SUMUD Filosu üzerine yapılan eleştiriler ve hakikatin sessiz haykırışı;

Dünya kamuoyunun gündeminde etkili bir çığır açan Sumud Filosu aktivistlerinin yurda dönüşü sonrası yapılan basın açıklamaları esnasında bazı aktivistlerin tebessüm etmesi ve kadınların erkeklerle aynı ortamda etkinliğe katılması eleştirilerin hedefinde yer aldı. Üzülerek ifade etmeliyim ki; bu durum hareketin özünü ve taşıdığı insani misyonu gölgelemeye dönük bir çabadan başka bir şey değildir.

Oysa Gazze’ye yönelik bu hareket, bir seyahatten fazlasıdır; vicdanların harekete geçtiği bir “direniş diplomasisi” örneğidir. Sumud, yani “direnişte sebat” demek, zulme sessiz kalmamak, adaleti haykırmak ve mazlumun sesi olmaktır. Böylesi ulvi bir misyonu bir tebessümle, bir görüntüyle itibarsızlaştırmak, esasında bu direnişin oluşturduğu uluslararası etkinin zayıflatma girişiminin ta kendisidir ve kesinlikle siyasidir.

Tebessüm: Direnişin de Bir Dili Vardır

Basın açıklaması sırasında bazı aktivistlerin gülümsemesi, duyarsızlık ya da hafiflik göstergesi değildir. Bilakis bu tebessüm, yorucu bir yolculuğun, dostlarla yeniden karşılaşmanın, dayanışmanın ve ümmet bilincinin içten gelen bir yansımasıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Kardeşine tebessüm etmen sadakadır.” (Tirmizî, Birr, 36) buyurarak, samimi bir gülümsemenin bile ümmet bilinci içinde bir iyilik vesilesi olduğunu bildirmiştir. Dolayısıyla tebessüm, imanın vakarına zarar vermez, bilakis ümmetin direncini diri tutar.

Kadınların Mücadeledeki Yeri: Tarihten Bugüne

Diğer bir eleştiri ise kadınların filo içerisinde bulundukları ortama yönelik yapılan değerlendirmedir. Bu eleştiriyi yapanlar İslam tarihinde kadınların üstlendikleri benzer pozisyonları görmezden gelmektedir.

Peygamber Efendimiz’in süt halası Ümmü Haram bint Milhan (r.a.), deniz seferine katılan ilk Müslüman kadındır. Peygamber Efendimiz, onun hakkında “Ümmetimden bazı kimseler Allah yolunda deniz seferine çıkacaklar, Ümmü Haram da onlardan olacaktır.” (Buhârî, Cihâd 10) buyurmuş; Ümmü Haram (r.a.) da bu kutlu seferde yer almış ve orada şehit olmuştur.

Ayrıca İslam tarihinde Nusayba bint Ka‘b (Ümmü Umâre), Hind bint Utbe, Şifâ bint Abdullah gibi kadınlar hem cephelerde hem de toplum hizmetlerinde aktif roller üstlenmişlerdir. Bu örnekler, Müslüman kadının iffetiyle, onuruyla, inancıyla birlikte sosyal sorumluluk bilinci içinde mücadele edebileceğinin en büyük göstergesi değil midir?

Sumud; Kadın-Erkek Omuz Omuza Bir Vicdan Hareketi olarak tezahür etmiştir

Sumud, kadınlarla ve erkeklerin birlikte mazlumun yanında yer aldığı bir vicdan hareketi olarak cereyan etmiştir. Burada kadınların varlığı bir "ihmal" değil, bilakis İslam’ın kadına yüklediği onurlu misyonun gereğidir. Bu yolculukta kadınların bulunması sembolik anlamda ve insani açıdan derin bir anlam taşımaktadır. Çünkü Gazze’de kadınlar ve çocuklar acımasızca katledilmektedir ve dünyadaki vicdan sahibi kadınların yapılan katliama duyarsız kalmayarak bu misyona dahil olmaları ümmetin birliğinin diriliş simgesidir.

Anlaşılacağı üzere bu anlamda yapılan eleştiriler, Sumud direniş ruhuna zarar verme tehlikesi taşımaktadır. Oysa böylesi bir durumda biz Müslümanlar niyetleri sorgulamayı değil, hayra vesile olacak çabaları desteklemeyi tercih etmeliyiz.

Bizce söz konusu gülümseme katılımcıların imanından gelen ve dünya kamuoyunda yansıttığı etkinin sevinç göstergesidir. Kısacası kadınların varlığı ümmetin diriliğini ve birliğini haykırmaktadır.
Bugün Gazze’ye dönük her adım, her dua, her tebessüm, zulme karşı bir meydan okumadır. Bu çabaları itibarsızlaştırmak, sadece aktivistleri değil, ümmetin ortak vicdanını da yaralamaktır.

Unutulmamalıdır ki:
“Allah’ın rızası, insanların rızasından üstündür.” (Tirmizî, Zühd, 61)