Tekfur Ekrem’in “Muhteşem” Burs Palavrası: 32 Liralık Kepazelik!

Hadi gelin, bir masal dinleyelim. Ama bu masal, Grimm Kardeşler’in romantik orman hikâyelerinden değil, İstanbul’un beton ormanında geçen, Ekrem İmamoğlu’nun “büyük” burs destanından bahsediyor. Evet, yanlış duymadınız, “İstanbul’un modern zamanlar prensi”, tam 147 milyon liralık bir burs mucizesiyle karşımızda! Öyle bir mucize ki, bu parayla on binlerce öğrencinin hayatını değiştirdiğini iddia ediyor. Ama gelin, bu masalın altını biraz kazıyalım, çünkü kazıyınca ortaya çıkan manzara, tam bir Ekosistem rezaleti: Bol mizah, az gerçek, çokça şov!

İmamoğlu, göğsünü gere gere “63 bin öğrenciye 147 milyon lira burs verdik” diyor. Kulağa ne kadar heybetli geliyor, değil mi? Sanki her öğrenci bu parayla Harvard’a kapağı atacak, Silikon Vadisi’nde start-up kuracak!

Ama durun, hesap makinesini elinize alın, çünkü bu “büyük” destanın matematiği, bir belediye otobüsünün tekerlekleri kadar basit ve bir o kadar da trajikomik.

Haydi bir soytarılık izleyelim! Ama bu, sirkteki palyaçoların şovu değil Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’un göbeğinde sahnelediği, 147 milyon liralık “büyük” burs tiyatrosu!

147 milyon lirayı 63 bin öğrenciye 6 yılda bölün, sonra bir de 12 aya dağıtın. Ne çıkıyor? Öğrenci başına aylık yaklaşık 32 lira! Evet, yanlış okumadınız, 32 Türk Lirası! Bir belediye otobüsü bileti 15-20 lira, bir tabak çorba en düşük 60-80 lira arasında. Yani Ekrem’in “devrimci” bursu, bir öğrencinin ne karnını doyurur ne de evine dönmesini sağlar. Belki bir simit, o da susamsıza yeter!

Şimdi, bu burs meselesini biraz daha didikleyelim. İmamoğlu’nun propaganda makinesi, bu 147 milyon lirayı öyle bir sunuyor ki, sanki İstanbul’un gençleri bu parayla Silikon Vadisi’ni fethedecek. Ama kazın ayağı öyle değil. Bu miktar, 63 bin öğrenciye 6 yılda dağıtılmışsa, yıllık ortalama 24,5 milyon lira ediyor. İstanbul gibi 15 milyonu aşkın nüfusu olan bir şehirde, bu para, okyanusta bir damla bile değil. Hadi diyelim, bu burs “hedefli” bir destek; mesela kırtasiye masrafı, defter, kalem filan. Ama o zaman bile, 32 lira aylık neye yeter? Bir defter? Bir kalem? Belki bir silgi, ama o da ucuzundan! İstanbul’un pahalılığında, bu parayla bir öğrencinin hayatını değiştirmek şöyle dursun, bir çay içip “oh be, burs aldım” diyemezsiniz. En kenar mahallenin en berbat çay ocağında bile çay 35 lira oldu Ekrem Bey!

Peki, bu “büyük” burs neden bu kadar cılız? Neden bu kadar gürültü koparılıyor? İşte burada hakikat devreye girer: Çünkü mesele burs değil, şov! İmamoğlu, bu 147 milyon lirayı öyle bir ballandıra ballandıra anlatıyor ki, sanki her öğrenciye bir daire bağışlamış. Ama gerçek şu: Bu para, İstanbul’un devasa bütçesinden sızan bir toz zerreciği. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yıllık bütçesi Trilyona yaklaşırken, 6 yılda 147 milyon lira, olsa olsa bir “iyi niyet jesti” olur. Ama iyi niyet mi, yoksa seçim öncesi bir PR çalışması mı? İşte orası muamma. Şeffaflık deseniz, yok. Bu burslar kime gitti, nasıl dağıtıldı, ne kadar süreyle verildi? Bilgi yok, veri yok, sadece bolca gürültü. Hani derler ya, “Boş teneke çok ses çıkarır.” İşte tam o hesap.

Bir de şu var: Bu burs meselesi, İmamoğlu’nun “halkçı” imajının bir parçası. “Bakın, gençlerimize sahip çıkıyoruz” diyor, ama bu sahip çıkma, bir öğrencinin bir çorba parasını bile karşılamıyor. Hadi diyelim, bu burslar gerçekten ihtiyaç sahibi öğrencilere ulaştı (ki bu bile şüpheli, çünkü şeffaf bir rapor göremedik), bu kadar cüzi bir miktar, kime ne fayda sağlayacak? Bir öğrencinin aylık ulaşım masrafı 300-400 lira, yemek masrafı 15 bin liradan liradan aşağı değil. 32 lira, bu denklemin neresinde? Sanki İmamoğlu, “Alın size burs, ama sakın fazla harcamayın, susamsız bir simitle idare edin” diyor. Bu mu halkçılık? Bu mu gençlere umut? Vallahi, bu parayla umut değil, olsa olsa bir bardak su alınır.

Bir de işin şu boyutu var: Bu burs meselesi, İmamoğlu’nun propaganda makinesinin bir numaralı malzemesi. Sosyal medyada, billboardlarda, her yerde “147 milyon lira burs” lafı dönüyor. Ama kimse çıkıp “Kardeşim, bu para ne işe yarıyor?” diye sormuyor. Çünkü sormak, büyüyü bozar. İmamoğlu’nun “her şey çok güzel olacak” masalı, bu tür küçük ama parlak ambalajlı jestlerle ayakta duruyor. 147 milyon lira, kulağa çok gibi geliyor, ama işin aslı, bu para İstanbul’un devasa sorunları karşısında bir toz tanesi. Trafik mi çözüldü? Hayır. Kentsel dönüşüm mü yapıldı? Yok. Eğitimde devrim mi yapıldı? Güldürmeyin. Ama olsun, 147 milyon liralık burs dedik, gençler coştu, kameralar çekti, sosyal medya yıkıldı, İsmail yaladı, Nevşin ıslak saçları ile yazdı! İşte modern siyasetin özeti: Az iş, çok gürültü.

Bir an için ciddi olalım: Eğitimde destek sağlamak, hele ki İstanbul gibi pahalı bir şehirde, gerçekten önemli. Ama bunun için ciddi bir plan, ciddi bir bütçe ve en önemlisi şeffaflık lazım. Ama bunların hiç birinin zerresi Tekfur Ekrem’de yok. İmamoğlu’nun bu bursu, ne yazık ki bir bisküvi bile alamıyor. 63 bin öğrenciye 6 yılda dağıtılan bu para, öğrenci başına günlük 1lira 6 kuruş ediyor Evet, yanlış duymadınız, günlük 1. 06 lira! Bu parayla ne yapılır? Bir sakız bile alınamıyor. Eğer bu burs, gerçekten ihtiyaç sahibi öğrencileri hedefliyorsa, neden daha fazla fon ayrılmadı? Neden bu paranın nasıl dağıtıldığına dair net bir veri yok? Ve en önemlisi, neden bu kadar küçük bir miktar, bu kadar büyük bir gürültüyle sunuluyor? Cevap basit: Çünkü mesele, bursun kendisi değil, bursun reklamı.

Sonuç olarak, Ekrem İmamoğlu’nun “147 milyon liralık burs” destanı, tam bir “dağ fare doğurdu” hikâyesi. Öğrenci başına aylık 32 lira ne bir gencin hayatını değiştirir ne de İstanbul’un eğitim sorunlarına çare olur. Ama olsun, billboardlar için güzel bir slogan, sosyal medya için parlak bir hashtag, İsmail için iyi bir yalamalık! İmamoğlu, bu cılız bursu bir zafer gibi sunarak, bir kez daha şovun kralı olduğunu kanıtladı. Ama biz, Engin Ardıç’ın ruhuna uygun bir şekilde soralım: Sevgili Ekrem, bu parayla gençlere umut mu dağıtıyorsun, yoksa sadece kendi reklamını mı yapıyorsun? Cevabı hepimiz biliyoruz, ama söyleyelim: Bir otobüs bileti bile etmeyen bu burs, olsa olsa bir PR biletidir. Hem de tek yön!