Diplomaside bazen bir kelime, onca protokolün önüne geçer; kimi zaman küçücük bir dokunuş, sert müzakerelerin gölgesinde yanan umudu diri tutar. Ankara'da uzun bir aradan sonra yeniden toplanan Tatlı Dil Forumu, tam da böyle bir zamanda, kamuoyuna yeni bir nefes, devlet aklının şekillendiği pencerede aktif oldu.
Bir yanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, diğer yanda İngiltere Başbakanı Starmer; masada ise sadece askeri uçaklar, soğuk rakamlar değil, iki ülke arasında nesilden nesile aktarılacak bir bağ, diyalogun kendine özgü adımları vardı. Eurofighter Typhoon anlaşması elbette manşetlerde yer buldu; binlerce iş, milyarlarca dolar, NATO ittifaklığının gövde gösterisi. Fakat bize asıl lazım olan, bu sayısal göstergeler değil, anlaşmanın altındaki diplomasinin dili ve kalbidir.
Tatlı dil, bu toprakların diplomasisine yüzyıllardır kazınmış bir silahtır. 1568'de Edirne'ye gelen İranlı elçi Şah Kulu Han, kendisini karşılayan Osmanlı askerlerini görünce "Bunlar askerden çok düğün alayına benziyor" diyerek ince bir alay yapmıştı. Yanındaki mihmandar Rumeli Beylerbeyi Şemsi Ahmed Paşa ise susmadı: "Bu asker, Çaldıran'dan Taclı Hanım'ı gelin getiren askerdir" dedi. Hem zafer hatırlatıldı, hem de kelimelerle kurulan bir duvar örüldü. Ne yenildi, ne yutuldu; ama söylendi.
Cumhuriyet diplomasisi de bu geleneği devralarak Lozan masalarında yeniden yazdı. Başdelege İnönü, Lozan'da kendisini sıkıştırmaya çalışan büyük devletlere karşı "Ben savaş meydanlarından ve Mudanya'dan geldim" diyerek hem Türkiye'nin kararlılığını göstermiş, hem de eşit muhataplık hakkını elde etmişti. İngiliz Başbakanı Churchill "Sevr'in karşıtı oldu" derken, ABD temsilcisi Joseph C. Grew de "İsmet Paşa Lozan'da büyük bir diplomatik zafer kazandı" diye kaydetmişti. O gün de ne yenildi, ne yutuldu; yine söylendi.
Tatlı Dil Forumu, bu yıl sadece liderlere ya da diplomatik heyetlere bırakılmayacak kadar toplumsal bir anlam taşıyor. Bilim insanları, iş dünyasının temsilcileri, girişimciler, fikir ve sanat insanları aynı masa etrafında buluşabiliyor. Savunma ve teknolojinin yanında, kültürün ve etik değerlere yatırım, Türkiye'nin hem Batı ile bütünleşmesi hem de kendi kimliğini yitirmeden yol alması için eşsiz bir fırsat sunuyor.
Bölge bir ateş çemberindeyken, Gazze'de ağır aksak işleyen bir ateşkes umudunun ince atardamarını gösterirken, Ukrayna'da barış yüzünü ne kadar az gösterirse göstersin, bu toprakların ağırlığını ve sorumluluğunu bir kez daha hissediyoruz. Çünkü Türkiye yalnızca diplomasi masasında değil, farklı mekanlarda, farklı kimliklerle; hem olan bitenin içinde, hem de sınırında rol üstleniyor.
Bugün Ukrayna ile Rusya arasında sıkışan Avrupa güvenliğinde ya da Akdeniz'den Kafkasya'ya kadar uzanan riskli sularda manevra kabiliyetimizi artıran en önemli unsur, sözcüklerle kurulan itidal ve köprülerdir. Tatlı Dil Forumu da bu köprülerden biri… Sınırlarımızı ve kimliğimizi kaybetmeden; riskli sularda gezmeden, akıl, vicdan ve diplomasi ile dalga kıran olmak zorundayız.
Bir köşe yazarı olarak naçizane bana düşense; gürültüye teslim olmadan hakikatin fısıltısını yazmak. Tatlı Dil Forumu'nun bu yıl ülkemiz adına daha güçlü olması; diyaloga açılan her kapının, sabrın ve ortak aklın yeni bir güven ekosu üretmesi dileğiyle.
Çünkü kelimesiz kaldığımız yerde, hakikat hep suskun kalır.