Toprak içten içe ağlamanın ruhani eriyişindeyken, kadınların, bacıların dramına taşlar ve tanklar tanıklığın kederinde, Halep mecalsizliğinde… Zaman hiç utanmamıştı bu kadar kendinden, zaman azap zelzelesine maruz kalan zelil heyulalarda Hama'da, zaman namus çilelerinde… Feryat hiç bu kadar keder rengine bürünmemişti Humus'ta… Tarih!! Şimdi neye tanıklık ediyorsun kapkara ikliminle… Ve medeniyet, hiç bu kadar medeni olmamıştı, uygarlığın zirvesini yaşıyorken insanlık, gençlerin kanıyla, körpecik kızların kimsesiz çığlıklarıyla, cinleri bile korkuya sürükleyen annelerin karşılıksız ah ü vahlarının ıssız amanlarında…
Havar… havaar… Yerin ağırlığı kadar havar, havanın boşluğu kadar havaar…
Ey Suriye! Helak olmuşsa göğünün yüzünde güvercinler ve güvercinlere buğday serpiştiren, yüzünde keder haritası yeşeren ihtiyar emmiler, ey Suriye kelimelere yazıklar, yazıklar olsun kelimelerin senin izahsızlığına tanımsız kalışına…
Yazık… Bin yıllık camilerin enkaz metnine bin kere yazık… On dörtlük yetimlerin evren eriten kederlerinin annesiz kalışına milyon kere yazık… Kızların hayallerine merhamet manzarasının neşesi kadar yazık… Tarihe… Edebiyata, resime Cehennem azabı kadar yazık… Âşıkların kimsesiz şiirlerine, doğmamış çocuklarının tahayyül demine – o çocuklara verilememiş isimlerin akıbetine anaların bağrı kadar ah…
Ax axx… Gözyaşı, al içine bizi, kavur derinlerde…
Dram… Trajedi… Acı… Çile… Yara… Yokluk… Acımazsız kurşunlar… Nasıl olur da bir çocuğun bedenine toplanır bütün azaplar… Nasıl da kimsesiz bırakıldı zihinlerinde patlayan hidrojen bombalarının akıbetini ölçemeyen yaşlı nineler…
Kül gönüllüler: … Bütün insanlığını tüketen insanlar… Dünyalılar… İlkel yaratıklar…
… Ve asıl tecrit anne sütündendi, ana sütünden kesilip zalim ve zelil tecavüzcüye iltica etmekti kendi sınırları içinde, hudutsuz ve yaman tecavüzcüsüne...
Bikes olmak, biçare kalmak… Azap yağmurlarında…
Hüzün hazin… Âlem elim… Dertler derin… Keder kadim…
Suriye… Acının başkenti, son kenti…
Lazkiye yaralı, Kobane brindar… İdlib alevde… Rakka küllenen…
Çocukların, bebelerin iç organları kimyasaldan ilmik ilmik desenlenen…
Kemikleri bile gelişmeyen çocuklara sıkılan kurşunları bulmalı, bulmalı ve namussuzluğun kulesini oluşturmalı kurşunlardan, bin asır unutulmayacak, unutulamayacak, unutturulmayacak…
… !!! …
* Sınırlarda sandıkların içindeki damatlıkla kefenlerini bir nefesle taşıyan biçare delikanlının göğsünü sıkıştıran acı, gönlünü müreffeh kılan ümit, ey ümit galip gel acının zaafına…
* ''Babaların acısı büyük bir acıdır'' derken henüz dokuzundaki yetimin sözcüklerine kurban olabilmeliydi bütün alem, en azından alem-i İslam!...
* Yetimlerini büyütmek için vücudundan feragat eden kadına kim diyebilir namusundan ödün verdi diye…
* Şimdi kendinle gurur duy ey uygarlık, kadınların başlarındaki tülbentlere sıkıştırdın bütün insanlığın azabının haritasını…
** Milyonlar terk-i diyar olurken, İstanbul çarşılarında, Diyarbakır surlarında, Mardin ovasında, Türkiye de yaralı, Türkiye acıya mihmandar, Türkiye azaba ensar. …
*** Yazık… İlkelerimize, değerlerimize, ahlak, edep ve ümit Peygamberinin ümmetine yazık… Aşkın bütün burçlarını fetheden Muhammed Mustafa aleyhisselama bir milim yaklaşamayışımıza, yarım gıdım layık olamayışımıza yazık…