ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
"Firavun'a gidin ve deyin: "Şüphesiz biz alemlerin Rabbinin elçisiyiz",
Şuara 17 (Mealleri Karşılaştır): En ersil meana benî israîl(israîle).
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
"İsrailoğullarını bizimle beraber gönder."
Şuara 18 (Mealleri Karşılaştır): Kale e lem nurabbike fîna velîden ve lebiste fîna min umurike sinîn(sinîne).
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
Firavun, şöyle dedi: "Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin."
Şuara 19 (Mealleri Karşılaştır): Ve fealte fa'letekelletî fealte ve ente minel kafirîn(kafirîne).
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ ٱلَّتِى فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ
"(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin."
Şuara 20 (Mealleri Karşılaştır): Kale fealtuha izen ve ene mined dallîn(dallîne).
قَالَ فَعَلْتُهَآ إِذًا وَأَنَا۠ مِنَ ٱلضَّآلِّينَ
Mûsa, şöyle dedi: "Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir halde iken (istemeyerek) yaptım."
Şuara 21 (Mealleri Karşılaştır): Fe ferartu minkum lemma hıftukum fe vehebe lî rabbî hukmen ve cealenî minel murselîn(murselîne).
فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِى رَبِّى حُكْمًا وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
"Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı."
Şuara 22 (Mealleri Karşılaştır): Ve tilke ni'metun temunnuha aleyye en abbedte benî israîl(israîle).
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَىَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
"Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir."
Şuara 23 (Mealleri Karşılaştır): Kale fir'avnu ve ma rabbul alemîn(alemîne).
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ
Firavun, "Âlemlerin Rabbi de nedir?" dedi.
Şuara 24 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbus semavati vel ardı ve ma beynehuma, in kuntum mûkınîn(mûkınîne).
قَالَ رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَآ ۖ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ
Mûsa, "O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir."
Şuara 25 (Mealleri Karşılaştır): Kale li men havlehû e la testemiûn(testemiûne).
قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُۥٓ أَلَا تَسْتَمِعُونَ
Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) "dinlemez misiniz?" dedi.
Şuara 26 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbukum ve rabbu abaikumul evvelîn(evvelîne).
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ ءَابَآئِكُمُ ٱلْأَوَّلِينَ
Mûsa, "O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir" dedi.
Şuara 27 (Mealleri Karşılaştır): Kale inne resûlekumullezî ursile ileykum le mecnûn(mecnûnun).
قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ ٱلَّذِىٓ أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
Firavun, "Bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir" dedi.
Şuara 28 (Mealleri Karşılaştır): Kale rabbul meşrıkı vel magribi ve ma beynehuma, in kuntum ta'kılûn(ta'kılûne).
قَالَ رَبُّ ٱلْمَشْرِقِ وَٱلْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَآ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ
Mûsa, "O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir" dedi.
Şuara 29 (Mealleri Karşılaştır): Kale leinittehazte ilahen gayrî le ec'alenneke minel mescûnîn(mescûnîne).
قَالَ لَئِنِ ٱتَّخَذْتَ إِلَٰهًا غَيْرِى لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ ٱلْمَسْجُونِينَ
Firavun, "Eğer benden başka bir ilah edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim."
Şuara 30 (Mealleri Karşılaştır): Kale e ve lev ci'tuke bi şey'in mubîn(mubînin).
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَىْءٍ مُّبِينٍ
Mûsa, "Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?" dedi.
Şuara 31 (Mealleri Karşılaştır): Kale fe'ti bihî in kunte mines sadikîn(sadikîne).
قَالَ فَأْتِ بِهِۦٓ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Firavun, "Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu," dedi.
Şuara 32 (Mealleri Karşılaştır): Fe elka asahu fe iza hiye su'banun mubîn(mubînun).
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
Bunun üzerine Mûsa, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.
Şuara 33 (Mealleri Karşılaştır): Ve nezea yedehu fe iza hiye beydau lin nazırîn(nazırîne).
وَنَزَعَ يَدَهُۥ فَإِذَا هِىَ بَيْضَآءُ لِلنَّٰظِرِينَ
Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş.
Şuara 34 (Mealleri Karşılaştır): Kale lil melei havlehû inne haza le sahırun alîm(alîmun).
قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُۥٓ إِنَّ هَٰذَا لَسَٰحِرٌ عَلِيمٌ
Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, "Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır" dedi.
Şuara 35 (Mealleri Karşılaştır): Yurîdu en yuhricekum min ardıkum bi sıhrihî fe maza te'murûn(te'murûne).
يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِۦ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
"Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?"
Şuara 36 (Mealleri Karşılaştır): Kalû ercih ve ehahu veb'as fîl medaini haşirîn(haşirîne).
قَالُوٓا۟ أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَٱبْعَثْ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ
Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder."
Şuara 37 (Mealleri Karşılaştır): Ye'tûke bi kulli sehharin alîm(alîmin).
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ
"Sana bütün usta sihirbazları getirsinler."
Şuara 38 (Mealleri Karşılaştır): Fe cumias seharatu li mîkati yevmin ma'lûm(ma'lûmin).
فَجُمِعَ ٱلسَّحَرَةُ لِمِيقَٰتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ
Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler.
Şuara 39 (Mealleri Karşılaştır): Ve kîle lin nasi hel entum muctemiûn(muctemiûne).
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ
İnsanlara da "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
Şuara 40 (Mealleri Karşılaştır): Leallena nettebius seharate in kanû humul galibîn(galibîne).
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ ٱلسَّحَرَةَ إِن كَانُوا۟ هُمُ ٱلْغَٰلِبِينَ
"Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız" (dediler.)
Şuara 41 (Mealleri Karşılaştır): Fe lemma caes seharatu kalû li fir'avne e inne lena le ecran in kunna nahnul galibîn(galibîne).
فَلَمَّا جَآءَ ٱلسَّحَرَةُ قَالُوا۟ لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ ٱلْغَٰلِبِينَ
Sihirbazlar gelince, Firavun'a, "Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükafat var mı?" dediler.
Şuara 42 (Mealleri Karşılaştır): Kale neam ve innekum izen le minel mukarrabîn(mukarrabîne).
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ ٱلْمُقَرَّبِينَ
Firavun, "Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız" dedi.
Şuara 43 (Mealleri Karşılaştır): Kale lehum mûsa elkû ma entum mulkûn(mulkûne).
قَالَ لَهُم مُّوسَىٰٓ أَلْقُوا۟ مَآ أَنتُم مُّلْقُونَ
Mûsa onlara, "Hadi ortaya atacağınız şeyi atın" dedi.
Şuara 44 (Mealleri Karşılaştır): Fe elkav hıbalehum ve ısıyyehum ve kalû bi izzeti fir'avne inna le nahnul galibûn(galibûne).
فَأَلْقَوْا۟ حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا۟ بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ ٱلْغَٰلِبُونَ
Bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz" dediler.
Şuara 45 (Mealleri Karşılaştır): Fe elka mûsa asahu fe iza hiye telkafu ma ye'fikûn(ye'fikûne).
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor.
Şuara 46 (Mealleri Karşılaştır): Fe ulkıyes seharatu sacidîn(sacidîne).
فَأُلْقِىَ ٱلسَّحَرَةُ سَٰجِدِينَ
Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
Şuara 47 (Mealleri Karşılaştır): Kalû amenna bi rabbil alemîn(alemîne).
قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا بِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ
"Âlemlerin Rabbine inandık" dediler.
Şuara 48 (Mealleri Karşılaştır): Rabbi mûsa ve harûn(harûne).
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ
"Mûsa'nın ve Harûn'un Rabbi'ne."
Şuara 49 (Mealleri Karşılaştır): Kale amentum lehu kable en azene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sıhr(sıhra), fe le sevfe ta'lemûn(ta'lemûne), le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hılafin ve le usallibennekum ecmaîn(ecmaîne).
قَالَ ءَامَنتُمْ لَهُۥ قَبْلَ أَنْ ءَاذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُۥ لَكَبِيرُكُمُ ٱلَّذِى عَلَّمَكُمُ ٱلسِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَٰفٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ
Firavun, "Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım" dedi.
Şuara 50 (Mealleri Karşılaştır): Kalû la dayra inna ila rabbina munkalibûn(munkalibûne).
قَالُوا۟ لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ
Sihirbazlar şöyle dediler: "Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz."
Şuara 51 (Mealleri Karşılaştır): İnna natmeu en yagfira lena rabbuna hatayana en kunna evvelel mu'minîn(mu'minîne).
إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَٰيَٰنَآ أَن كُنَّآ أَوَّلَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
"(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz."
Şuara 52 (Mealleri Karşılaştır): Ve evhayna ila mûsa en esri bi ıbadî innekum muttebeûn(muttebeûne).
۞ وَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِىٓ إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ
Biz Mûsa'ya, "Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz" diye vahyettik.
Şuara 53 (Mealleri Karşılaştır): Fe ersele fir'avnu fîl medaini haşirîn(haşirîne).
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِى ٱلْمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
Şuara 54 (Mealleri Karşılaştır): İnne haulai le şirzimetun kalîlûn(kalîlûne).
إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ
Dedi ki, "Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur."
Şuara 55 (Mealleri Karşılaştır): Ve innehum lena le gaizûn(gaizûne).
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَآئِظُونَ
"Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar."
Şuara 56 (Mealleri Karşılaştır): Ve inna le cemîun hazirûn(hazirûne).
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَٰذِرُونَ
"Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz."
Şuara 57 (Mealleri Karşılaştır): Fe ahracnahum min cennatin ve uyûn(uyûnin).
فَأَخْرَجْنَٰهُم مِّن جَنَّٰتٍ وَعُيُونٍ
(57-58) Biz de Firavun'un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık.
Şuara 58 (Mealleri Karşılaştır): Ve kunûzin ve makamin kerîm(kerîmin).
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
(57-58) Biz de Firavun'un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık.
Şuara 59 (Mealleri Karşılaştır): Kezalik(kezalike), ve evresnaha benî israîl(israîle).
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَٰهَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ
İşte böyle yaptık ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Şuara 60 (Mealleri Karşılaştır): Fe etbeûhum muşrikîn(muşrikîne).
فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular.
Şuara 61 (Mealleri Karşılaştır): Fe lemma terael cem'ani kale ashabu musa inna le mudrakûn(mudrakûne).
فَلَمَّا تَرَٰٓءَا ٱلْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَٰبُ مُوسَىٰٓ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
İki topluluk birbirini görünce Mûsa'nın arkadaşları, "Eyvah yakalandık" dediler.
Şuara 62 (Mealleri Karşılaştır): Kale kella, inne maiye rabbî seyehdîn(seyehdîni).
قَالَ كَلَّآ ۖ إِنَّ مَعِىَ رَبِّى سَيَهْدِينِ
Mûsa, "Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir" dedi.
Şuara 63 (Mealleri Karşılaştır): Fe evhayna ila mûsa enıdrib bi asakel bahr(bahra), fenfeleka fe kane kullu firkın ket tavdil azîm(azîmi).
فَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنِ ٱضْرِب بِّعَصَاكَ ٱلْبَحْرَ ۖ فَٱنفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَٱلطَّوْدِ ٱلْعَظِيمِ
Bunun üzerine Mûsa'ya, "Asan ile denize vur" diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi.
Şuara 64 (Mealleri Karşılaştır): Ve ezlefna semmel aharîn(aharîne).
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ ٱلْءَاخَرِينَ
Ötekileri de oraya yaklaştırdık.
Şuara 65 (Mealleri Karşılaştır): Ve enceyna mûsa ve men meahû ecmaîn(ecmaîne).
وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُۥٓ أَجْمَعِينَ
Mûsa'yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık.
Şuara 66 (Mealleri Karşılaştır): Summe agraknel aharîn(aharîne).
ثُمَّ أَغْرَقْنَا ٱلْءَاخَرِينَ
Sonra ötekileri suda boğduk.
Şuara 67 (Mealleri Karşılaştır): İnne fî zalike le ayeh(ayeten), ve ma kane ekseruhum mu'minîn(mu'minîne).
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi.
Şuara 68 (Mealleri Karşılaştır): Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu).
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّح am