Trend

Taat ve ibâdeti açıklamaya verilen ruhsat - Gazali - İhyau Ulumiddin

Amelleri gizlemekte riyadan kurtuluş ve ihlâs vardır. Açıkça yapılmasında kendisine uyulmak ve insanları hayra teşvik etmek faydası mevcuttur. Fakat bu takdirde riya âfeti sözkonusudur. Büyük İslam Alimi Ebu Hamid Muhammed Gazali''nin İhyau Ulûmi''d-Dîn eserinden bölümler: Taat ve İbâdeti Açıklamaya Verilen Ruhsat

Taat ve İbadeti Açıklamaya Verilen Ruhsat

Amelleri gizlemekte riyadan kurtuluş ve ihlas vardır. Açıkça yapılmasında kendisine uyulmak ve insanları hayra teşvik etmek faydası mevcuttur. Fakat bu takdirde riya afeti sözkonusudur.

Hasan Basrî şöyle demiştir: 'Müslümanlar bilirler ki ibadeti gizlemek, iki amelin en sağlamıdır. Fakat açığa vurulmasında da fayda vardır'. Bu sırra binaen Allah Teala hem gizli, hem de açık yapılan ibadeti överek şöyle buyurmuştur:

Sadakaları aşikare verirseniz ne güzel! Eğer sadakaları gizler de onları öylece fakirlere verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmını örter. Allah, her ne yaparsanız, ondan hakkıyla haberdardır.(Bakara/271)

İbadeti izhar etmek iki kısımdır:

1.İbadetin kendisini izhar etmek.

2.Yapmış olduğu ibadeti söylemek.

Birinci Kısım

İbadetin kendisini izhar etmekten ibaret olan birinci kısım, halkı sadaka vermeye teşvik için cemaat içinde sadaka vermek gibidir. Nitekim para kesesini getiren Ensar'dan bir zattan rivayet edildiği gibi61 halk bu kişinin para kesesini görünce onun gibi sadaka vermeye başlamış, bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kim güzel bir yol açarsa ve onunla amel ederse, o yolun ecri de ve ona (bu hususta) tabi olanın ecri kadar da ona ecir yazılır.62

Namaz, oruç, hac, gazaya gitmek ve benzeri ameller de böyle cereyan ederler. Fakat sadaka hususunda başkasını taklid etmek daha fazla olur. Evet! Gazi olan bir kimse gazaya çıkmayı kasteder, hazırlanır ve gazaya gidenlerden önce yükünü bağlarsa başkalarını teşvik etmiş olur. Böyle davranmak onun için daha faziletlidir. Çünkü gaza gizlenmesi mümkün olmayan açık amellerdendir. Bu bakımdan onu hemen yapmak, onu ilan etmek olmaz. Aksine mücerred bir teşvik olur. Böylece kişi bazen komşularını ve aile efradını uyandırmak için geceleyin namazda sesini yükseltir ki onlar bu hususta kendisine uysunlar. Bu bakımdan cum'a, cihad ve hac gibi gizlenmesi mümkün olmayan her amel için en faziletlisi onu herkesten önce yapmak ve başkasını teşvik etmek için bunu yaptığını göstermektir. Fakat bir şartla ki böyle yapmasında riya bulunmamalıdır.

Sadaka ve namaz gibi gizlenmesi mümkün olan ibadetlere gelince, eğer sadakayı belirtmek, sadaka alana eziyet veriyorsa, aynı zamanda halkı da sadakaya teşvik etmek bahis konusu ise, gizlemek daha faziletlidir. Çünkü başkasına eziyet vermek haramdır. Açıklanmasında herhangi bir kimsenin eziyet görmesinin sözkonusu olmaması halinde halk en faziletli durumun hangisi olacağı hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bir grup 'Gizlemek, açıklamaktan daha üstündür' demiştir. Her ne kadar açıklamada, örnek olmak sözkonusu ise de...

Başka bir grup da 'Eğer açıkça yapmak, başkasına örnek olmayacaksa gizlemek daha üstündür. Başkasına örnek olsun diye, açıktan yapıyorsa gizlemekten daha üstün olur' demiştir. Allah Teala'nın numûne-i imtisal olsunlar diye peygamberlerine açıkça amel etmelerini emretmesi ve onları peygamberlikle şereflendirmesi buna delalet eder. 'Onlar iki amelin en faziletlisinden mahrum olmuşlardır' şeklinde bir zanda bulunmak caiz değildir ve aynı zamanda Hz. Peygamber'in 'O yolun ecri de, o yolda yürüyenlerin ecri kadarı da ona ecir yazılır' demesi de buna delalet eder. Hadîste rivayet edilmiştir ki, gizlice yapılan amel, açıkça yapılan amelin yetmiş derece fevkindedir. Açıkça yapılan amelin sahibi, iyilik hususunda çığır açtığı takdirde onun ameli gizlice yapılan amelden yetmiş derece daha üstündür. Bu durumda ihtilaf etmenin bir manası yoktur. Çünkü kalp, riyanın şaibelerinden ayrılır, iki halde de bir yön üzerinde ihlas tamam olursa başkasına nümûne-i imtisal olmakla şüphesiz daha üstün olur. Ancak riyanın belirmesinden korkulur. Ne zaman riya kokusu varsa başkasının kendisine uyması menfaat vermez. Yani bu kar, o zararı karşılamaz ve böyle yapmakla helak olur! Bu bakımdan gizlinin daha üstün olduğunda şüphe yoktur. Fakat amelini açıkça yapana iki vazife düşer:

Birinci Vazife: Kendisine başkasının uyacağını biliyor veya zannediyorsa, amelini açıkça yapmaktır; zira çok kişi vardır ki komşuları değil, sadece aile efradı kendine uyar. Bazı kişiler de vardır ki şehir halkı değil de komşuları kendisine uyarlar. Bazı zaman da mahallesinin halkı kendisine uyar. Âlim ancak o bilinen kimselerdir ki bütün halk onlara uymaktadır. O halde alim olmayan bir kimse ibadetlerin bir kısmını izhar ettiği zaman bazen riyakarlık ve münafıklığa nisbet edilir. Halk onu zemmeder ve ona uymazlar. Bu bakımdan fayda olmaksızın ibadetini belirtemez. Ancak başkalarının da kendisine uyacağı niyetiyle ibadet belirtilir. Kendisine uyulan, eğer uyana önder olacak durumda ise ibadetini izhar etmesi caiz olur.

İkinci Vazife: Kalbini murakabe etmektir; zira kişinin içinde bazen gizli riyanın sevgisi olur. Bu sevgi onu 'başkası sana uyacaktır!' mazeretiyle ibadetini belirtmeye davet eder! Oysa şehvet; amelle süslenmek, başkasına nümûne-i imtisal olduğu için böbürlenmek, amellerini izhar ettirmek ister. Zaten amellerini izhar edenlerin çoğunun durumu da budur. Yalnız ihlaslı kimseler bundan müstesnadır. Bu kahramanlar ise pek azdır. Bu bakımdan zayıf bir kimse, nefsini, bu kahramanlığı taslamakla aldatmamalıdır. Çünkü bilmeden helak olmuş olur; zira zayıf kimsenin misali, biraz yüzme bilen ve boğulmakta olan bir kimsenin misaline benzer. Bu biraz yüzme bilen kimse, boğulmak üzere olan bir cemaate bakar, onlara şefkat eder. Kendisine yapışsınlar diye onlara yaklaşır! Böylece hem kendisi, hem de onlar helak olurlar. Dünyada su ile boğulmanın elemi bir anlıktır. Keşke riya ile helak olmak da böyle olsaydı. Hayır! Aksine onun azabı daimîdir.

İşte burası, abid ve alimlerin sapma yeridir. Onlar ibadetlerini izhar etmek hususunda kahramanlara benzemek isterler. Oysa kalpleri ihlas üzerine kuvvetli olmadığından riya ile ecirleri yanmış olur. Bunu sezmek çok zordur. Bunun mihenk taşı, nefsine şunu arzetmektir:

Eğer kendisine 'Amelini gizle ki halk başka bir alime uysun. Senin için ibadetin gizlice yapılmasından elde edilen ecir, açıkça yapılmasından elde edilen ecir kadardır' denilse, eğer kalbi numûne-i imtisal olmaya ve amelini izhar etmeye meylederse, bu hususta kendisini teşvik eden ecrin talebi değil de riyakarlık olur. Halk için numûne-i imtisal olmak ve halkı hayra teşvik etmek değil de gösteriş olur. Çünkü halk, ondan başkasına bakarak hayra teşvik olunmuşlardır ve onun da ibadeti gizlemekle ecri çoğalır. O halde, eğer halkın görmesini isteme ve onlara riyakarlık yapma düşüncesi yoksa neden kalbi ibadeti açıkça yapmaya meyleder? Bu bakımdan kul, nefsin aldatmasından korksun! Çünkü nefis aldatıcıdır. Şeytan ise fırsat beklemektedir. Mevkî sevgisi kalpte daha galiptir. Açıkça yapılan ibadetler, az zaman afetlerden selamet kalırlar. Bu bakımdan selamete hiçbir şeyi denk tutması uygun değildir. Oysa selamet, ibadeti gizlemektedir. İbadeti belirtmede ise, bizim gibilerin taşıyamayacağı kadar ağır tehlikeler vardır. Bu bakımdan gerek bizim için, gerekse diğer zayıflar için, ibadeti açıkça yapmaktan sakınmak daha evladır.