Tarih ve Hukuk

Geçenlerde bir yazar hakkında 'yerli' ve 'millî' sıfatını kullanınca karşımdaki kişi şidddetle itiraz etti ve bu kavramların 'politik' olduğunu öne sürdü. Konuşmada Cumhurbaşkanımıza düşmanlık duygusu beslediğini gördüm. Biraz eşeleyince de FETÖ ile iltisaklı olduğunu ve görevinden atıldığını öğrendim. 'Yerli' ve 'millî' kavramlarından kimler rahatsız oluyor? Gayr-ı millî düşünenler, emperyalizmin esiri olanlar, siyonizme hizmet edenler! Türkiye'deki kanlı terör örgütleri... Demek ki isabetle seçilen bu kavramlara karşı olanlar milletimizin düşmanı, devletimizin hasmı, inançlarımızın da muhalifidir. Öyleyse bu kavramları, içlerini doldurarak daha çok yaymalıyız.
Sadece edebiyatta değil, ekonomide de yerlilik! Üretim yerli olmalı: Yerli domates, yerli cep telefonu, yerli tohum, yerli otomobil... 'Millî Sinema' gibi yalnızca sanat dallarında değil, toplumun her kesiminde millilik: Millî bakış, millî anlayış, millî felsefe, millî iktisat, millî tarih vb. Yerli ve millî aydınlara, gazetecilere, sanatçılara, iktisatçılara, eğitimcilere, yazarlara ve bilim adamlarına çok ihtiyaç var. Şükürler olsun ki geçmişe göre durum iyi. Her sahada yetişmiş insanlarımızı görüyoruz. Mesela müstesna ilim adamı, Prof. Dr. Ahmed Akgündüz. Çalışan, üreten ve hizmet etmeyi hayatının şiarı kabul etmiş bir akademisyen. Yeni eseri, bir kaynak, bir kılavuz, bir hazine: Osmanlı Tarih ve Hukuk Istılahları Kamûsu. Osmanlı Araştırmaları Vakfı'nın titizlikle neşrettiği 1535 sayfalık, mükemmel, üstün, devasa eser, 'başucu' olma hüviyetine sahip.
Mümtaz ilim adamı Ahmed Hoca eserin girişinde, merhum Halil İnalcık'ın bir ara vakfı ziyareti esnasında kendisiyle sohbet ettiklerini belirttikten sonra büyük tarihçinin adeta bir vasiyet gibi olan şu hayatî sözlerini naklediyor: "Akgündüz Hoca! Cumhuriyet devri tarihçileri çoğunlukla Arapça bilmezler. Ayrıca başta fıkıh olmak üzere İslamî ilimlerden habresizdirler. Osmanlı tarihinin izah ve yorumu için bunlar temel şartlardır. Ayrıca Chicago Üniversitesi bize milyonlarca dolar bütçe ayırarak Osmanlı Kanunnameleri esas alınarak bir Osmanlı Tarih Kamûsu hazırlamamızı istedi. Biz heyeti de kurduk. Ancak bu iş, Arapça, Farsça ve İslamî ilimleri bilmeyi zarurî kılıyordu. Biz başaramadık. Ama sen bunu yapabilirsin. Gelecek nesillere temel kaynak olur."
İkinci hatıra da rahmetli Yılmaz Öztuna'dan. Tarihçimiz, Akgündüz'ün Osmanlı'da Harem kitabını okuduktan sonra Ahmed Hocayı arıyor ve diyor ki: "Akgündüz Hoca! Eğer ömrümün yeteceğini bilsem, senin kaleme aldığın kitabları tam olarak okur ve kitablarımı tekrar gözden geçirirdim. Bu eserlerinin sonunda bir Kamûs hazırlamayı unutma."
İşte Ahmed Akgündüz bu çalışmasıyla hem ilim hayatımıza mühim bir müracaat kitabı kazandırmış oluyor, hem de her iki tarihçimizin ruhlarını şad etmiş bulunuyor. Osmanlı tarih ve hukûk ıstılahları için mevcut eserlerin yeterli olmadığını anlatan müellifimiz, istifade ettiği bazı kaynaklardan da bahsediyor. Bilhassa bütün kelimeleri ve kavramları içine alan geniş sözlükleri unutmuyor. Bunlar arasında Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü (Mehmet Zeki Pakalın), Osmanlı Tarih Lügati (Mithat Sertoğlu) de var. İslam hukuku ve Osmanlı tarihine meraklı olanların, sözkonusu sahalarda eğitim görenlerin, ilme ve kültüre meraklı olanların bu okyanus eserden çok istifade edecekleri aşikar.
Sözlükleri, eski tabirle lugat veya kamûsları ille de muhtaç olduğumuz vakit açmamalıyız. Zaman zaman bir roman okur gibi sayfalarını incelemeli, ilgimizi çeken kelime ve kavramların bildiğimiz veya bilmediğimiz manalarını gözden geçirmeliyiz. Yeni öğrendiğimiz her kelime ve mefhum, dil dağarcığımızı zenginleştirecek, önümüze yeni ufuklar açacaktır. Belki de konuşurken veya yazarken dara düştüğümüzde, imdadımıza yetişecektir. Emek verilerek, göznuru/alınteri dökülerek hazırlanmış olan sözlükler pek değerlidir. Osmanlı Tarih ve Hukûk Istılahları Kamûsu bütün halk, üniversite ve belediye kütüphanelerinde olmalıdır. Kelimeleri seven, kavramlara aşina olan tarih, kültür ve medeniyet aşıkları, kitaplıklarını bu özel eserden mahrum etmesinler.