"Sınırları fiili durum belirler!"
Bir milyona yakın insanın katledildiği, üç milyona yakın insanın yaralandığı, on milyondan fazla insanın ülkesinden kopartılarak mülteci durumuna düştüğü bir ortamda, mevcut rejimin bekasını da öne alarak hala "Suriye'nin toprak bütünlüğünden" bahsedebiliyor bazıları.
Bunu dile getirirken o toprak bütünlüğünü bozan Türkiye'ymiş gibi bir algıyla hareket ediyorlar hem de. Yakın zamanda Irak'ta da aynısı olmuştu. Emperyalist devletlerin neredeyse tamamının asker yollayıp işgal ettiği Irak'ın bize sınır olan bölgesindeki PKK unsurlarına yaptığımız operasyonlara "toprak bütünlüğünü çiğnediğimiz" gerekçesiyle tepki göstermişti kukla yönetim. Delik deşik olmuş sınırların ötesinde haysiyetsiz kuklaların Türkiye söz konusu olduğunda dile getirdikleri bu cümlenin içimizden bazıları tarafından da dile getirilmesi can sıkıcı hal alıyor.
Rusya'nın güdümündeki -ülke nüfusunun yüzde onunu temsil ettiği halde yıllardır Suriye halkına silah gücüyle zulmeden Esed rejimini- iktidarda kalması, Türkiye'nin milli güvenliğine zarar vereceği ortada olmasına rağmen destekleyen bu zihniyet, aslında uzun bir zamandır bu milletin sırtında yük olmaktan başka vatana hiçbir faydası olmayan zihniyettir.
"Şu şartlarda Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunmak" Türkiye'ye karşı ABD, Rusya, PKK ve İran'ı savunmakla eşdeğerdir. Çünkü bu toprak bütünlüğü hikayesi sadece ve sadece bizim bölgedeki terör guruplarına yaptığımız operasyona karşı dile getirilmektedir.
Şunu iyice anlamamız gerek. Amerika ve Rusya, bölge etkinliği noktasında bazı konularda ciddi çekişme içinde olsalar da, iki noktada en başından beri aynı düşünüyorlar. Son tecritte birbirini destekleyen iki mesele, İsrail'in güvenliği ve PKK-PYD'ye destek vermek.
Birincisi İsrail'in güvenliği… Bu konuda bir çok kez yazdığımız gibi, Suriye savaşı da dahil bölgede yaşanan bir çok savaşı, Yahudilerin Arz-ı Mev'ud idealini gerçekleştirecek zemine uygun neticelendirmek istiyorlar. Nil'den Fırat'a kadar olan bölgenin, doğrudan veya dolaylı İsrail'in kontrolünde olması demek bu. ABD'nin Türkiye ile açık savaşı göze alma pahası PKK'ya devlet kurdurma isteği bu yüzdendir. Bu plan hala yürürlükte. Amerika, alt tarafta Ortadoğu Coğrafyasını üst tarafta ise Türkiye'yi bu şekilde tamamen kontrol altına alacağını düşünüyor.
İkincisi ise PKK'ya devlet kurdurmak. Suriye Aynel Arab–Kobani bölgesinden başlayıp Akdenize kadar olan sınır hattımızda, önce "özerk" bir yapı sonrasında ise bizim Güneydoğu Anadolu bölgesinin de dahil edileceği bir Kürt devleti kurdurmak. Rusya güdümünde hareket eden Esed rejimi, Amerika destekli PYD'ye özerklik vermekte bir an bile tereddüt etmeyecektir. Bunu engelleyen şey bizim bölgedeki varlığımız.
İdlib meselesine bir de bu taraftan bakmamız gerek. İdlib'e yapılacak saldırının insani boyutunun yanında siyasi olarak, "Suriye toprak bütünlüğünün korunması" hikayesiyle bölgeyi terk etmemiz sonucunu doğuracaktır. Hem ABD hem Rusya bu noktada ortak tavır alacaklarını zaten ifade ediyorlar zaman zaman.
"Sınırları fiili durum belirler." İdlib'e yapılacak saldırı ve sonrasında mülteci akını da dahil yaşanacak hadiseler milli güvenliğimize açık tehdittir. Bu saatten sonra diplomatik hamlelerin faydalı şekilde neticelenmesi ise sahada aktif şekilde mücadele ile gerçekleşir.
MİT operasyonları yerinde ve çok başarılı şekilde gitmesi gereken yerlere duruşumuzun mesajını vermiş olsa da, gerek Esed rejiminin yıkılması ve gerek PYD-PKK devlet talebinin sürekli önümüze konulmasını engellemek için, askeri anlamda bütün sınır hattının Halep, Musul-Kerkük-Irak Kandil bölgesi de dahil ele geçirilmesi hayati öneme haizdir.
En iyi savunmanın saldırı olduğu zamanlardayız belki de.
Rusya veya bir başka güç ile yapılan ittifakta bizim onlara ihtiyacımızdan çok onların bize ihtiyacının çok daha fazla olduğunu da unutmayalım.
Bugün bu aksiyoner hamleyi ciddi bedeller ödemeyi de göze alarak yapmazsak, yarın o bedelleri kendi iç bünyemizde ödetmek isteyecekleri de ortadadır.