Tarhana Küçümseyip Fraisier’le Felsefe Yapmaya Çalışan Sahte Bilge: Dücane Cündioğlu

Hadi bakalım, bugün felsefenin kralı, bilgeliğin padişahı, kâinatın sırrını ortaokul diplomasıyla çözdüğünü sanan büyük üstad(!) Dücane Cündioğlu Efendi Hazretleri’ne şöyle okkalı bir iki laf çakalım da belki aklını başına toplar! Bu zat-ı muhterem, “Tarhana çorbası içip dürüm yiyenlerin felsefeyle bir işi olmaz” diye bir laf etmiş. Hemen akabinde Şark kurnazlığının zirvelerine çıkarak “ironi” kapısına atmış kendini. Biz de direk “tezhil” yapıyoruz zaten Vay anasını satayım, ne derin bir tespit! Sanki kendisi felsefe yaparken Versay Sarayı’nda kral sofrasında oturmuş, bir elinde Fraisier tatlısı, öbür elinde Soupe à l'oignon! Hadi oradan be!

Lan oğlum, senin aklın o tarhanayı çözmeye yetmez, bırak felsefeyi, s.ktir git de iki dürüm ye, belki insan olursun!

Bakalım şu Dücane efendinin felsefe yaparken mideye indirdiği menüye. Önce çorba: Soupe à l'oignon! Afilli Fransızca ismiyle göz boyuyor tabii, ama bildiğin soğan çorbası işte! Bizim köylü teyzemin “Kızım, soğanı kaynatalım, ekmek banarız” dediği çorbadan farkı ne? Biraz krema… Oldu sana Fransız mutfağı! Ulan, bu mu senin felsefi derinliğin? Soğanı suda haşlayıp üstüne krema dökünce kendini Descartes mi sandın?

Bak, senin felsefen de bu çorba gibi, dışı süslü içi boş, al git çöpe dök.

Ana yemek, Steak Tartar! Soğan, domates ezmesi, maydanoz, tuz, karabiber, biraz et… Yahu, bu bizim türlünün en gariban hali değil mi? Hani şu anası yoksulluktan “Ekmekle idare et evladım” dediği türlünün bile daha fakir bir versiyonu! Ama adı Fransızca ya, Dücane efendi sanıyor ki Michelin yıldızlı restoranda yemek yiyor. Bir de tatlımız var: Fraisier! Peynirin üstüne çilek parçacıkları serpiştir, biraz krema ekle… Böğğk, midem bulandı be!

Ulan, bu mu senin felsefi lezzetin? Oğlum, senin felsefen de bu tatlı gibi, iğrenç, mide bulandırıcı, ixtir git de ağzının tadını düzelt!

Bu Dücane Efendi, bir de kendini İstanbullu diye yutturuyor. Anası Kastamonulu, babası Balkanlar’dan mı, Kırım’dan mı kaçmış, gelmiş. Eee, biz İstanbullu olamadık, suç bizim dedelerimizde! Onlar vatanlarını bırakıp İstanbul’a kaçsaydı, biz de böyle “afilli” İstanbullu olurduk, değil mi Dücane efendi? Hadi oradan, senin İstanbulluluğun da sahte, felsefen de sahte!

Senin gibi batıya bakmaktan boynu tutulmuş mefluç kafalar ne tarhanadan anlar, ne Osmanlı’dan, ne de felsefeden!Senin İstanbulluluğun, ananla babanın göç hikâyesinden ibaret. Hani dedelerin korkup kaçmış ya, işte o korkudan dolayı İstanbullu oldun sen. Bizim dedelerimiz vatanında kaldı, korkmadı, kaçmadı. O yüzden biz İstanbullu olamadık, ama şerefimizle yaşadık be! Senin gibi İstanbullu da olmadık, sahte feylesof da olmadık!

Tarhana dediğin, Osmanlı saray mutfağının incisi be! Padişah tebdil-i kıyafet gezerken tadıp, “Bunu saraya getirin” dediği yemek! Ama senin gibi Batı’ya tapmaktan gözü kör olmuş, boynu tutulmuş tipler bunu anlamaz tabii. Bilmediği şeyi de küçümser. Ulan, tarhana çorbası içip dürüm yiyen adam, senin o uyduruk felsefenden bin kat daha derin düşünür! Senin yazdığın kitaplara bakalım bir. Başörtü Risalesi, Kur’anı Anlamanın Anlamı, Anlamın Buharlaşması ve Kur’an, Sözün Özü: Kelâm-ı İlâhî’nin Tabiatına Dâir, Bir Siyasi Proje Olarak Türkçe İbadet… Vay anasını, ne afili isimler! Sanki her birini yazarken bir yanda Fraisier yedin, bir yanda Steak Tartar götürdün! Ulan, bu kitap isimleri bile senin felsefenden daha derin, ama içeriği bomboş! Yav, senin bu kitapların da tarhana kadar etmez, al git sobada yak, belki ısınırız!

Dücane efendi, ortaokul diplomanla felsefe yapacağına, git iki tabak tarhana iç, belki aklın başına gelir! Tarhana dediğin, Osmanlı’nın mirası, halkın ekmeği, garibanın dostu! Senin o Soupe à l'oignon’un yanında tarhana, kral sofrası gibi kalır be! Hani şu Fransız çorbası var ya, soğanı kaynatıp içine krema döktüğün… Ulan, bizim köylü teyzem o çorbayı görse, “Buna çorba mı diyorsun, al şunu tavuklara ver” der! Senin felsefen de o çorba gibi, dışı süslü, içi boş! Bir de utanmadan tarhanayı küçümsüyorsun. Tarhana, padişahın sofrasına layık görülmüş, ama senin felsefen bırak padişah sofrasını, bizim mahallenin sokak kedilerinin bile önüne konmaz!

Bir de şu Steak Tartar meselesi var. Soğan, maydanoz, biraz et… Ulan, bu bizim “türlü”nün en gariban hali! Hani anası yoksulluktan “Ekmek banarız evladım” dediği yemekten bile daha fakir! Ama adı Fransızca ya, Dücane efendi sanıyor ki gourmet mutfağında yemek yiyor. Yahu, senin felsefen de bu yemek gibi, adı var kendi yok! Oğlum, senin felsefen de bu Steak Tartar gibi, iğrenç, tatsız, xtir git de bir dürüm ye, belki ağzının tadı yerine gelir! Bir de tatlısı var, Fraisier! Peynirin üstüne çilek parçacıkları, biraz krema… Böğğk, midem bulandı be! Ulan, bu mu senin felsefi lezzetin? Senin felsefen de bu tatlı gibi, iğrenç, mide bulandırıcı! Nihat Genç olsa, “Lan, senin felsefen de bu tatlı gibi, al git çöpe at, belki sokak köpekleri yer!” derdi.

Dücane efendi, senin felsefen de, İstanbulluluğun da, yemek zevkin de sahte! Tarhana çorbası içip dürüm yiyen adam, senin o uyduruk felsefenden bin kat daha derin düşünür! Sen git, Fraisier’ini ye, SteakTartar’ını mideye indir, sonra da felsefe yaptım san! Hadi ordan,

Tarhana dediğin, Osmanlı’nın mirası, halkın ekmeği, garibanın dostu! Senin o Soupe à l'oignon’un yanında tarhana, kral sofrası gibi kalır be! Hani şu Fransız çorbası var ya, soğanı kaynatıp içine krema döktüğün… Ulan, bizim köylü teyzem o çorbayı görse, “Buna çorba mı diyorsun, al şunu tavuklara ver” der! Senin felsefen de o çorba gibi, dışı süslü, içi boş! Bir de utanmadan tarhanayı küçümsüyorsun. Tarhana, padişahın sofrasına layık görülmüş, ama senin felsefen bırak padişah sofrasını, bizim mahallenin sokak kedilerinin bile önüne konmaz!

Son Söz: Dücane efendi, senin felsefen de, İstanbulluluğun da, yemek zevkin de sahte! Tarhana çorbası içip dürüm yiyen adam, senin o uyduruk felsefenden bin kat daha derin düşünür! Sen git, Fraisier’ini ye, SteakTartar’ını mideye indir, sonra da felsefe yaptım san! Hadi ordan, bize bulaşma! Git, o Fransız çorbacında Soupe à l'oignon’unu höpürdet, ama tarhanaya laf etme! Tarhana dediğin, senin felsefenden daha derin, senin İstanbulluluğundan daha asil! Anladın mı, Dücane efendi hazretleri?